Ama Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'a bir haller oldu sanki. 

Uzun yıllardan beridir hep bir denge adamı gibi duran ve sanırım adı geçtiğinde büyü bir çoğunluğun sevgiyle hatırladığı o isimle ilgili duygular son günlerde biraz değişti. Değişti, çünkü özellikle ülkemiz kanunlarını takmama eğiliminde olan Twitter'le alakalı AYM kararına sahip çıkışı, bu konuda gelen haklı eleştiriler karşısında aldırmaz bir tutum takınması ve 'duygusal refleksler' değerlendirmesinde bulunması, sıradan şeyler değil.

Hukuk açısından 'tuz' mesabesinde olan ve kesinlikle bu özelliğini yitirmemesi gereken AYM'nin başkanlığını yapan bir zatın, başta bu ülkenin Başbakanı ve bakanları olmak üzere yapılan 'karar hukuk dışıdır' eleştirilerine söyleyebileceği başka sözleri olmalıydı oysa... Ama yoktu galiba ve olmadığı için de 'duygusal refleksler' gibisinden sade suya tirit laflarla işi geçiştirmeye çalıştı.

HSYK ile ilgili karar sonrası yapılan 'cübbe ile siyaset yapılmaz' sözüne cevap sadedinde yaptığı açıklama, Başkan'ın hukuk algısı ile ilgili temel bazı değişiklikler olduğunu ortaya koydu bu arada.

“Biz işimizi yapıyoruz, Anayasa'nın verdiği yetki çerçevesinde görevimizi yerine getiriyoruz”  dedi Başkan ve 'gerekçelerin yazımı tamamlandığında, kararların daha iyi anlaşılacağına' dikkat çekti.

'İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz' şeklindeki 153. Madde hükmünü bir kenara not etmekle yetinelim. Ama özellikle son iki kararda, yapılan işlerin pek de AYM'nin işi olmadığını söylemek durumundayız. Çünkü işler 'Anayasa'nın verdiği yetki çerçevesinde' yürümüyor.

'Kimsenin kaynağını Anayasa ve kanunlardan almayan yetki kullanamayacağı' kuralı malum ve bu AYM'yi de kapsar.

Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunabilmek için 'olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır', Anayasa hükmüdür. Şartına uygun gerçekleştirilen müracaatlarda, 'karar öncesi Adalet Bakanlığı'nın görüşünün alınması' ise kanun hükmü...

Yani normal şartlarda Twitter müracaatlarının kabul edilmemesi, haydi kabul edildi, hiç değilse karar verilirken bakanlığın görüşünün alınması gerekiyordu. Bunların ikisi de yapılmadığı gibi, bu durumu hukuk dışı olarak değerlendirenlerin 'duygusal refleksler gösterdikleri' ileri sürüldü.

AYM Başkanı, Twitter olayıyla ilgili müracaatın olağan yollar tükenmeden kabulü ve karar aşamasında bakanlık görüşünün alınmamasını 'tüzük'le izah ediyor; kendilerinin yazmış olduğu bir metinle... Oysa 'Anayasa, Kanun, Tüzük' sıralaması, hiyerarşik bir sıralamadır; yani tüzükler kanunlara, kanunlar da Anayasaya aykırı ya da üstün olamaz ve bunu hukuk fakültelerinin ilk sınıf talebeleri dahi bilirler.  

Bu sebeple AYM Başkanı Haşim Kılıç'ın: “Anayasada, mahkemenin çalışma usullerini belirleyebileceği belirtiliyor. Bunun için de içtüzükte değişiklik yetkisi tanınıyor. Bu yetki doğrultusunda tüzük değişikliği yapıldı. Telafisi güç ya da imkansız zararların doğabileceği durumlarda bakanlıktan savunma alınmadan karar verilmesinin önü açıldı” şeklindeki sözleri, tam olarak olayı izah etmiyor. Kanun Koyucu, 'tüzük yaparken, anayasa hükümlerini hiçe sayabilirsin' dememiş çünkü...

'Telafisi güç ve imkansız zararların doğabileceği' yorumu, özellikle de Twitter kararı açısından, çok zorlama hatta tam tersi doğru bir durum. Çünkü Twitter meselesi, bu kuruluşun ülkemiz mahkemelerinin aldığı kararları tanımaması sebebiyle ortaya çıkmıştı...

Ne diyorduk; sebebi her ne ise, bilenler biliyor. Ama AYM cephesinde garip şeyler oluyor...

Telafisi güç ve imkansız başka zararlar doğmadan, Anayasa Mahkemesi'nin yanlış işlerine dur demenin bir yolu bulunur, umarız ki...

ekremkiziltas@gmail.com