Ekrem Kızıltaş
Ekrem Kızıltaş
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

'Dik durmanın' tadını aldık bir kere...

GİRİŞ 23.06.2014 GÜNCELLEME 23.06.2014 YAZARLAR

İhsanoğlu'nun adaylığı konusunu kotaranlar, eğer arzu ettikleri olursa; hakim çevreler ve sistemle uyum içerisinde iş tutacak birisini bulmuş olduklarını düşünüyor olmalılar: Halk tarafından seçilmiş olsa da, kendisinden beklendiğini düşündüğü şeyleri 'diklenmeden' yerine getirecek ve aslında pek de 'dik durmadığı halde', sanki dik duruyormuş gibi yapıp, zevahiri kurtaracak birisi, yani.

'Diklenmeden dik durmak' ya da 'dik durmak ama diklenmemek', Yeni Türkiye'yi tarif ederken kullanılması gereken önemli sloganlarından birisi artık. Türkiye bir süredir 'diklenmiyor' ama 'dik duruyor'. (Aslında olup bitenlere baktığımızda, yeri geldiğinde makul ölçüde 'diklendiğini' de rahatlıkla söyleyebiliriz.)

Yani, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, çeşitli meselelerle ilgili olarak iktidar mensupları ve dahi devlet yetkilileri tarafından -içerde ve dışarıda- sıklıkla kullanıldığına şahit olduğumuz bu slogan, sadece söylenmekle kalınmayıp, uygulanıyor da.

İçeride başta askeri olmak üzere çeşitli vesayetlerin iptal edilmesi sırasında işe yaradığı müşahede edilen bu slogan; belki asıl önemli fonksiyonlarını,dışarıda, yani uluslararası birtakım vesayetlerin de artık yok hükmünde olduğunun anlatılması aşamalarında kullanıldı.

İçeride, kendilerine ayrılmış alanları ihlal etmeye meraklı vesayet odaklarına 'herkes, usulü dairesinde işini yapsın' denilirken, temel hareket noktası bu sloganın ifade ettiği mana idi.

Dışarıda ise, her nedense hep arzu edileni yapan bir ülke olarak görülmeye alışılmış Türkiye yerine, artık kendi değerlerinin ve menfaatlerinin takipçisi bir Türkiye'nin varlığını göstermekte epey işe yaradı.

Belki de en tipik uygulaması, Davos'da 'one minute' ile gerçekleştirildi.

Mavi Marmara'ya açık denizde yapılan saldırı sonrası, kendi meselesine sonuna kadar sahip çıkan bir ülke çıktı ortaya.

Hep hakim çevrelerce çizilen güzergahı takip etmesi beklenen ve bu sırada sadece 'dik duruyormuş gibi yapmasına' müsaade edilen bir ülke yerine; oyunun kurallarını iyi kavrayıp, kendi dinamiklerini harekete geçiren ve hakikaten 'Dik Duran Türkiye'nin ortaya çıkması, kimilerinin ciddi şoklar yaşamasına sebep oldu.

İçeride yaşanan birtakım darbe girişimleri, 27 Nisan, 367 meselesi, kapatma davası gibi adımlar, 'dik durma' hususunda kararlı olanları eğilmeye ikna etme konusunda atılan ilk adımlardı. 

Bunların işe yaramadığı gözükünce; 7 Şubat, Gezi Olayları, 17 ve 25 Aralık gibi, daha sofistike yöntemlerle girişilen faaliyetler sahneye konuldu.

On yıllardır akan kanı durdurmak için başlatılan Barış Süreci'ni ve Türkiye'yi adeta uçuracak büyük projeleri hedef alırken, görünürde birtakım haklı gerekçelerin ardına saklananların, yapılması gerekip de şimdiye kadar yapılmayanların yapılmaya başlanması sebebiyle yola çıktıklarını anlamak için, çok kafa yormaya gerek yoktu.

Şimdi bu çevrelerin yeni bir tezgahı ile karşı karşıyayız. Onlar, Milletimiz tarafından seçilecek Cumhurbaşkanı'nın 'diklenmediği' gibi 'dik de durmayan' birisi olması gerektiğini düşünüyorlar.

Böylelikle de, uzunca bir sürede oluşturdukları, ama artık çatırdayan hükümranlıklarını tekrar tesis edebilmeyi ümit ediyorlar.

Ama boşuna heveslenmeseler iyi olur... Çünkü, Milletimiz 'dik durmanın' tadını aldı bir kere...

Ekrem Kızıltaş - Haber 7

ekremkiziltas@gmail.com

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL