Üçüncü yol
Bu ülkede şeriat devleti tehdidi var mıdır? Vardır.
Bu ülkede, ister çeteler deyin, ister Ergenekon diye kavramsallaştırın, ister 'paralel devlet' deyin gizli bir iktidar aygıtı tehdidi var mıdır? Elbette, vardır.
Peki bu ülke, bu iki tehditten birine teslim olmak zorunda mıdır?
Hiç şüphesiz değildir.
Ancak, bazı siyasiler ve medya tarafından polarize edilen ortam, siyasetin ağırlık merkezlerinin bu iki tehditten birine doğru yakınlaşmasına neden oluyor.
CHP'nin 'Ergenekon avukatlığı' söyleminin 'irrasyonelite'sini görememesi inanılır gibi değil.
Elbette, Deniz Baykal'ın, operasyon kapsamında 'masum' olduğuna inandığı figürler bulunuyordur.
Ama, Baykal'ın söylemini bütün bir 'Ergenekon Davası'nı suçlayacak bir şekle çevirmesi, Ergenekon kriminalitesini son 30 yılda hissetmiş herkesi CHP'den uzaklaştırmış, ürkütmüştür.
Öte yandan, davanın AK Parti aleyhine etkileri de vardır. Adları Cumhuriyetçilik ile özdeşleşmiş bazı isimlerin gözaltına alınması, bir kesimin AK Parti ile arasındaki mesafeyi epeyce açmıştır..
Aslında davanın AK Parti'den bağımsız gerçekleştiğinin karinesi de budur.
Ancak, şu gerçeğin de altını çizmekte fayda var, CHP'nin üslubundan anladığımız kadarıyla, Türkiye'nin muhakkak görmesi gereken bu davanın, anlaşılan AK Parti iktidarı dışında bir iktidar döneminde görülmesi mümkün değildi.
AK Parti'nin, dava görülürken yaptığı Alevi, Kürt demokratik açılımları ile Nazım Hikmet'in vatandaşlığı türü sembolik hareketler ise, CHP'nin düştüğü tuzağın benzerine düşmemeye çalıştığını gösteriyor. AK Parti, savrulmamaya çalışıyor...
Demek ki...
AK Parti'ye yandaş olmaya çalışan bir kısım medyanın süreçten nemalanmaya çalışması; CHP liderinin ve bir başka kısım medyanın da Ergenekon Davası'nın avukatı olması da tarafların kendi kredilerini tüketme hareketleri olarak yorumlanabilir.
Bu etkisiyle, Ergenekon Davası bir turnosol kağıdı işlevi de görmektedir.
'Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti'nden, yani üçüncü yol'dan, yani Türkiye Cumhuriyeti'ni devlet felsefesinden yana olanlar, polarize olup, yazının başında bahsettiğimiz Türkiye'ye iki tehditten birine doğru savrulmaktan kendilerini korumalıdır.
Genelkurmay Başkanlığı'nın ve Milli İstihbarat Teşkilatı'mızın tutumları, medya ve siyasi partiler dahil tüm kurum ve kuruluşlara örnek teşkil etmelidir.
Bu iki kurumun yurtseverliğinden ve Cumhuriyet'e bağlılığından kuşku yok ise, öncelikle medya, bu kurumların serin tutumunu gözardı etmemeli...
Bu dava, 'laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti'ni çalışır kılmayı başardığında; asker, polis, istihbarat ve yargıdan; siyasal iktidarların da desteğiyle rol çalınıp, bir 'paralel devlet kurgusu'nun kurumsallaştırılmasının önüne geçebilecektir.
İdeolojik niteliğine bakılmadan, böyle bir kurumsallaşmanın önüne geçilmezse, 'paralel devlet kurgusu' bugün üçüncü dünyacıysa, yarın pekala 'islamofaşist' de olabilir.
Bu davanın hiçbir siyasal etkide kalmadan başarılı olması; yalnızca önceliği demokrasi olanların değil, önceliği Cumhuriyet olanların da talebi olmalıdır.
Atılgan Bayar - Akşam