Ekrem Kızıltaş
Ekrem Kızıltaş
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Gezi zekası: Mursi ve Sisi'yi aynı görmek!..

GİRİŞ 06.09.2013 GÜNCELLEME 06.09.2013 YAZARLAR

Okullar yakında açılacak ve tabii ki üniversiteler de. Önümüzdeki günlerde ‘Geziciler'in yeniden hareketlenebileceklerine dair haberler alttan alta yayılıyor. Her zaman olduğu gibi hareketli günler yaşıyoruz…

Araştırma Kültür Vakfı'ndan (AKV) gençlerin hemen her gün medyayı tarayıp e-posta olarak gönderdikleri yazılar arasından,  ‘AKP'nin Eylül sendromu forumlarla süren gezi direnişini besliyor' başlıklı olanı dikkatimi çekti.

Evrensel'de Serpil İlgün imzası ile yayınlanan, Gezi Hareketi(!)'ne mensup iki forum mensubu ile yapılmış görüşmelerden oluşan uzunca yazıyı, Gezicilerin mantığı hakkında bir şeyler öğrenmemi sağlayabilir belki diye okuyorum, ama netice hüsran… Hüsran, çünkü dertlerinin ne olduğunu anlayabileceğimiz herhangi bir şey yok; hemen her şeye karşı olmaları dışında. Zaten kendisi ile konuşulan iki forum mensubu da hareketlerini temsil iddiasında değiller…

Yazıdan anlayabildiğim, sanal dünya üzerinde bir tür ‘forumlar arası çatışma' yaşandığı…

Ancak ülke ve çevremizde olup bitenlerle alakalı olarak yaptıkları yorumlar arasındaki bir ayrıntı, hakikaten çok çarpıcı…

Konuşan gençlerden birisi (Kadıköy Yoğurtçu Parkı Forumu'ndan Taner Koçak) şöyle diyor: “Örneğin Adeviye'deki son katliam süreci başladığında bir takım forumlar çok insani bir yerden hızlıca harekete geçtiler, sosyal medyada bunu kınayan açıklamalar yaptılar, forumlarında konuştular. (…) İktidar oradaki insani dram üzerinden forumları bölmeye ya da kendi kitlesi ve karşıtları olarak ayırdığı stratejiyi iyice kemikleştirmeye çalıştı, bu kesin. Saraçhane çağrıları da ötekileştirme stratejilerine denk düşüyor. (…) Bizler neticede sadece kendimiz için değil, herkesin haklarına sahip olması için çaba gösteriyoruz. (…) Darbe darbedir, katliam katliamdır. Yerine ve mağduruna göre ele alınamazlar. Mursi de Sisi de Mısır demokrasisine karşı yaratılmış iktidarlardır. Katliamlara ve demokrasi karşıtı iktidar oldubittilerine topluca karşı çıkmak insani-ilkeli ve dolayısı ile Gezi kültürüne ait bir tutumdur.”

 “Mursi de Sisi de Mısır demokrasisine karşı yaratılmış iktidarlardır” ha!.. Mısır halkının oylarıyla seçilmiş Mursi ile, ona darbe yapıp, ardından da halkı katleden Sisi'yi  bir tutup, ikisini de demokrasiye karşı olarak değerlendirmek!.. Gezi zekası denilen şey bu olsa gerek!..

1985-2005 arası Türkiye ve dünyanın tanınmış isimleriyle yapılan röportajların perde arkasını aktaran Mehmet Ali Birand'ın ‘20 Yılın Perde Arkası / 32. Gün' kitabı'nın (Doğan Kitap, 2005) 128. sahifesini açıyorum hemen; yakın geçmişe doğru ilgi çekici kısa yolculuklar yapmama imkan veren bu kitapta, günümüzle bağlantı kurulduğunda oldukça dikkat çeken bir ayrıntı var çünkü…

Ekibiyle birlikte Demirkırat Belgeseli hazırlama süreçlerini aktaran Birand'ın şu satırları dikkatimi çekiyor:

“En son gelen bir asılma sahnesi vardı ki onu nasıl yapacağımızı günlerce tartıştık. Sonunda karar verdik, Can (Dündar) kağıda kaleme sarıldı. O kadar duygu dolu, o kadar incelikli yazmıştı ki, kayıt için Brüksel'deki ses stüdyosuna girdiğimde bir türlü önümdeki metni okuyamadım. Bunlar Adnan menderes'in son sözleriydi.  Darağacına giden, idam edilecek bir adamın son sözleri.

- Kimseye dargın değilim…

Okuyorum, olmuyor. Kelimeler boğazımda düğümleniyor. Bir insanın siyasi kararlarından dolayı, düzmece bir mahkeme sonucunda asılmasından önce kaleminden dökülen bu sözler beni müthiş etkilemişti.

Ben ki 27 Mayıs'tan önce, Galatasaray'da okurken sokaklarda koşup, Demokrat parti'yi yuhalayan insandım. Ama olmuyor, okuyamıyordum işte. Tıkanmıştım. Tekrar aldık, ama hala sesimde o boğukluk duruyor. Belçikalı ses teknisyeni bu duruma hiçbir anlam veremedi. Bir daha denedim, kendimi zorladım, yine olmadı. Her defasında aynı yerde sesim daralıyordu. Sonunda öylece, olduğu yerde bıraktık. O sahneyi hatırladıkça hala da tüylerim ürperir.

O hızla stüdyoya girdim.  Son olarak belgeselin bitiş anonsunu çekecektik. Aldım elime kalemi ve kapanış metnini yeniden yazdım:

-Kimdir bu işin sorumlusu? Tek başına asker sorumlu değil, tek başına kimse değil. Hepimiz sorumluyuz, ben de sorumluyum. Hepimiz bu adamı astık.” (S, 128)

27 Mayıs'tan önce, gaza gelerek Demokrat Parti'yi yuhalayanlarla bir olan Mehmet Ali Birand'ın, detaylı araştırmalar sonucunda hazırladıkları Demirkırat Belgeseli'nin kapanışında söylediği: ‘Hepimiz sorumluyuz, ben de sorumluyum. Hepimiz bu adamı astık' sözü, belki de ciltler dolusu kitaplarla anlatılamayacak bir öz içeriyor. Özellikle de ‘gaza gelmeye meraklı' günümüz gençliğinin böylesi sözlerden alabileceği çok ders var…

Özellikle Gezi Parkı etrafında toplanan ve önümüzdeki günlerde neler yapabilecekleri konusunda alttan alta hazırlıklarını yürüttükleri sanılan gençlerin, yakın tarihten ders alabilmeleri gerek. Çünkü, gaza gelinerek girişilen maceralar, sonunda ‘biz ne yaptık?' noktasına kolaylıkla getirebiliyor insanı. Ve kaybeden sadece birileri olmuyor, hepimiz kaybediyoruz.

Ekrem Kızıltaş - Haber7
Ekremkiziltas@gmail.com

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL