Birileri dışarıdan, birileri de içeriden…
Başka insanlarla anlaşabilmek hatta gerekirse kavga edebilmek için, konuyla ilgili tanımlarda ortak noktalar yakalamak durumundayız. Duvara duvar, zemine zemin, buluta bulut, güneşe güneş… demek gibi. Ne dediğimiz ancak bu şekilde anlaşılabilir ve muhatabımızın ne dediğini, ne demeye çalıştığını ancak bu şekilde anlayabiliriz.
Günümüz Türkiye’si; siyasi partileri, sivil toplum kuruluşları, medyası ve aydınları ile tam bir sağırlar diyaloğu manzarası arz ediyor.
Aslında üzerlerinde en kolay ittifak oluşturabilecek Vatan, millet, devlet, milli menfaatler, ülke güvenliği vb. kavramlar konusunda bile her kafadan ayrı bir ses çıkabiliyor.
Bölgemizin içinde bulunduğu kaotik hal sebebiyle, başta ana muhalefet partisinin genel başkan ve yetkilileri olmak üzere bazı siyasi parti sözcülerinden, sivil toplum kuruluşu pozuna girmiş bazı mihrakların temsilcilerinden ve söylediklerini kulaklarının duyup duymadıkları şüpheli olan aydınlardan, akıl dışı fikir ve yorumlar duyuyor, okuyoruz.
Suriye’nin kuzeyinde, bu ülkenin iç karışıklıklarından istifade ile oluşturulmuş bir yapı, bazıları tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nden daha önemli imiş gibi değerlendiriliyor mesela.
Kobani Suriye’de. Kobani’de yaşanmakta olan acı şeyler ise, ya Suriye’nin iç meselesi ya da uluslararası bir mesele. Türkiye’yi yönetenler: ‘Kobani, Suriye’nin iç meselesi ise biz -insani yardım dışında- karışmayız; uluslararası bir mesele ise, buyurun beraberce bir şeyler yapalım’ dedikleri için hedef tahtasındalar.
Dışarıda oluşturulmuş bir koro, içeride bulunan bazılarının da katılımıyla ‘Türkiye bu işi mutlaka çözmeli’ şarkısını söylüyor. Çözmek için atılacak adım belli onlara göre: Türkiye’nin Suriye’ye girip IŞİD’le çatışması gerek. Bunun böyle olması gerektiğini söyleyenler, böyle bir şeyin aslında yanlış olduğunu ifade etmekten de kaçınmıyorlar. Kurtarılmayı bekleyenler de, girmemize karşılar; ama kendilerini kurtarmak için bir şey yapmadığımızı söyleyip, şikayet ediyorlar.
Ne yapmamız gerektiği konusunda yardım isteyenlerin kafaları da karışık. Belli ki derslerini iyi çalışmamışlar. Ağır silah istiyorlar ama bu silahları kimin kullanacağı, dahası sonrasında bize çevrilip çevrilmeyeceği belirsiz.
Yardım istedikleri ülkenin içini karıştıracak eylemleri teşvik etmekten ve karışıklık çıkaranlara yardım için adam göndermekten de çekinmiyorlar…
Tam manasıyla çok bilinmeyenli bir denklemle karşı karşıyayız. Denklemi önümüze koyanların çözüm isteyip istemedikleri, meçhul. Problemin ortaya çıkabileceği konusunda sürekli olarak uyarılmış olmaları ne ise ama, çözüm konusunda attıkları adımlar da ikircikli… Problemin kendi istedikleri seviyede kalması, daha ileri gidilmesi durumunda da başkasının –bu başkası Türkiye oluyor- kendileri adına müdahale etmesi gerektiğini düşünüyorlar. Bu halde bile istenen, problemin tamamı ile bitirilmesi değil.
Ortada kelimenin tam manasıyla bir samimiyetsizlik durumu var yani. Türkiye ve bölgemizle alakalı değişik hesapları olanlardan samimiyet beklemek, tabii ki mümkün değil. Ancak bu kadar açık samimiyetsizliği, bizden olanların ve bizimle beraber olması gerekenlerin anlayamıyor oluşu, garip bir durum.
Kobani diye ortalığı velveleye verenlerin, Batı ülkelerinin güya yardım açıklamaları yapmaları ve sonunda ‘Kobani’nin bizim için önceliği yoktur, esas derdimiz petrol bölgeleri’ demelerinden ders almıyorlar olmaları da öyle.
Kobani bir örnek. Maalesef birçok meselede benzeri bir durum yaşıyor ve herkesin bildiği açık gerçekleri görmezden gelmeyi tercih eden birilerinin hezeyanlarına maruz kalıyoruz…
İdeoloji, grup asabiyeti, kıskançlık, tatminsizlik, cahillik gibi çeşitli mülahazalarla, bizleri ve bölgemizi zerre kadar önemsemeyen dış güçlerin çıkarlarını savunanların sayısı oldukça kabarık. Bunların, aslında neye hizmet ettiklerini anlayabilmeleri için neler yapılabileceği, galiba en ciddi mesele…
Birileri dışarıdan, başka birileri de içeriden uğraşıp duruyorlar ülkemizle. Bize de, ‘içimizdeki beyinsizler…’ diye başlayan duayı etmek kalıyor…
Ekrem Kızıltaş – Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com