Sıklıkla ‘özgürlük’ çağrıları yaptığını bildiğimiz bazı sendika ve sivil toplum kuruluşlarının, ‘yasak yanlısı’ gösteriler yapması, kelimenin tam manasıyla komedi.

Malum, MEB Kılık Kıyafet Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle sağlanan şey, isteyenler için başörtüsü takma serbestliği sadece. Bunun böyle olduğunu bile bile, serbestliği sanki bir mecburiyetmiş gibi yutturmaya çalışanından tutun da, alınan kararın ‘Cumhuriyet’e meydan okumak olduğunu’ iddia eden bile oldu… ‘İnsanlar çıplak yaratılmış; eğer Allah (cc) öyle isteseydi, kızları başörtülü yaratırdı’ şeklindeki saçmalığı, zikretmeye bile gerek yok…

CHP’li Muharrem İnce’nin, kadınlarının ekseriyetinin başörtü kullandığı bir ülkede yaşadığını unutarak; "Hükümetin… temel eğitim kurumlarında başörtüsünü serbest bırakma kararı, diğer gelişmelerle birlikte düşünüldüğünde halkı hızla meşru müdafaa noktasına götürmektedir. Çünkü ortada hukuk yoktur, hukuku tanımamazlık vardır. Böyle bir durumda herkesin kendi hukukunu dayatacağı bir ortamın oluşması kaçınılmaz olacaktır. Aldığınız karar Cumhuriyet’e meydan okumaktır" şeklindeki açıklamasını ve benzerlerini de, ‘es’ geçmek durumundayız. E, adamların bir şeyler söylemesi gerek, tutup da, hele başörtüsü meselesinde, ‘özgürlükten yana’ tavır alacak değiller ya!..

Ancak, kendisini iyi bilenler tarafından epey bir zamandır ‘Pop Sosyolog’ olarak anılan Ertuğrul Özkök’ün yazdıklarına değinmemek, olmaz. Uzun yıllar Hürriyet Gazetesi’nin genel yayın yönetmenliğini yapan bu zatın, Türkiye’de hukuksuz bir şekilde ve uzun yıllarca uygulanan başörtüsü yasağının müsebbiplerinden birisi olduğunu söylemek mümkün. Çünkü, Hürriyet Gazetesi o dönemlerde yasağı alkışlamak yerine, bir kerecik olsun: “Kardeşim başörtüsü yasağı uygulayarak milyonlarca insanı rahatsız ediyorsunuz; ama neye dayanarak bunu yapıyorsunuz?” sorusunu sorabilmiş olsaydı, durum herhalde değişik olurdu. Ve mevzuatta böyle bir yasak olmadığına göre, gazetenin ve gazetecinin görevi de bunu yapmaktı, yapılmadı.

Ancak şimdi, belli ki uzun uzun düşünüp, anlamlı olduğunu zannettiği argümanlar geliştirmiş Özkök. Bunların ilki şöyle: “Kardeşim, çocuk yaştaki kızın başını örttürmekteki bu telaş niye… Niye bu kararı, o çocuğun 18 yaşına gelip kendi özgür iradesiyle almasına izin vermiyorsunuz… Bilin ki, bu kafayla başörtüsüne özgürlük değil, tam aksine örtünmek istemeyene yasak getiriyorsunuz…”

18 ve daha yukarı yaşlarda olup, özgür iradeleriyle başlarını örtmek isteyenlere neler çektirdiklerini unutmuş olan Özkök; belli ki, küçük yaştaki kızların başlarını örtme kararını kendi özgür iradeleriyle alamayacakları kanaatinde. Ama itiraf edelim, ‘örtünmek istemeyene yasak getiriyorsunuz’ sözü, oldukça ‘şık’. Şık olmasına şık, ama herhangi bir anlamı yok. Getirilen ‘serbestlik’ çünkü.

Anne-babalara da şöyle sesleniyor: “bilin ki o çocuklarınız örtünme kararı almıyor, siz örttürme kararı alıyorsunuz. İslam’da böyle bir zorlama yoktur… Evet benim görüşüm bu… Reşit olmuş, kendi özgür iradesiyle karar veren kızlar, kadınlar, üniversitede, devlet dairelerinde serbestçe örtünsün. Reşit bir insan ne istiyorsa yapsın. Ama onlar adına siz karar almayın, kendileri alsın.”

Ertuğrul Özkök’ün nasıl olup da kızlarının başörtü takmasını isteyen anne-babalar adına karar almaya soyunabildiğini, anlama şansımız yok.

İslam’da böyle bir zorlama olup olmadığı konusundaki ‘Özkök görüşü’nü merak edenleri aydınlattıktan sonra yaptığı çağrı ise, belli ölçülerde mesafe almış olduğunu gösteriyor. Ama yine de, kaynak Ertuğrul Özkök olunca, çağrı şu hale dönüşüyor: ‘Artık borumuz ötmediği için 18 yaş ve yukarısındakilere yasak uygulatma şansımız yok; ortaokullardaki kızlara yasak uygulanmasını sağlayalım bari…’

Mesele şu ki, vaktiyle denendiler ve pek çok sahada olduğu gibi, özgürlüklerle ilgili imtihanda da kaybettiler… Şimdi yapacakları tek bir şey var: Milletin istediklerinin olmasına alışacaklar!.. Başka yolu yok…

Ekrem Kızıltaş – Haber 7

ekremkiziltas@gmail.com