Polis devleti olmuyor; Avrupalılaşıyoruz!..
Gerçekten yaşanıp yaşanmadığını bilemeyiz ama, ‘herhangi bir hayvanın bir başka hayvana verdiği zararın, sahibini ilzam edip etmediği’ sorusuna; ‘bir şey lazım gelmez, hayvan şuursuz bir varlıktır’ deyip, zarar gören hayvanın kendisine ait olduğunu öğrenince, ‘o zaman durum değişir, kara kaplı kitaba bakmak gerek’ dediği rivayet edilen kadı olayı, hakikaten ibretlik bir olay.
Mahkeme kararları dahi olsa, şikayetlere sebep olan bazı mesajları kaldırmadığı gerekçesiyle kapatılan Twitter’in açılması kararını alelacele alan Anayasa Mahkemesi üyeleri, hakaret içeren mesajlara muhatap olanlar kendileri olsaydı, aynı kararı alırlar mıydı sorusu, bir zamanlar birçok kişinin kafasını meşgul etmişti, malum.
Gezi Olayları sırasında işlenen vandallıklar sebebiyle hakim huzuruna çıkan birçok kişinin, ‘Anayasal haklarını kullandıkları’ mülahazasıyla serbest bırakılmış olması da, karar veren hakimler de söz konusu gösteriler sırasında zarar görenler arasında olsalardı, acaba aynı kararı alırlar mıydı sorusunu sordurmuştu.
Benzer bir durum şimdi de gündemde. Kobani bahanesiyle 35 ilimizde düzenlenen ve ciddi tahribatlara sebebiyet veren gösteriler sonrası yeni çıkarılacak düzenlemelerin rahatsız ettiği anlaşılan bazı çevreler, ‘polis devleti olmaya doğru gidildiği’ suçlamalarına başladılar bile.
Bu türden sözlerle alınacak tedbirlere karşı olduklarını beyan etmeye çalışanların, söz konusu olaylar sırasında zarar görenler arasında olmadıkları kesin; dahası empati yapma kabiliyetleri de kalmamış, anlaşılan.
Hak ve özgürlüklerin Avrupa ülkeleri seviyesine çıkarılması yönünde atılan adımlar genel olarak olumlu karşılanmış olsa da, söz konusu hak ve özgürlüklerin maksadı aşan bir şekilde kullanımı konusunda tedbirler alınması gerektiği, öteden beri vurgulanan hususlardandı.
Özellikle de son zamanlarda Emniyet ve Yargı’da karşımıza çıkan farklı yapılaşmalar sebebiyle, mevcut tedbirlerin de gerektiği gibi uygulanıp uygulanmadığı hususu, ciddi bir mesele olarak karşımıza çıkmıştı.
Hak ve özgürlüklerin maksadını aşırı bir şekilde aşacak şekilde kullanılmasının önüne geçilmesi için alınacak tedbirleri ‘polis devletine doğru bir gidiş’ olarak yorumlayanlar, referans olarak Avrupa ülkelerini gösteriyorlar. Bunu yaparken de bilerek yanlış bilgiler veriyor ve tezlerini böylelikle anlamlı hale getirmeye çalışıyorlar.
Oysa Avrupa ülkelerinin hemen tamamında gösterilerde hukuk sınırlarını aşılırsa son derece sert uygulamalara başvurulduğu, herkesçe bilinen bir gerçek.
Gezi Olayları sırasında polislerimizin uygulamaları konusunda söylemedik laf bırakmayan Almanların, geçtiğimiz yılın sonunda başlayan Hamburg’daki benzer olaylar sırasında tam bir karartma uyguladıkları ve bölgeden canlı yayın yaptığı gerekçesiyle TRT’nin lisansını iptal ettikleri, unutulmadı.
Açıkça söylemiyor olsalar da, yüzlerinde maskeleri, ellerinde Molotofları ile terör estiren, yakan, yıkan, yağmalayanlara yönelik tedbirler alınacak olması, birilerinin hoşuna gitmiyor belli ki. Hele yeni kanuni düzenlemelerin, tutukluluk hali ve benzeri hususlarda hakimlerin takdirine pek yer bırakmayacak olması, canlarını çok sıkmışa benziyor.
Yeni hukuki düzenlemelerle yapılmaya çalışılan şey; hak ve özgürlükler konusunda birikimlerinden faydalandığımız Avrupa’nın, tedbirler konusunda da örnek alınması…
Polis devleti olmuyor, bir manada Avrupalılaşıyoruz yani…
Yüzlerinde maskeler, ellerinde Molotoflarla; hak aramak için değil, yakıp yıkmak, yağmalamak ve insanımızı dehşete salmak niyetiyle sokaklara dökülmeyi alışkanlık haline getirenler, artık durup biraz düşünürler herhalde.
Ekrem Kızıltaş – Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com