Ekonominin Konuşulduğu Şu Günlerde Biz de Lozan’daki Ekonomiyi Konuşalım mı? “1”
1914’de başlayan ve dünya için 1918’de ama bizim için 1922de biten 1.Dünya Savaşı tüm dünyada bir ekonomik krize sebebiyet verdi. işte, bu ekonomik resesyonu sona erdirmek için İngiltere tüm dünyaya savaş açtı. Tüm planı bir buçuk sene sürecek olan bir dünya savaşı idi. İşler planladığı gibi olmadı. Zira savaşa Osmanlı Devleti girdi.
İngiltere, Lozan Konferansı boyunca Çanakkale Savaşı ve devamında uğramış olduğu can ve mal kaybından ötürü ve hatta Birinci Dünya Savaşı’nın planladığı gibi bir buçuk sene den dört seneye uzamasında hep Türkiye’yi suçlamış ve sorumlu görmüştür. Ama ne yazık ki, müzakereler boyunca Türk Heyeti bu iddialara dikkate değer bir cevap veremedi.
İngiltere, Türkiye’den, Türk Ekonomisi’nin belini bükecek ve maddi manada kendisine mahkum edecek boyutlarda bir tazminat istedi. Bunun için parasını savaş öncesi Osmanlı’dan peşin olarak aldığı, ama sonra savaşın çıkmasını bahane ederek Osmanlı’ya göndermediği ‘Osmangazi’ ve ‘Reşadiye’ isimli iki adet savaş gemisini bu borca mahsuben bloke etti.
Daha sonra Türkiye’nin Almanya’dan alacağı olan 5000 altın Osmanlı lirasını da Türkiye adına tahsil etti. Türkiye’de ilgili başlığı “58. madde”si gereği hiçbir müttefik devletten ve onların vatandaşlarından hiçbir isim altında savaş tazminatı talep etmeyeceğine yazılı olarak söz verdi.
Böylelikle Türkiye, İngiltere ve ortaklarına tazminat vermeyi ve tazminat almamayı kabul etti. Ne tuhaf, Türkiye, Türkiye’yi işgale gelen İngiliz, Fransız ve İtalyan birliklerine zarar verdiği için, bu Anadolu’yu koca bir enkaz haline getiren işgalci devletlere karşılık vererek, onlarla mücadele ederek ekonomilerini bozduğu için onlara tazminat ödedi. Ama Batı Anadolu’yu harabeye çeviren Yunanistan’dan tazminat istemedi. Daha doğrusu isteyemedi bile…
İngiltere ile Fransa arasında sürtüşmelere neden olmuş ve Almanya’nın Temmuz 1922’ de Cannes’da gözden geçirilip azaltılmış olmasına karşın savaş tazminatlarını ödeyemeyeceğini bildirmesiyle daha da kötüleşmişti. Bonar Law, Fransa ile arada olan ayrılığı göz önünde tutarak, Curzon’un hükümeti, Türkiye ile İngiltere’nin tamamen tek başına kalmasına neden olacak bir silahlı mücadeleye sokmasından hayli endişe duyuyordu. Bu Law’ın sükunet politikası içinde büyük bir darbe olurdu. Müttefiklerarası borçlar, daha doğrusu İngiltere’nin Amerika’ya borcu hadisenin başka bir boyutu idi. ABD, bu olayda savaş tazminatı derdinde değil doğrudan doğruya yardım olarak müttefiklerine verdiği borçları kurtarabilmenin peşindeydi.
Yunan Ordusu’nun Anadolu’daki masum sivil halka karşı ifa ettiği zulüm için ve çekilirken yakıp yıktığı şehirlerin tazmini için istenen paraya tamirat bedeli denir. Bu mesele konferansın başında Türk heyeti tarafından gayet güzel müdafaa edilir. Zira ismet İnönü, Batı Cephesi komutanı olması hasebiyle kovaladığı Yunanlıların çekilirken Ege ve Marmara Bölgesine yaptığı zararı bizzat gözleriyle görmüştü.
