Peki ama siz nereye gidiyorsunuz böyle?..
Konuya yaklaşımları kişisel olup, twit atamadığı ya da YouTube'yi takip edemediği zaman, kendisini tuhaf hissedenlerin tepkilerini anlamak mümkün. Ancak bu sosyal medya kuruluşlarının Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yok addeden tavır ve davranışlarına rağmen, yasak aleyhine olmadık laflar eden ve bu arada bulabildikleri bütün maydanozlardan görüş alarak aktaranların derdini anlamak pek mümkün değil.
Tabii lafın gelişi böyle söylüyoruz. Söz konusu yasağın alınışı ve uygulanışındaki haklılığı bildikleri halde karşı çıkanlar; giderayak servise sunulmasını bekledikleri bazı dosyaların aksamış olması sebebiyle kızgınlar aslında.
Meselenin püf noktası da burada işte. Yasadışı dinlemeler sonrasında montaj ve dublajla oluşturulduğu için, normal yollardan dolaşıma sunulması mümkün olmayan 'tapeler'in servise sunulması söz konusu. Ve tabii ki 'Twitter'e ve YouTube'e sonsuz özgürlük' sloganları haykıranlar, rahatlıkla kullanabildikleri mecraların ellerinden alınmış olması dolayısıyla bağırıp çağırıyorlar.
Karanlık çevrelerin son atağı YouTube üzerinden gelip, Dışişleri Bakanı ve diğer devlet yetkililerinin yaptıkları gizli bir görüşmenin kayıtları yayına sunulunca, yerinde bir hareketle bu platforma erişim durduruldu ve son günlerde Twitter'le yatıp kalkanlar, şimdi de YouTube mesaisine başladılar.
Devletin başkaları tarafından kesinlikle öğrenilmemesi gereken sırlarının yayına sokulduğu bir platforma erişimin durdurulması; söz konusu 'tape'yi, önemli bir zamanda yapılacak büyük bir atak olarak planlayanlar açısından hayal kırıklığı doğurdu . Bunun içindir ki, söyleyebilecek başka bir şeyleri olmadığından konuya yine özgürlükler açısından yaklaştılar.
Bir yandan uluslararası titrleri olan ve muhtemelen şebekeleri ile bağlantılı bazı isimlerden aldıkları kıytırık demeçlerin arkasına sığınıp YouTube'ye özgürlük çığlıkları atarken; bir yandan da bahsi geçen görüşme üzerinden, seçimle bağlantılı bazı komplo teorileri üretmeye başladılar.
Şımarık tavırları çoktan tavan yapmış olduğu için, bu defa bulaştıkları işin 'devlet sırrı' ile ilgili olduğu ve her hal ü karda dokunanın yanacağı gerçeğini de unutmuş halde...
7 Şubat'ta, ifadeye çağrılan MİT Müsteşarı'nın kesinlikle hedef olmadığı, meselenin teşkilatta görevli başka bazı kişilerle ilgili olduğu gibisinden, 'yerseniz' makamında yapılan açıklamaların; arşivlerde yığılı halde bulunan sahip çıkma belgeleri sebebiyle müşterisi çıkmadı.
Gezi Olayları ile ilgili ikircikli tutum; Dolmabahçe Camii'nde içki meselesi ve Kabataş'taki vahşi saldırı konusunda önce ve sonra takınılan farklı tavırlar yanında, Aralık operasyonları sonrası dillendirilmeye başlanan 'üç-beş ağaç ve bir AVM inadı' değerlendirmeleri sebebiyle netleşti: Belli ki; Paralel Yapı, Gezi Olayları'nın içinde değilse bile en azından yanındadır.
17 Aralık'tan sonra yaşanmaya başlanan akıl durdurucu gelişmeler, geçmişteki bazı olaylar sebebiyle devletle ilgili her şeyi adeta kutsal mesabesinde gördüğü düşünülen yapının, sadece kendisini ve yapısıyla bağlantılı olanları 'kutsal' kabul ettiğini; bunun dışındakileri yok saydığını öğrenmemizi sağladı.
Yetkililer arasında kriptolu telefonla yapılan konuşmaların dinlenilmesi ve son olarak, ortam dinlemesi yoluyla elde edilen Dışişleri Bakanı ve diğer yetkililerin yaptıkları gizli bir toplantı ile ilgili 'tape'nin YouTube üzerinden servise sokulması, birilerinin cüretlerinin boyutları açısından sözün bittiği yerdir...
Paralel yapı'ya mensup bir isim, kendilerine karşı olanlara hitaben Kur'an-ı Kerim'deki bir ayetten hareketle: "Fe eyne tezhebun" yani "nereye gidiyorsunuz böyle!" diye sormuştu...
Bütün olup bitenlerden sonra, şimdi dönüp sormak gerek onlara: 'Türkiye Cumhuriyeti'nin yükselmesini engellemeye çalışanların' yedeğine takılmış, nereye gidiyorsunuz böyle?..
Artık geri dönülmesi çok zor bir noktada olduğunuzun farkında değil misiniz?..
ekremkiziltas@gmail.com