İçimizde yanan Missisippi ateşi ve Van!
“Nefret Sizinle Beraber Doğmaz, Sonradan Edinilir”
Eski bir filmdir “Mississippi Yanıyor” (Mississippi Burning)
Son günlerde ülkemizde yaşanan, konuşulan, tartışılan, herkesin çatır çatır bir şeyler söylediği, yazdığı ve her şeyi birbirine karıştırıp arapsaçına dönüştürdüğü olaylarla birlikte hafızamın bir köşesinden hortlayan bir replik: “Nefret Sizinle Beraber Doğmaz, Sonradan Edinilir.”
Yıllar sonra yeniden izlediğim Mississippi Yanıyor 1964'te Ku Klux Klan’ın üç sivil haklar savunucusunun öldürülmesiyle ilgili. Bu üç insanın kaybolmasıyla araştırma başlatan FBI, iki ajanı görevlendiriyor: Anderson (Gene Hackman) ve Ward (Willem Dafoe). Anderson, yaşlı ve tecrübeli, Ward da genç ve idealisttir. Olayı çözme yöntemlerinin ve yaklaşımlarının farklı olması, FBI'ın o zamanda içinde nasıl ikileme düştüğünü gösteriyor.
1960’lı yıllar. Irkçı geçmişiyle tanınan Misisippi’de insan hakları savunucusu 3 eylemcinin kaybolması üzerine FBI iki gözü pek ajanını olayları soruşturmak üzere buraya gönderir. Bunlardan güneyli ajan Anderson oradaki insanlarla nasıl bir iletişim kurulacağını gayet iyi bilmekte, soruşturmayı ona göre yürütmektedir. Genç,idealist ajan Ward ise disiplinli ve delillere göre hareket eder. Ancak bu iki ajanın soruşturmaları hiç de kolay olmayacaktır, çünkü balık baştan kokar misali vali, şerif, Ku klux Klan da bu işin içindedir...
Irkçılık karşıtı bir film, Mississippi Yanıyor… Beni bu yazıyı yazmaya iten repliği uzunca düşündüm. Evet, nefret insanoğlu denen varlıkta doğuştan değil, sonradan edinilen bir duygudur. Kuşkusuz ki insanın kalbine bir kez dercedildiği zaman da tamamen yok edilemez; fakat insan, insan olduğunun farkındaysa eğer, nefret duygusunu minimum düzeye indirgeyebilir.
Amerika adını duyduğumuz zaman, arkasına bir virgül koyup, devamına “rüyalar ülkesi” yazmak isteyebilirsiniz. Kimine göreyse özgürlük ülkesidir… Kime ve neye göre özgürlük, düşündük mü hiç?
Amerika denen coğrafyada yakın tarih kabaca incelendiği zaman görülecektir ki, dünyada ırkçılığın eşi ve benzeri görülmemiş boyutları vardır. Siyahilerle beyazların arasındaki iletişimin köle-efendi çizgisini aşamayacağı bir ülkeden bahsediyor bu film…
Siyahlarla beyazların tuvaletlerinin bile ayrı olduğu dönemlerde beyazlar tarafından yıkıma uğratılmış insanları ve hikâyelerini bir belgesel havasında izliyorsunuz. Ve aklınızdan otobüslerde bile en öne oturtulmalarına izin verilmeyen bir sistem var.
Filmi izledikten sonra da bir takım sorulara cevaplar arıyorsunuz: “İki ırk birbirine nasıl düşer/düşürülür? Ortam politik el ile nasıl gerilir? Irkçılıkta siyasetin, politikanın ve dinin etkisi nedir?”
Irkçılık sadece ABD’ye has bir hastalık değil. Bizde de tohumları sağlamdır. Geçen Pazar meydana gelen ve hepimizi derinden üzen Van Depremi aslındaki içimizde yanan Missisippi’leri gösteriyor. Sosyal medyada Kürtlerin yoğun yaşadığı bir kentte deprem olduğu için bu duruma sevinen insan müsveddeleri gördük. Öyle ya, Kürtse ikinci sınıftır. İnsan değildir. Başına gelen her felaket ona müstehaktır(!)
Ünlü bir televizyon sunucusu depreme kılıf arıyor ve adeta “oh olsun” anlamına gelebilecek kelimeler dudaklarından fütursuzca dökülüyor. Hiç utanmıyor, sıkılmıyor. Tepkiyi görünce bu sefer minareye kılıf arıyor.
PKK da aynı yolun yolcusu. PKK depremde sadece evleri değil ruhları da yıkılmış ve uzatılacak bir ele muhtaç insanlara yardım eden Türkler hakkında kara propaganda yapıyor. Enkazdan kurtarılıp hastaneye götürülürken yolda ölen vatandaşlarımızın devlet tarafından öldürüldüğünü yayacak kadar pervasızlaşıyor.
Bu topraklarda kan üstünden siyaset yapmak yeni bir şey değil. Ürettiğinden değil öldürdüğün üzerinden değer elde etmeye çalışmak bize has bir şey. 55 Müslüman ülkenin ürettiği bir Almanya etmiyor, ama olsun biz Türküz, Kürdüz… Babalarımız da onların babalarını döver. Böyle büyütüldük biz. Böyle öğrettiler bize.
Thomas Hobbes, “İnsan insanın kurdudur” demiş. Yiye yiye bitiremedik birbirimizi. Elimize ne geçti? Hiç. Her şeye rağmen, ırkçılara, kan üstünden değer üretenlere inat Van depremi bizi kenetledi. Van belki yanıyor, ama içimizdeki insanlık yaşıyor. Dünyanın her yerinde Mississippi’ler yanıyor. Bari Van yanmasın.
Biri Oscar olmak üzere, toplamda on beş ödül alan Mississippi Yanıyor’u izlemenizi öneririm. İzlediyseniz, tekrar izlemenizi… Sonrasında Türkiye’yle bağlantı da kurabilirsiniz ve bizim yerli Ku Klux Klanlar’la karşılaştırmalar yapabilirsiniz. Tabii bir fark var, bizdeki KKK’ların yüzlerinde beyaz maskeler yok… Ama siz onları tanırsınız…
Cem Küçük - Haber 7
Twitter.com/cemkucuk55
Facebook.com/cemkucuk1