Nitekim, o günlerde İstanbul’da yayınlanan ve gayet güzel bir Tiraja sahip olan ‘Vakit Gazetesi’ muhabirine verdiği beyanatta İnönü;
‘Yunanlıların Anadolu’da yaptıkları tahribatın maddi değerinin Bir milyar Beşyüzbin altına vardığını, yanan ikiyüz seksen bin evin ise üçyüzmilyon lira kıymet kaybına sebep olduğunu, götürülen hayvan ve eşyanın da yediyüz milyon lira kıymetinde olduğunu söyleyerek;
“… Yapılacak tetkikler zararın bu rakamın çok üstünde olduğunu meydana çıkartacaktır. Hele nüfusça ırz ve namusça olan zararlarımızın belirlenmesi ise mümkün değildir. Fakat bütün zararlarımızı Yunanlıların yanına bırakmayacağız. Bunların santimine kadar tazminini isteyeceğiz…”[1]
diye kesin ve sert bir dille konuştu. Fakat bu konuda Lozan’da başlangıçta direnmesine rağmen karşısında bulduğu sert blokun önünde isteklerinden vazgeçti ve Yunanlılar’dan, savaş tazminatı ve tamir bedeli olarak sadece Karaağaç’ı almayı kabul etti. Hâlbuki, Yunanlılar’ın verdiği zararı, kendisi yerinde inceleyerek o zamanın gazetelerine maddi karşılığını bildirmişti. Lozan’da ne değişti acaba ?
9 ay süren Lozan Konferansı’nın maliye ve dış borçları konu alan bu sürecinin birinci gündem maddesi ‘Savaş Tazminatı’dır. İngilizlerin, Fransızların ve İtalyanların baskısıyla Ege ve Trakya bölgesinde verdiği zararlardan dolayı Yunan tazminatı konusu Türk heyetinin bu konuda elindeki en önemli materyal ve kozuydu. Ama ne yazık ki bu mühim koz kullanılamadı..
Bu konuda Venizelos diyor ki;
“….Biz Yunanlılar olarak hata ettik. Can kaybına sebep olduk ve Türkiye’den özür dileriz. Resmen özür dilemeye de hazırız. Türkiye’ye bir tazminat borcumuzun da olduğunu biliyoruz. Ama yok, para yok, pul yok. Savaştan arda kalan bir yığın göçmen, muhacir ne yapacağımızı bilmiyoruz. İşe yarayanları esir diye Türkler elinde tutuyor. İşe yaramayan ne kadar Trakya’dan ve Anadolu’dan salınmış çoluk çocuk varsa, kadın kız varsa bizim başımızda. Ödeyemeceğiz. O yüzden ne olur para istemeyin biz devlet olarak sizden özür dileyelim ve anlaşalım..” [2] diyor.
Bunun üzerine Lord Curzon bir formül buluyor ve diyor ki Türkiye’ye; ‘
Karaağaç’ı alın ve tazminattan vazgeçin’ Hâlbuki Lord Curzon atladığı ya da böylesi işine gelen bir durum var ki, Karaağaç, Mudanya’da yapılan ateşkes görüşmelerinde zaten bize verilmişti. Tuhaflığa bakın ki, Lozan’da Yunan tazminatına karşılık Karaağaç’ı kabul etme diyen Ankara’ile arasını bozarak kabul eden İsmet Paşa, zaten Mudanya’da Karaağaç’ı Yunanlılar’dan almıştı.
Tazminat yerine Karaağaç’ı teklif edenlere, siz kimin malını kime veriyorsunuz? Karaağaç zaten bizim dememiş ve bu teklifi kabul etmiş. Nasıl bir iştir bu? Anlaşmanın 59.maddesi bu bakımdan gerçek bir komedidir. Bu maddeye göre Yunanlılar, Yunan Ordusu’nun Anadolu’da bulunduğu süre içinde büyük maddi ve manevi zararlar verdiğini kabul ediyorlar. Ancak, Türk Heyeti Başkanı İsmet Paşa;
“…Şu anda Yunanistan’ın maddi durumu çok kötüdür. Türkiye’ye bir tazminat ödediği takdirde, bu Yunanistan için yıkım olur. Bu nedenle biz tazminat talebimizden vazgeçiyoruz.”[3] diyor.
“Devamı Cumartesi”
-
Yavuz 6 yıl önce Şikayet EtSonraki yazınızda, Lozan zamanında ingiliz ekonomisinin durumu ne alemdeydi onuda yazarmısınız hocam.Beğen