Aklımız acıyan yerimizde…
Çok değil birkaç on yıl öncesine kadar, Türkiye Müslümanlarının ilgi sahası ülkemiz, haydi haydi bölgemizle sınırlıydı. İlgi sahasının sınırlı oluşu, belki de etki sahasının hiç olmaması ile de alakalıydı. Çünkü Türkiye’de olup biten ve inanan kesimi doğrudan ilgilendiren birçok şey karşısında bile tarifi mümkün olmayan bir çaresizlik söz konusuydu.
Hakim çevrelerin denetimindeki sistemin mekanizmaları tarafından, inanan kesim daha ağzını açar açmaz, içinde bol bol ‘irtica’ ve ‘mürteci’ kelimeleri geçen salvolarla saldırı başlatılır ve hemen ardından adli mekanizma harekete geçerdi.
Aklımız, acıdığını bildiğimiz tek yerde, memleketimizdeki gelişmelerdeydi. Bölgemizde bizleri çok yakından ilgilendiren gelişmeler karşısında gösterilmeye kalkışılan refleksler bile ipotek altındaydı adeta.
Mescid-i Aksa’nın bir Yahudi tarafından kundaklanarak yakılması üzerine 1969’da kurulan İslam Konferansı Teşkilatı’na üyeliğimiz bile ciddi bir problem olarak görüldüğü için, yıllarca ‘gözlemci üye’ statüsünde kalmıştık, mesela.
Köprülerin altından çok sular aktı. Şimdilerde etki sahamızın ne kadar dar ya da geniş olduğu tartışmalı olsa da, ilgi sahamızın oldukça geniş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Oturtulduğu köşede uslu uslu oturan ve kimsenin etlisine sütlüsüne pek karışmayan Türkiye yerine, komşuları başta olmak üzere yakın ve uzak coğrafyalarda bulunan mazlumların meseleleri ile ilgilenen bir Türkiye var artık; yani Yeni Türkiye…
1979 sonunda Afganistan’ın SSCB tarafından işgali, ilgi sahamızın ve ardından etki sahamızın gelişmesi açısından önemli bir kırılma noktası oldu. 1992 Nisanı’nda Boşnak kardeşlerimize karşı başlatılan Sırp saldırıları ve bundan sonra Çeçenistan başta olmak üzere çeşitli İslam coğrafyalarındaki sıkıntılar, ilgi sahamızın sandığımızdan çok daha geniş olması gerektiğini gösterdi. Tabii ki etki sahamızın da genişlemesi gerekiyordu ve öyle de oldu.
‘Kendi başımızın bile tam olarak çaresine bakamazken, Afganistan’la, Filistin’le, Bosna ile, Çeçenistan’la ve daha birçok yerle ilgilenmek ne mümkün’ kanaatinin pek anlamı olmadığını da fark etmiş olduk böylelikle. Cenab-ı Hakk, niyetlere yüzü suyu hürmetine çalışmaları bereketlendirdi herhalde…
Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul’da toplanan 1. Latin Amerika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi’ne bir Karayip ülkesi olan Haiti’den katılan İmam Hanif’in, geçmişte dedelerinin kölelikten kurtulmak için hep Osmanlı'yı beklediğini anlatarak, "Şu anda da İslam dinini öğrenmek için Türkleri bekliyoruz" ifadelerini kullanması, bu durumun basit bir örneği. Zirveye Küba'dan katılan İmam Yahya Pedro’nun, Müslümanların Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu söylemesi de keza…
‘1.Latin Amerika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi’nin sonuç bildirgesinin yanında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in açıklamaları, toplantının, bundan sonra atılacak çok daha güzel adımlara vesile olacağını ortaya koyuyor.
Türkiye’nin, Karayip Adaları ve Güney Amerika’da yaşamakta olan 7 milyon civarında Müslümanla daha yakından ilgileneceği müjdesinin, başta Haitili İmam Hanif ve Kübalı Pedro olmak üzere, 40 ülkeden katılımcıyı sevindirmesi boşuna değil. Çünkü onlar Müslümanların hakikaten ciddi şekilde ilgiye muhtaç oldukları bir coğrafyada yaşıyorlar.
Aklımız acıyan yerimizde olacaksa, aklımız dünyanın her yerinde olacak anlaşılan; acıyan yerimiz nerdeyse bütün dünya…
Ekrem Kızıltaş – Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com
-
noone 11 yıl önce Şikayet EtKesinlikle dünyadaki Müslümanlarla ilgilenmeliyiz. Evet kendi içimizde sıkıntılar çok ama elimizi uzatabildiğimiz kadar uzatmalıyız. Gururla söylüyorum ki Türküm ama Müslüman kimliğimiz her zaman önde gelmelidir. Ve unutmamak lazım dünya Müslümanlarına el uzatmalıyız. Komşu aç iken tok yatılmaz.Beğen Toplam 1 beğeni