Sınırlarını bilmek…
İlk adımlarının iki seneye yakın bir zaman önce atıldığı bilinen operasyonun, belirli isimler dışında hemen bütün yetkililerden gizlenmiş olması, altı ay önce sonuçlanan takibe rağmen düğmeye geçtiğimiz salı günü basılması, birbiriyle bağlantıları olmadığı anlaşılan konuların aynı anda devreye sokulması… gibi işin teknik yönüyle alakalı sorulara muhtelif cevaplar veriliyor olsa da; ortada sakil bir durum var. Durumun sakilliği, meseleye ‘biz ve diğerleri' şeklinde bakmayı tercih edenlerin tavırları ile iyice içinden çıkılmaz hale geliyor.
Bu ‘biz ve diğerleri' bakışı, meselenin bam teli.
Konuyla alakalı çeşitli beyanları bir araya getirdiğimiz zaman, karşımıza şöyle bir söylem çıkıyor: “Biz doğru düşünür, doğru yaparız. Bizden olanlar için geçerli olan bu durum, bizimle beraber olanlar için de böyledir. Herhangi bir yapı içerisinde, hangi düzeyde bulunurlarsa bulunsunlar, bizden olanların veya bizimle olanların söylediklerine önem verilir; velev ki hiyerarşik olarak en alt düzeyde olsalar bile... Dolayısıyla, binlerce polisin, yüzlerce savcının olduğu emniyet ve yargı sisteminde, bizden olanlar ve bizimle beraber olanlar, herhangi bir konuda yapılması gerektiğini düşündükleri bir şey varsa ve onu yapmışlarsa, kesinlikle doğru yapmışlardır ve bu durum tartışılamaz. Çünkü her şeyin en doğrusunu biz bilir ve en doğrusunu bizler yaparız...”
Rüşvet ve yolsuzluk iddialarını soruşturan polis ve savcıların davranışları ile alakalı tartışmalı durumda, kendilerinin doğru davrandıklarını savunan kesimin haklı olduğu kabul edilse bile, sistem içerisinde paralel bir yapılanma kurup kurmadıkları sorusu akla geliyor o zaman. Aidiyet ve mensubiyet penceresinden bakıp, paralel oluşumun normal olduğunu savunmak mümkün olabilir. Ama böyle bir şeyi savunanın aklından şüphe edilir.
Her şeyi bir kenara bıraksak bile, netice olarak koparılan gürültünün finansal açıdan ülkeye kaybettirdiği zararlara bakılırsa, ortada pire için yorgan yakılmış gibi bir durum var. Yolsuzluk ve rüşvet iddialarının yargıya intikal ettirilebilmesi için değişik yollar takip edilebilir ve böylelikle eğer mesele gerçekten bu ise, bir şekilde netice alınırdı. En basitinden, engelleme yapacağından korkulan kişiler gayri hukuki bir şekilde devreye girecek olurlarsa, sahip olunan medya gücü rahatlıkla kullanılırdı. Salı sabahı gözaltına alınan insanların hemen tamamını daha soruşturma aşamasında ‘suçlu' ilan eden, medya etiğine de aykırı yayınlar yerine, hiç değilse ciddi belgelere istinat eden haberler söz konusu olurdu o zaman…
Aktüel meselede: İsrail ve ABD tarafından hedef tahtasına oturtulduğu bilinen Halk Bankası'nın bu işe neden karıştırıldığı konusu, zaman geçip operasyonun şifreleri tamamen çözüldüğünde, birilerinin başını fena halde ağrıtacak gibi. Konu, şaka kaldırır gibi değil; ülkenin menfaatleri söz konusu…
Sınırlarımızı bilmek ve bunları mümkün olduğu kadar zedelememek, önemli bir özelliktir. Bazı alanlarda başarılı olduğumuz zannıyla, akla gelebilecek hemen her konuda başarılı olacağımızı ve bu konularda yetkililerin bizim istediğimiz gibi davranmaları; eğer öyle davranmıyorlarsa da, mutlaka cezalandırılmaları gerektiğini düşünmek, ciddi yanlışlara kapı açar ve açmıştır da…
Ekrem Kızıltaş - Haber7
ekremkiziltas@gmail.com
-
mustafa akgül 12 yıl önce Şikayet Etsize bir fıra anlatayım ekrem bey,fıkra bu ya,adam ölmüş sorgu meleklerinin. önüne getirilmiş.sorgu meleği zina yaptınmı?yaptım pişmanım şeytana uydum.içki içtinmi?içtim pişmanım şeytana uydum.kumar oynadınmı?oynadım pişmanım şeytana uydum.vs vs derken şeytan kafasını uzatmış,hadi ordan yalancı,yapıyon yapıyon benim üzerime atıyon demiş.yap yap abd ve israile at,ne zaman kralın çıplak olduğunu göreceksiniz?Beğen Toplam 2 beğeni