Üzüm yemek mi, bağcı ile kavga mı?..
Yani işin doğrusu, hakim çevreleri hariç tutmak kaydıyla, bu ülkede yaşayan herkes, değişik şekillerde de olsa ciddi sıkıntılar çekti.
Her şey güllük gülistanlık hale gelmemiş olsa da; geçmişte yaşanan yanlışlarla yüzleşildiği ve elden geldiğince gasp edilen hakların geri verilmeye çalışıldığı günlerde yaşıyoruz.
Uğradıkları mağduriyetlerin giderilmesi gerektiği düşüncesinde olan insanlar ve bunları temsil etme gayretindeki sivil toplum kuruluşları, değişik platformlarda taleplerini dile getirmeye; iktidarda bulunanlar da, elden geldiğince bunlara cevap vermeye çalışıyorlar.
Tam da bu aşamada devreye giren bazı iç ve dış çevreler; ilk bakışta iyi niyetli imiş gibi gözükse de, aslında halledilmesi gereken meseleleri içinden çıkılmaz hale getirebilecek müdahalelerde bulunuyorlar.
Türkiye’nin kaşımaya müsait fay hatlarından birisi olan Kürt Meselesi’nin ‘Çözüm Süreci’ ile izale olmaya başlaması üzerine, süreci engellemeye yönelik çeşitli çabalar gösterildiği biliniyor.
Alevi Meselesi de fay hatlarımızdan birisi. Halen işbaşında bulunan ekibin gayretleri ile yakın dönemde toplanan Alevi Çalıştayları, bu hususta atılması gereken adımların tespiti açısından ezber bozan bir girişimdi. Şimdi Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun başlattığı bir dizi girişim de, Alevi kesimin mağduriyetlerinin büyük çapta giderilebileceğine işaret ediyor.
Ancak, açık yüreklilikle yürütüldüğü konusunda kimsenin şüphesi olmaması gereken bu durumun, içeride ve dışarıda bazı odakları pek memnun etmediği görülüyor...
Cemevleri ibadethane olarak kabul edilmeli, Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilmeli, zorunlu din eğitimi kaldırılmalı… Bunlar Alevi kesim adına dile getirilen taleplerden bazıları.
‘Cemevlerinin resmen ibadethane olarak kabul edilmesi’ talebi, kafa karıştıran sorular çıkarıyor ortaya.
Cemevleri, tarihi derinliği tartışmalı, tabir caizse yeni bir konu. Çok çok 20-25 senedir gündemde olan cemevleri, tekke, zaviye ve dergah gibi ‘kapatılan’ kurumların yerine ikame edilmiş durumda.
Yakın bir döneme kadar, cemevlerinin ‘tekke, zaviye, dergah… gibi kurumların kapatılması’ ile ilgili Devrim Kanunu’na toslayabileceği endişesi vardı.
Alevi taleplerinin olmazsa olmazlarından birisi olarak sunulmaya çalışılan cemevlerinin ibadethane olarak kabulü, bir dinin ibadethanesinin tek olduğu vakıasıyla çelişiyor.
Hıristiyanlık’ta bir sürü değişik mezhep ve grup var; ama hepsinin ibadethanesi kilise. Ortodoks kilisesi, Protestan kilisesi, Katolik kilisesi, Anglikan kilisesi; eninde sonunda kilise. Museviler için de durum aynı; ibadethaneleri sinagoglar. Müslümanların yaşadığı ülkelerle ilgili durum da aynı. Çeşitli ülkelerde ve bu arada Türkiye’de Sünni camileri yanında, az da olsa Şii ve Caferi camileri de var…
Alevilerin büyük çoğunluğunun katılmadığı Aleviliğin İslam dışı bir yapı olduğu iddiasında bulunanların daha çok seslendirdikleri, ‘cemevlerinin ibadethane olarak kabulü’ meselesinin ufku pek açık değil.
Diyanetin lağvı, zorunlu din eğitimi kaldırılması, Alevi köylerine cami yapılmasından vazgeçilmesi… gibi talepler de tartışmalı konular.
Diyanet’te bazı değişiklikler yapılmalı, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin Alevileri de memnun edebilecek şekilde ıslah edilmeli demek başka; bunlar tümüyle kaldırılmalı demek başka bir şeydir.
Eğer ‘çok isteyip aza razı olmak’ gibi bir politika takip ediliyorsa, mesele yok. Her nasıl olacaksa, çözüm için uygun olduğu anlaşılan vasat heba edilmemeli ki, ülkemizin önemli fay hatlarından birisi daha tarihe karışsın.
Bunun için de niyetin ‘üzüm yemek’ olması gerek; ‘bağcı ile kavga etmek’ değil…
Ekrem Kızıltaş – Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com