İlgililerin yaptığı açıklamalara göre, doğrudan ve dolaylı olarak hesap edilebilen zarar 100 milyar liranın üzerinde.

Zarar; borsadaki düşüş, döviz ve faizlerdeki yükseliş, ihracat-ithalat dengesi, vb., bir dizi konuyla alakalı. Yani, çok net bir tespit yapma imkanı yok. Ancak bilinen şu ki; süreç ekonomiye doğrudan çok ciddi bir zarar vermemiş olsa da, dolaylı zararlar bir hayli fazla. Dahası yaşananlar ve buna bağlı olarak yaşanabilecekler dolayısıyla, geleceğe yönelik hesaplamalarda bazı değişiklikler yapılması da kaçınılmaz.

17 Aralık'ta başlatılan operasyon konusunda farklı bakış açılarına sahip olan bazı arkadaşlar, operasyonla ilgili zarar rakamlarının ‘abartıldığı' kanaatindeler. 100 değil 50, hatta 20-30 milyar liralık bir zarar olduğunu ileri sürmenin bile çok anlamlı olmadığını söylüyorlar…

Aslında ‘kaça olur?' diye sormak gerek belki. Yani, hemen her şeyi herkesten iyi bildiklerine göre, yaşatılanların ülke ekonomisine verdiği zarar konusunu da belki herkesten daha iyi biliyorlardır.

Tabii bunu yapmadan önce, hesap konusundaki tecrübeleri konusunda fikir sahibi olmakta fayda var. Çünkü anlaşıldığı kadarıyla ‘iki kere ikinin kaç ettiği' sualine bile, ‘alırken mi, satarken mi?' şeklinde bir soruyla yaklaşma ihtimalleri büyük. 

Yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ile ortalığın velveleye verildiği günlerde havada uçuşan rakamları hatırlayalım: Yolsuzluk ve rüşvetin boyutlarının 100 milyar liranın üzerinde olduğu ileri sürülüyordu. Tüm kamu yatırımlarının 40 milyar TL olduğu bir ülkede yaşadığımıza bakılırsa, hesap konusunda pek uzman olmadıkları belli olan bu arkadaşlar; anlaşılan, yaşananların ülke ekonomisine ciddi zararlar verdiğinin farkındalar ve bu kadarını değilse de, kendilerine göre makul bir miktarı zaten bekliyorlardı.

Öncesinde hesap yapmışlar mıdır ve eğer yapmışlarsa ne kadar bir zarar öngörmüşlerdi, bilinmez. Söylenilen rakamların doğru olma ihtimalinin onları da rahatsız ettiği aşikar olduğuna göre, en azından bu kadarını düşünmedikleri kesin.

Zararın bu kadar çok olup olmadığı konusunu dillendiren arkadaşlar; hangi bakış açısıyla, söylendiği kadarını değilse bile daha az zararı doğurabileceğini düşündükleri bir sürece taraftar olabildiler acaba?.. Rüşvet ve yolsuzluk iddialarını, kamuyu çok düşündükleri için, ortalığı karıştıracak şekilde gündeme getirmeyi tercih edenler, operasyonların kamuya verdiği zararın kul hakkı tarafı olduğunu düşünmemiş olabilirler mi?..

Söz konusu olan, birkaç kişinin kasasından ya da cebinden giden üç-beş kuruş değil; emeklisi, dulu, yetimi, engellisi ile 76 milyona hizmet olarak gidecek, onların hayat standartlarını biraz daha yükseltebilecek on milyarlarca liranın kaybından bahsediyoruz.

Bir kez daha belirtelim; işin içinde rüşvet ve yolsuzluk olsa dahi, ortak bir merkezden emir aldıkları düşünülen emniyet mensubu, savcı ve hakimlerin sistem-dışı bir şekilde gerçekleştirdikleri operasyon; hazırlanışı, tatbik sahasına konuluşu ve sonrasında yaşananları ile Türkiye'nin mutlaka kaybetmesi hedefine yönelmiş bir operasyondu ve maalesef belli ölçüde de başarılı oldu.

Mesele ‘dershaneler' olmadığı gibi; yalnızca rüşvet ve yolsuzluk iddiaları da değildi. Mesele, bu konuları manivela olarak kullanan birtakım mihrakların Türkiye'yi hizaya getirmeye çalışması; bazı şeylerin ‘amaç' değil ‘araç' olduğunu unutan birilerinin de buna alet olmalarıydı…

Gelinen aşamada, zararın o kadar olup olmadığını tartışmak yerine, özellikle de bazı arkadaşların ‘buna değip değmediği' üzerine kafa yormaları gerekiyor…

Ekrem Kızıltaş - Haber7

ekremkiziltas@gmail.com