Bahane üretme, gerekçe yaz!..
7 Şubat, Gezi Olayları, 17 Aralık operasyonları hedefine ulaşamamış olsa da, bu girişimlerle bağlantılı olanların dolaylı olarak ülkemizin başına sardığı bir gaile ile karşı karşıyayız şimdi: Aralarında müebbet hapis cezaları almış ya da almak üzere bulunanların da olduğu bazı kişilerin ardı ardına tahliyesi söz konusu...
Bu tahliyelerden bazılarının kamu vicdanını rahatlatan tarafları olsa da, çoğu şaşırtıcı ve hatta tedirgin edici.
Tutuklu olma mahkumiyet, tahliye ise beraat manasına gelmiyor şüphesiz. Ancak Malatya'da insanları boğazlarını keserek öldürdüklerini itiraf eden zirve Davası sanıklarının bile tahliye edilmiş olması, 'Adalet' anlayışı konusunda kafaları ciddi şekilde karıştıracak bir şey.
7 yıl önce Danıştay hakimini öldüren ve suçüstü yakalanan kişi bile, eğer işlediği ve kesin mahkumiyet aldığı bir başka suç olmasaydı, şimdi tahliye edilmiş olacaktı.
Tahliyeleri, ÖYM'leri kaldıran ve tutukluluk süresini 5 yılla sınırlayan kanunun yürürlüğe girmesine bağlayanlar olsa da, uzmanlara göre esas sebep, çoktan bitirilmiş olması gereken yargılamaların uzun sürmesi. Şu an gerçekleşen tahliyeler, karardan sonra en geç 15 gün içerisinde gerekçeli kararın açıklanması şartının ihlal edilmiş olması yüzünden.
Yani mahkemeler bahane üretmeyi bırakıp, yargılamayı makul sürede yapsalar ve gerekçeli kararları da bu kadar geciktirmeselerdi; en azından bazı tahliyeler yaşanmayacaktı...
Tahliye furyasını başlatan önemli adımlardan birisi, Genelkurmay eski Başkanı E. Org. İlker Başbuğ'un, AYM başvurusu. 5 Ağustos 2013'te müebbet hapse mahkum edilen İlker Başbuğ'la ilgili gerekçeli kararın 7 ay geçmiş olmasına rağmen hala yazılmamış olması üzerine Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'kişinin güvenlik ve özgürlük hakkının ihlal edildiği' yönündeki karar, diğer tahliyelerin de yolunu açmış oldu.
Bir yıl, iki hadi neyse. Ama sanığı suç üstü yakalanmış bir dava ile ilgili olarak 7 yıl geçtiği halde kesin bir karara varılamamış olmasının makul kabul edilebilecek izahı var mıdır?..
Hukuken 15 gün içerisinde yazılması gereken mahkeme kararı gerekçesinin üzerinden 7 ay geçtiği halde yazılamamasına ne buyrulur peki?.. Bazı yargı mensupları, bunun normal bir durum olduğunu, yüz binlerce sahifeden oluşan dosyalar sebebiyle gerekçeli kararın kısa sürede hazırlanmasının mümkün olmadığını söylüyorlar... Makul gibi gözüküyor. Ama o zaman şu soruyu sormak gerekmiyor mu: "Peki o zaman kararları nasıl verebiliyorsunuz?"
Öyle ya, gerekçe yazılabilmesi için elde bulunun bütün delillerin dikkatli bir şekilde gözden geçirilmesi mecburiyetse, karar verebilmek için belki bundan çok daha fazla dikkat sarf edilmesi gerekmiyor mu?..
Bağımsız Yargı ve benzeri sloganlara eyvallah. Ama Yargı erki denilen şeyin sınırı, kanunlarla belirlenmiş değil mi? Kanunlar yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve hele kısa karardan sonra gerekçeli kararın en kısa zamanda ve 15 günü geçmeyecek şekilde açıklanmasını emrediyorsa; bunu yapmayan ve göz göre göre kanunları ihlal edenlerle ilgili birtakım müeyyideler yok mudur?..
Ve asıl önemlisi, bu durumda müdahale etmesi gereken HSYK; şimdi yaşadığımız gibi, bazıları can acıtan tahliyeler yaşanınca mı harekete geçer sadece?..
Tahliyelerle ilgili tartışmaların en dikkat çekici yönlerinden birisi de, yargılamasını makul sürede yapmadığı gibi, verdiği kararlarla ilgili gerekçeli kararı 7 ay geçmesine rağmen hazırlamayan ve bu arada kanun gereği artık yok hükmünde olan bir mahkemenin, 'TBMM'nin mahkemeleri kaldırma yetkisi yoktur, bu yetki HSYK'nındır' şeklindeki akıl dışı açıklaması oldu.
HSYK'nın şiddetle reddettiği bu açıklama, bir türlü gerçekleştirilemeyen Yargı darbesi için son bir ümitti muhtemelen...
Özellikle de17 Aralık'tan sonra, yaşanmakta olanların bir darbe girişimi olduğu yönündeki kanaatlere katılmayanlar; şimdi olup bitenlere bakarak, durumu tekrar gözden geçirme ihtiyacı duyarlar herhalde...
Ekrem Kızıltaş - Haber7
ekremkiziltas@gmail.com