'Benim hakimim iyidir...'
17 Aralık'ta göz altına alınıp sonrasında tutuklanan isimlerin tahliye kararları, birilerinin canını sıkmış durumda. Bu isimlerin tamamının suçlu olduğu konusunda nedense zerre kadar şüpheleri olmadığı anlaşılan bu kesim, 17 Aralık'ta yapılan gözaltı ve tutuklamaların normal, ama tahliyelerin anormal bir durum olduğu kanaatinde.
Oysa gözaltı ve tutuklama kararlarını verenler nasıl hakimler idiyse, tahliye kararlarını verenler de hakimler. Yargı bağımsızlığı üzerine nutuk atanların, bu erke mensup bazı hakimlerin verdiği kararları kutsarken, başka bazı hakimlerin verdiği kararları kabul edilemez bulmaları, üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konu.
Polis ve adliye kayıtlarına girilmeden hazırlanan dosyalarla ve belli ki özel bir kasıtla gerçekleştirilen 17 Aralık operasyonunun, ümit edilen neticeye ulaşamaması sebebiyle midir bilinmez; ilgili hakimlerin dosyalarda bulunan deliller üzerinden verdikleri kararlar, Camia ve onlarla beraber hareket edenler tarafından şiddetle eleştiriliyor.
Oysa mesele artık mahkemeye intikal etmiş ve bundan sonrası da, bilindiği gibi savcı ve hakimlerin işi. Bu durumda, bahsi geçen kişiler tutuklandığında, 'mahkemenin sonucunu bekleyelim; suçsuz iseler nasılsa ortaya çıkar' rahatlığı içerisinde olanların; tahliyeler konusunu fazla kafaya takmamaları ve 'nasılsa mahkeme devam ediyor, hakimler en doğru kararı vereceklerdir' demeleri beklenmez mi?..
Kaldı ki; medyanın belirli bir kesimi tarihin en büyük rüşvet ve yolsuzluğundan bahsediyor olsa da, 17 Aralık operasyonuna muhatap kılınanların tam olarak neler yaptıkları ve nelerle suçlandıkları konusu belirsizliğini koruyor. Bu kişilerin kesin suçlu olduğu kanaatinde olanların neleri ve bunları nasıl bildiklerini, bilmiyoruz. Ancak mesela dolaylı yollardan operasyona dahil edilen Halk Bankası'nın, uluslararası bir komploya uğratılmış olması ihtimalinin yüksek olduğunu biliyoruz.
İki ayı aşkın bir süredir yaşadıklarımız, kim ne derse desin, yargı içerisinde bulunan birilerinin hukukun gerekleri yerine başka birtakım esaslara dayalı işler yaptığını açıkça ortaya koymuş durumda. Dolayısıyla, gazete köşeleri ve televizyon ekranlarında 'tutuklama kararlarını veren hakimler düzgün ama tahliye kararlarını veren hakimler pek öyle değil' mealinde yazıp konuşanların; aslında 'bizim hakimlerimiz iyi, bizim olmayanlar değil' demeye çalıştıkları açık...
Başbakan yardımcısı Bülent Arınç'ın, geçtiğimiz günlerde katıldığı bir televizyon programında 17 Aralık operasyonunun arka planı ile ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan naklen söyledikleri, özellikle kafaları karışık olanlar tarafından dikkate alınması gereken sözlerdi.
Arınç'ın aktardıkları, "Paralel Yapı'nın bazı temsilcilerinin, 17 Aralık öncesi Başbakan'ı ziyaret ederek, dershaneler ve başka bazı konularda taleplerde bulundukları; bunların yerine getirilmemesi durumunda, ellerinde bulunan bazı dosyaları devreye sokacaklarını; Başbakan'ın 'dosyaları verin, gereğini yapalım' teklifini kabul etmeyip, talepleri yerine getirilmezse öncelikle medya üzerinden servis edeceklerini söyledikleri, Başbakan'ın da 'elinizden geleni yapın' dediği..." şeklinde epeydir kamuoyunda dolaşan bilginin gerçek olduğunu ortaya koyar nitelikte...
Arınç, şöyle diyor: "Ben dershane konusundan sonra her şeyin bittiğini ve olumlu noktaya evrildiğini düşünürken, bombalar patlamaya başladı. Demek ki Tayyip Bey, Başbakanımız haklı çıktı. Mesele dershane değilmiş, aynı Gezi'deki gibi 3-5 ağaç meselesi değil, başka bir şeymiş..."
Mesele dershaneler değildi; yolsuzluk ve rüşvet de değil... Hala 'benim hakimim iyidir' noktasında takılıp kalanların, büyük resmi görmeye çalışıp meselenin aslında ne olduğu üzerine kafa yormalarında fayda var...
Ekrem Kızıltaş - Haber7
ekremkiziltas@gmail.com