Oraları karıştırmayın…
Münazaraların belki de en ilgi çekici tarafı, bu da tartışılır mı diye düşünebileceğiniz konuların bile gündeme alınmasıydı herhalde. 70'lerin sonunda ‘haklılık mı, haksızlık mı' konusunun tartışıldığı bir münazarada, haksızlığı savunacak tarafta yer verilen bir talebenin yardım istemesini unutamam.
Günümüzde de, dershaneler üzerinden yürütülen tartışmanın bazen münazara halini aldığına şahit olmamız ciddi şekilde şaşırtıcı.
Yakın dönemde yaşanan birçok olayın gündeme getirilip, vaktiyle savunulduğunun tersine bazı yeni yorumlara tabi tutulması, yeteri kadar şaşırtıcı iken; yaşadığımız günlerle ilgili olarak maksadı aşırı şekilde aşan değerlendirmeler, birilerinin meseleyi hakikaten münazara mantığı ile ele aldıklarını ve bulabildikleri her şeyi kullanma gayretinde olduklarını gösteriyor.
Nezaket gereği hatırlatılmayan ve üzerinde durulmayan birçok şey, tam da bu münazara gayreti sebebiyle tekrar gündeme getirilmek durumunda kalınınca da, haklı oldukları konusunda kendilerinden çok emin olanların kamuoyu nezdinde itibar kaybıyla karşılaşmaları, işin tabii neticelerinden.
Daha da vahim olanı ise, belki de hiç değinilmemesi gereken bazı hususların da -yine münazara gayretiyle- gündeme getirilmeye çalışılması. Bunlar varlığı bilinen, zihinlerde çeşitli sorular oluşturan, ancak bugünden geriye doğru bakıldığında, tarafların niyetleri konusunda şüphe olmadığı için genellikle tartışma masasına konulmayan şeyler.
Mesela Sultan II. Abdülhamid Han ve döneminin önemli bazı isimleri arasında var olduğu düşünülen çatışma durumu bu konulardan birisidir. Akademik dünya hariç, genellikle sadece dost toplantılarında ele alınan ve dönemin şartları gereği iletişim eksikliği sebebiyle yaşandığı kabul edilen bir durumdur bu.
Siyasi dehası ve başarılı yönetimiyle Osmanlı'nın yıkılışını 33 sene geciktiren Sultan II. Abdülhamid Han ve döneminin önemli aydınları arasındaki fikir ayrılığını izah sadedinde, genellikle aydınların ‘ahrardan' oluşları; yani hürriyete düşkün olup, istibdadı onaylamıyor olmaları gösterilir.
Devletin başında bulunan ve o günün şartları gereği doğru olduğuna kanaat getirdiği şekilde icraatta bulunan Sultan II. Abdülhamid Han'a, çoğu henüz genç olup, klasik aydın davranışı gereği hürriyetten yana olan isimlerin karşı oluşları, tabii ki önemlidir. Ancak, o günlerden hemen sonra yaşananlar hatırlandığında, kimin haklı olduğu konusu, üzerinde hemencecik karar verilebilecek kadar basit bir konu değildir. Hele de bu isimlerden çoğunun, yaşananlardan sonra bir şekilde pişmanlıklarını dile getirdikleri de biliniyorsa.
Örnek olarak, dönemin Abdülhamid'e karşı isimlerinden birisi Rıza Tevfik Bölükbaşı'nın ‘Sultan Abdülhamid Han'in Ruhâniyetinden Istimdat' şiirini hatırlatmak yeter. Bu vesileyle, şiirin bir kıtasını aktaralım:
“Târihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyâsî Padişâhına.”
‘Sultan Abdülhamid'in müstebit olduğu, dolayısıyla ona karşı olduğu düşünülen insanların kesin olarak haklı oldukları' şeklindeki yorum; esası itibariyle yanlış… Konunun dershaneler meselesine tatbik edilmeye çalışılması ise, daha vahim bir yanlış...
Bu konuyu münazara masasına getirenlere, ‘devleti batırmak mı istiyorsunuz kardeşim' diye sorarlar çünkü… Sözün özü: Oraları karıştırmayın…
ekremkiziltas@gmail.com
-
ahmetfatih 12 yıl önce Şikayet Etbende aynısını düşünmüştüm. hizmetçi arkadaşlar abdülhamit han ile mehmer akif örneğini verirlerken bende bunlar ne yapmak istiyorlar dedim. sonuçta koca sultanın haklı olduğu devlet elden gittikten sonra belli oldu..ikinci defa kandırılmaya karnımız tok bizim..bu arada hakan şükürü de chp de görmek isteriz...herkes yerineBeğen Toplam 2 beğeni
-
Ekrem Erol 12 yıl önce Şikayet EtÖldükten Sonra. Şimdilerde olduğu gibi tarihte de kıymetler kaybedilince değerini anlamışız. M.Akif'den Bediüzzaman'a, Namık Kemal'den Tevfik Fikret (ki; Yıldız suikastından sonra yazığı bir şiirde ermeni suikastçıya "...attın ama vuramadım şanlı avcı" diye methiye yazacak kadar düşman)'e varıncaya kadar Sultan'a küfür etmedik insan kalmamış. Ne zaman ülke batma sürecine girince Enver Paşa dahil devlet erkanı ikametine ayrılan Beylerbeyi Sarayı'na ziyaretine giderek O'ndan akıl almışlar, Cenazesinde ise yine Enver Paşa hüngür hüngür ağlayarak "Koca sultan senin naaşın bile ülkeyi idare etmeye yeter" demiştir. Osmanlı 33 sene geç dağılmışsa bunun sebebi rahmetli Sultan II.Abdülhamid Han'dır. Mevla rahmet eylesin. (amin)Beğen Toplam 3 beğeni