Kendimizi sorgulamak
Hesap sorma/ sorulma durumunda ve konumda olan her kişi, lider ve hareket önce sık sık kendisini sorgulamak zorundadır. Kendisi, kadrosu ve takımıyla öz eleştiri yapmadan başkalarına hesap sormaya kalmak niyeti iyi de olsa doğru bir işe yanlış yerden başlamak olur.
Önce kendini sorgulamayı öğrenmeli insan. Kendini öz eleştirinin dışında tutarak bir işe başlamak ciddi bir usul ve metod hatasıdır. Usul her işte asıl olana giden en doğru ve kısa yoldur. Usul olmazsa vusul olmaz. Hanya’ ya gitmek isterken usulsüzlükten dolayı Konyaya gidersin. Ne kadar iyi niyetli, samimi olursan ol, yanlış yerden başlarsan doğru nokta ve hedefe varamazsın.
Her iş ve hususta insan önce adaletin aynasına bakıp kendisiyle yüzleşmede cesur ve cömert olmalıdır. Acı tatlı, olumlu olumsuz, mağlubiyet veya başarıyla karşılaştığında sağ duyumuzun sesini dinleyip onlardan dersler ve ibretler çıkarmalıyız. Allah için ve Onun ölçüleri çizgisinden ödün vermeden ve hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekmeli, ölmeden önce ölüme hazır olmalıyız.
İnsanın kendisini görmemesi veya kendi kendini dokunulmaz zırhına büründürmesi, hep başkalarının hatalarını görmesi büyük bir nefis körlüğüdür. Birilerini ve kurumu, sistemi ve düzeni sorgulamadan önce, insan kendini sorgulamalıdır. İçinde bulunduğu toplum ve kurumu şikayet ettiği sorunlardan arındırmalı, kendi kendini hesaba çeker ve hizaya getirmelidir. Hakim de mahkum da, amir de memur da, aile reisi de devlet başkanı da olsan önce kendinle hesaplaşmalısın. İşaret parmağın ile bir şeyi hedef gösterirken, öteki üç pramağınında seni gösterdiğini unutmamalısın. Bir şeyi bir defa eleştirmeden önce, kendini üç defa sorgulamlısın!
Bir fert veya hareket yanlış veya hata yapmış başarısız olmuşsa, o cemiyet ve cemaat ayağını değil önce ona emir ve yön veren başını sorgulamalıdır. Özeleştiri, sorgulama ve hesap sorma usul olarak teşkilat pramidinin başından aşağıya doğru başlamalı, kadro ve çevresine, en nihayette tabana kadar inmelidir. Çünkü, balık baştan kokar, kuyruktan değil. Bir toplumda yozlaşma yabancılaşma, bozulma çözülme, kötüleşme çirkefleşme ve mükemmelleşmenin de muhatabı baştaki lider olmasına rağmen onu oraya seçen ve orada tutan tabandır. “Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.’’ (Rad; 11)
Ulu önder ve ebedi liderimiz Hz. Muhammed sav; ‘’Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz’’ buyurur. Buradaki ‘’kendinizden’’ maksat toplumun her kesimi ve kesitidir. Yine efendimiz "Akıllı/zeki kişi, nefsine hâkim olan (onu kontrol altında tutan/kendini hesaba çeken) ve ölümden sonrası için çalışandır’’ buyurur. Aciz, becereksiz (başarısız ve aklını kullanamayan) kişi ise, nefsinin hevâ ve hevesine tâbi olan ve buna rağmen Allah'tan, iyilikler temenni eden (olmayacak şeylerin beklentisi içine giren) kimsedir." (Tirmizî, Sıfatü'l-Kıyâme, 25)
Bir aile reisi, gençlik ve toplum lideri, bir cemiyet, cemaat, hareket ve parti başkanı önce kendini hesaba çekmesini bilmelidir. Yüklendiği görev ve sorumluluğu başaramıyorsa yerini ehil olan birine bırakmalıdır. Sorumlu olduğu kadrolar ve yönettiği tabanıyla istişare ederek emaneti en ehil ve tecrübeli ellere terketmeyi bilmelidir. Bunu yapmıyor ve yapamıyorsa kendisini kesişen iki yolun tam ortasına yan gelip yatan ve kavşağı tıkayan Hindunun mukaddes ineğinden farkı olmaz.
Bir yerde bir balşarısızlık veya becereksizlik varsa bu işin 1. Derecede sorumlusu en baştaki kişi ve onun tayin ettiği ve yönettiği kadrolardır. Mesuluyet ve sorumluluk daha sonra tabana kadar iner. Savaşı savaş meydanında göğüs göğüse çarpışan küçük rütbeli subaylar ve erler verirler ama, savaşın sonunda kazanan veya kaybeden ordunun başında emir verenlerdir. Çünkü, her yönetici görev alanı ve yetkisi dahilindeki herkes ve herşeyden mes’uldür. At, her zaman sahibine göre kişner. Sürüden çoban sorumludur, değnek değil.
Emir verme makamında olan kişi ve yönetici kadro aynı zamanda hesap verme makamındadır da. Emir vermek kolay ve nefse hoş gelir. Ama, hesap vermek kimsenin hoşuna gitmez, aklına ve işine de gelmez, Sorumluluğu yüklenmeyen ve yaptıklarının hesabını vermeyen kişi ve kadrolar sorunludur. Sorunlu lider ve kadrolardan asla başarı beklenemez. Körden görmesini, sağırdan duymasını, ehliyetsiz ve liyakatsiz olandan hizmet beklenemiyeceği gibi.
Karar veren lider ve kadrolar mutlaka konuya hakim ve ehiyetli, adil ve tarafsız, vicdanı saf, temiz ve Hakka hakikate teslim olan birisi olmalıdır. Göstermelik adalet tiyatrosu oynamakla adalet gerçekleşemez. Adaletin olmadığı yerde dirlik ve düzenlik, barış ve huzur, başarı ve gelişme olmaz.
Özeleştiri geleneğinin hakim olmadığı fert ve toplumlarda nefis Kaf Dağından aşağı inmeyen bir eşkiyadır. Hakkın ve hakikatin yerini masallar, destanlar, kahramanlık türküleri ve tarih ve şahız öykünmeciliği alır. Öz eleştiriden, eleştirilmekten ve gerçeklerle yüzleşmekten korkanlar cahillerin ve zalimlerin ta kendileridir.
Yalnışın karşısında doğruyu, inkar ve küfrün karşısında Hakkı temsil edeceksen eğer, mutlaka Hakkı üstün tutup küfrü ve batılı ayağının altında ezeceksin! Allah’tan başka hiçbir güç ve kuvvetten çekinmeyecek ve korkmayacaksın!
Kendini sorgulamayan kişi, cemiyet, cemaat ve toplum kendisiyle uğraşmaya ve didişmeye, kıytırık ve kısır bir döngünün girdabında zamanı katletmeye devam eder. Unutma! Kendine, çevrene, cemiyet ve cemaatine hakim olduğunda milletine ve ülkene de sahip olursun.
Yönetmek ve yöneticilik; kolay ve hoştur. İktidar olmak mücadele etmeyi gerektirir, ama insanı dünya nimetleri içinde oyalar, yıpratır ve boğar. Muktedir olmak ise insanın kendi özünden başlayan çetin ve zor bir savaştır. O savaş; insanı vahyin çizgi, ölçülerindeve standartlarında ihya ve inşa ederek kazanılır.
Müslüman; iktidar oluncaya kadar değil, muktedir oluncaya kadar çalışmalısın. Bu savaş insanın kendisinden başlar, tüm insanlığı ve alemi kuşatır.
Arif Altunbaş, Haber 7
-
Melek 1 yıl önce Şikayet EtUzun zamandır okuduğum en güzel yazı bir bitkinin öz suyu gibi akıcı ve umut verici kaleminize sağlık.Beğen Toplam 2 beğeni
-
Okur 1 yıl önce Şikayet EtAdalet insaflı olmak ihsan özveride bulunmak, adalet dengiyle kısas, ihsan iyiliğe fazlasıyla kötülüğe azıyla karşılık, adalet matematiksel eşitlik değil oransal eşitliktir.10kg çocuğuna bir tas çorba 100kg çocuğuna da bir tas çorba adil değil, 10yaş çocuğuna bir çuval taşıtmak 100kg çocuğuna da aynı çuvalı taşıtmak ihsan değil. Muhakkak ki Allah adaleti ve ihsanı emreder.Beğen Toplam 14 beğeni
-
Tebrik 1 yıl önce Şikayet EtBasireti kapananlara, Kendi aklıyla değil de zalimin aklıyla karar verenlere nasihat inşallah ulaşır. İsminize yakışır bir yazı kaleme almışsınız.Cüretini kutluyorumBeğen Toplam 24 beğeni
-
Kompataro 1 yıl önce Şikayet EtGeç kaldınız..Beğen Toplam 2 beğeni