Ufak-tefek ayrıntılar…
Geziciler neyse ama onlara alkış tutmaktan elleri yorulan siyasiler ve aydın geçinenler de, olaylar boyunca sebep olunan zarar ziyan konusuna, hiç ama hiç değinmemişlerdi. Halen de, değinmemeyi tercih ediyorlar.
Yakılan, yıkılan, yağmalanan işyerleri, arabalar, günlerce kepenk açamayan işyerleri, gösteri yapılan yerlerin adeta savaş alanına dönmesi… gündemlerinde hiç ama hiç yer almadı bu zevatın. Masum olduğu iddia edilen taleplerle çıkarılan olaylar sonunda ülkemizin maruz kaldığı toplam mali zarar ise yaklaşık 9 milyar TL. idi…
‘Tarihin en büyüğü' olduğu ileri sürülen yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ile başlatılan 17 Aralık operasyonu süreci ile ilgili olarak da benzer durumlar mevcut. Yetkililerin yaptığı açıklamalara bakılırsa, ülkemizin zararı şimdiden 100 milyar TL'nin üzerinde.
Konuya taraf oldukları için bodoslamadan saldıranlar, ne olduğunu henüz tam olarak bilmediğimiz suçlamalarını kararlı bir şekilde sürdürürlerken, 100 milyarı aşan zarar ve ciddi şekilde yara alan önemli bir kamu bankası gibi konulara değinmemeyi tercih ediyorlar.
Dershaneler kapışmasının hemen akabinde meydana gelen gelişmeler sırasında, herkesin bilmesinin mümkün olmadığı, ancak ‘içeriden kaynaklı' olduğu düşünülebilecek bilgilerle yazılan yazılar, yorumlar dizboyu.
Gelişmeler ‘biz ve onlar' temelinde kurgulandığı için, öteki olarak düşünülenler konusunda atış serbest. Polis ve yargının bir kesiminin kendi taraflarında olduğuna ve bunların mutlaka doğruyu yapacağına emin olanlar, ‘masumiyet karinesi'ni bir kenara fırlatarak, zanlıları toptan suçlu ilan etmekte bir beis görmüyorlar.
17 Aralık'la ilgili sorular birbirini kovalarken, adli sistemin ve emniyetin kayıtlarına her nedense girilmemiş ya da başka isimlerle girilmiş bir dosya ile ikinci dalga başlatılmaya çalışıldı.
Uygun zaman kollayıp, uygun nöbetçi hakimlerden el koyma ve gözaltı kararları aldığı rivayet edilen ve Başsavcı'nın haklı teknik uyarılarını dikkate almak yerine, adliye önünde bildiri dağıtarak, ‘soruşturmasının engellenmeye çalışıldığını' iddia eden bir savcı çıktı karşımıza.
İddiası büyüktü: Belediyeler dahil tüm kamu yatırımlarının 40 milyar TL olduğuna bakmaksızın, bu işlerle alakalı olduğunu söylediği yolsuzluğun 100 milyar TL'yı bulduğunu ileri sürebildi.
Dosyada bulunan isimler kamuoyuna yansıyınca da, kendisinin değil, gözaltı taleplerini yerine getirmeyenlerin sızdırdığı iddiasında bulundu aynı savcı. Dosyadaki kişileri korumaya çalıştığını iddia ettiği kişilerin böyle bir şeyi yapmalarının mantıken mümkün olmayacağını bile bile…
Gelişmelerin en acı verici tarafı ise, aşina bir çevrenin olup bitenlerin tümü ve bu arada hukuk sisteminin işleyişi konusunda ancak ‘dün dündür, bugün bugündür' mantığı ile izah edilebilecek tavırları.
Bütün emellerinin hizmet olduğunu söyleyenler, çok daha başka şekillerde yürütülebilecek birtakım soruşturmaların, ortalığı karıştıracak bir şekilde sürdürülmesinden ve bu arada ülkenin ciddi şekilde kan kaybediyor oluşundan hiç de rahatsız gözükmüyorlar.
Yolsuzluk ve rüşvet varsa ve birileri yetim hakkına tecavüz ediyorsa, tabii ki üzerine gidilmelidir. Bu ülkede yaşayıp, buna itiraz edebilecek kimse yoktur.
Ama görünürde yolsuzluk ve rüşvetle savaşıyormuş gibi yaparak, işi aceleye getirmek suretiyle bazı esasları gözlerden saklama gayretlerini nereye yerleştireceğiz?..
Başsavcı ve emniyet yetkilileri dahil, adliye ve emniyette herkesten saklanan dosyalar; uygun hakimlerden alındığı ileri sürülen teknik takip, el koyma ve gözaltı kararları; her nedense alanı dışına taşan ve bildiri bile dağıtabilen savcı… Dahası apar-topar yaptığı, ‘korsan bildiri' de denilen açıklamasıyla, kendisi ile ilgili kanunları bile çiğnemekten çekinmeyen HSYK ve benzeri konular, hala izaha muhtaç.
Bunlar birileri tarafından ufak-tefek ayrıntılar olarak değerlendirilebilir. Ancak, bunların ufak-tefek ayrıntılar olmadığını en bilenler de, hiç değinmemeyi tercih edenlerdir…
Ve tabii, bütün bu hay u huy arasında, ülkemizin karşı karşıya kaldığı kayıpların bir kesimin gündeminde neden hiç yer almadığı, esas mesele…
ekremkiziltas@gmail.com