Kendini ‘kullanışsız’ kılmak…
Çünkü detaylara indikçe farklılıklar, en azından nüanslar fazlalaşır ve kimse kastettiği şeyin tam olarak anlaşılabildiğinden emin olamaz. Hele de; ‘anladım yel değirmeni, ama bunun suyu nereden geliyor?’ sorusunu sormaya meraklı olanların bol olduğu ülkemizde…
Ancak bu milletin bir ferdi oldukları halde milletimizi anlayamayan ve bu konuda nerdeyse en ufak bir gayret bile göstermeyenlerin sayısının çok olması; doğrusu, rahatsız edici bir durum.
Yaklaşık bir asırdır, hatta çok daha fazla bir zamandan beridir değerlerine yabancı, hatta nerdeyse düşman gibi davranmaya meraklı kadrolar tarafından idare edilme bahtsızlığına uğrayan insanımızın, artık ‘kendisi gibi olanlar’ tarafından yönetilmenin tadını almış olduğunun farkında olunmaması da bu kabilden bir şey.
İnsanımızın o eski ‘sırtına vur, ağzından lokmasını al’ halinin artık geride kaldığını anlamayan ya da anlamak istemeyenler, ‘çatı aday’ konusunda yaptıkları tercihle, milletimizi yanlış anlama konusundaki bildik tavırlarını sürdürmüş oldular.
CHP ve MHP’nin ‘çatı adayı’ olarak Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’na mecbur kalmaları, çoğunluk tarafından birbirlerinin yüz seksen derece zıddı oldukları zannedilen bu iki siyasi yapının aslında temelde aynı oldukları gerçeğinin altını bir kez daha ve kuvvetlice çizmiş oldu, öncelikle.
Sonrası ise Prof. İhsanoğlu’nun toplumdaki karşılığının yanlış hesaplanması ile alakalı bi durum. Çatı meraklıları, olabildiğince dindar bir profili olup üstelik bir de İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği yapmış bir ismin, AK Parti’nin cumhurbaşkanı adayının en azından hızını kesebileceğini hesapladılar belli ki.
Oysa icraat olarak hiçbir şey yapmamış olsa dahi, İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği makamına gelmiş bir kişinin bağırlara basılması hali, eski Türkiye’de kaldı. Yeni Türkiye ise gelinen makamlara bakmakla kalmıyor; o makamın hakkının verilip verilmediğini sorguluyor artık.
Zaman zaman reel politik olarak bu sorgulamanın insafsız noktalara gelip dayandığı olabilse de, vakıa bu.
Prof. İhsanoğlu da, içinde bulunulan şartlar ve görevinin hassasiyeti gereği belki doğru olanı yaptığını düşünse bile, İİT Genel Sekreteri iken, başta Mısır’daki askeri darbe olmak üzere birçok konuda ülkemiz insanını derinden yaralayan açıklamalara imza attı.
Basitçe söylemek gerekirse; Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu görevi bırakmayı bile göze alıp, Mısır’daki askeri darbeye ‘darbe’ diyebilmiş olsaydı mesela, kendisi ile ilgili algı çok daha olumlu olurdu. Çünkü Mısır’ın meşru cumhurbaşkanına karşı yapılan şey, kelimenin tam manasıyla bir askeri darbe idi.
Çatı adaylık konusu bir başka vahamet. Milletimizin ‘kendisi gibi olanı seçmesini’ baltalayabilme derdindekilerle beraber olma hevesi yeter bir sıkıntı iken; kamuoyuna daha yeni açıklanan bu işin aslında uzunca bir zamandır pişirildiğinin ortaya çıkması da cabası oldu.
Mevcut tabloya bakıldığında, Prof. İhsanoğlu’nun çatı adaylık teklifini elinin tersiyle itmesi çok daha iyi olurdu diyesi geliyor insanın. Bu durumda (İsmail Aydın’dan emanet bir tabirle:) kendisini ‘kullanışsız kılmış’ olur ve herhalde Milletimiz nezdindeki itibarı da artardı…
Rahmetli babası İhsan Efendi’nin, vaktiyle Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kabul etmemiş olması, tam da böyle bir sebeptendi belki de…
Ekrem Kızıltaş – Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com