İsrail’e dersini vermek...
Türkiye ve İslam aleminde konuya bakış hususunda, çok değişik açılar mevcut. Kimisi, hemen İsrail’in tepesine binilmesi ve haddinin bildirilmesi gerektiği kanaatinde. Her Müslümanın ‘keşke olabilse’ dediği şey bu. Ama önümüzdeki tablo İsrail’in çevresindeki potansiyel ‘ders vericilerin’ hemen tamamının çeşitli sebeplerle böyle bir şeyi akıllarından bile geçiremeyeceklerini gösteriyor.
Mısır, Suriye, Ürdün ve Lübnan… Ya da geçmişte olduğu gibi bunlarla beraber hareket edebilecek diğer ülkeler… Sizce bu ülkelerden hangisi böyle bir şeyi düşünebilir?.. Düşünürler mi daha doğrusu…
Hepimizin gözleri önünde yaşanan melanetler karşısında kınama ve lanet okumaktan başka yapabileceğimiz herhangi bir şey olmaması, yani etkisizliğimiz; meselenin en önemli tarafı. Ve bu, günümüzün meselesi olmaktan çok, bizi bu duruma getiren süreçle alakalı. Oldukça derin bir konu yani.
Bütün bir İslam Alemi olarak; yapmamız gerekenleri yapmamış -ya da eksik yapmış- olmamızın ve yapmamamız gerektiği halde yaptıklarımızın neticelerini devşiriyoruz. Başkalarına yönelteceğimiz suçlamalarda haklılık payı olsa da, neden hep başkalarının oyunlarına geldiğimiz hususu da, eninde sonunda bizlerle ilgili.
İsrail her zamanki gibi… Ne denirse denilsin, ne yapılırsa yapılsın; İsrail’i yöneten zihniyet geçmişte yapmakta olduklarını şimdi ve gelecekte yapmaya devam edecek gibi gözüküyor. Yani İsrail’in değişme şansı ve zaten niyeti de yok…
Başta ABD olmak üzere birçok ülkenin ve uluslararası kuruluşların ağızlarında sakız ettikleri ‘1967 sınırları esas olmak üzere iki devletli çözüm’ Filistinliler açısından ‘hiç yoktan iyi’ olsa da, İsrail’i yönetenlerin kabul edebilecekleri bir şey değil. Filistinlilerle beraber oluşturulabilecek bir demokrasi fikri ise tüylerini diken diken ediyor. Bir yandan ‘demokrasi’ nutukları attıkları için, oy hakları bile olmayacak Müslüman vatandaşlara sahip bir ‘Yahudi Devleti’ kurma niyetlerini, şimdilik mırıldanıyorlar sadece.
Durmak, kan dökmemek, herhangi bir melanet işlememek ve böylelikle konuşup tartışarak bir çözüm aramak, çok ta umurlarında değil. İsraillilerin çözüm diye bir dertleri yok. Telaffuz bile etmiyor olsalar da, hedefleri önce tam bir meşruiyet sahibi olmak, sonra da daha fazla yayılmak.
İsrail, şimdiye kadar yaptıklarını yapmaya devam edecek gibi gözüküyor… Ve bu arada, gerek kendi içinden ve gerekse kendi dışından, iyi polis ve kötü polisleri de devreye sokmaya devam edecek. Böylelikle bir şeylerin kısmen düzeldiği ve gelecekte belki daha fazla düzelmeler olabileceği ümidi de -gittikçe azalması kaydıyla- hep var olacak ama işler hep kötüye, daha kötüye gidecek.
Kuruluşu, dağdan gelip bağdakini kovmak temeline istinat eden İsrail’in varlığının devamı da işgale, saldırıya, yani kan ve gözyaşına endeksli. Bölgede çözümü imkansız bir denklem oluşmuş durumda: Filistinlileri memnun edecek her gelişme İsraillileri; İsraillileri memnun edecek her gelişme de, Filistinlileri üzmek durumunda.
İki tarafı da memnun edebilecek bir çözümü yok bu denklemin. İsrailliler arasında Filistinlileri beraber yaşamaya ikna edebilecek bir formül bulunması gerektiğini düşünenlerin sayısı az değil belki. Ama bunlar etkisiz durumdalar. Beraber yaşama düşüncesi de; dağdan gelenin bağdan kovduklarına: “Beraber yaşamaya razıysanız gelin, değilseniz siz bilirsiniz” demesi aslında.
Bütün bu hengame arasında, iş yine Türkiye’ye düşüyor. Ve belli ki yöneticilerimiz yapabilecekleri her ne varsa yapıyorlar…
Türkiye’nin yaptıklarını yeterli görmemek mümkün. Ancak yakın zamana kadar İsrail söz konusu olduğunda susulan, ya da: ‘Vaadedilmiş topraklar İsrail’in hakkıdır’ gibisinden saçma sapan açıklamalar yapılan bir ülke olduğumuzu da unutmamak gerekiyor.
Ekrem Kızıltaş – Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com
-
misafir 11 yıl önce Şikayet Etson cümlenle zırvalamışsın Ekrem.Beğen