Ekrem Kızıltaş
Ekrem Kızıltaş
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

‘Yorgan gitti’ ama kavga bitmedi…

GİRİŞ 05.01.2015 GÜNCELLEME 05.01.2015 YAZARLAR

TBMM Soruşturma Komisyonu, 17 Aralık operasyonu ile hedef alınan bakanların Yüce Divan’a gönderilip gönderilmeyeceği konusunda ne karar verirse versin, bu durum değişmeyecek gibi.

17 Aralık, hemen ardından akamete uğraşan 25 Aralık girişimi ile beraber, ülkemiz tarihinde benzeri görülmedik olaylardan birisiydi. Bir yapının emrinde olduğu düşünülen polislerin hukuka aykırı bir şekilde yürüttükleri teknik takip ve dinlemelerin, aynı yapının emrinde olduğu düşünülen savcılar tarafından yine hukuka aykırı bir şekilde soruşturma haline getirilmesi ile kotarılan süreç, çoğunluk tarafından bir ‘darbe girişimi’ olarak nitelendirildi.

Konu hakkında aynı yanlışları sürekli olarak tekrarlama alışkanlığında olanlar da biliyorlar ki, 17-25 Aralık operasyonunun hukuki açıdan en büyük zaaflarından birisi, polis ve savcıların işlemlerini gerekli yerlere kaydetmemiş olmaları ile alakalı idi. Bu durum, dönemin İstanbul Başsavcısı Turan Çolakkadı’nın da vurguladığı gibi ‘gerekirse çöpe atılabilecek, gerekirse devreye sokulabilecek soruşturmalar’ manasına geliyordu ve herhalde 17 Aralık dosyaları da bu türdendi.

17 Aralık operasyonunun dolaylı muhatabı olan bakanların Yüce Divan’a gönderilip gönderilmemesi ile ilgili tartışmaların en ilgi çekici tarafı da, bu işin mutlaka gerçekleştirilmesi gerektiğini savunanların esas olarak bakanları değil, böyle bir şey dolayısıyla zarar göreceğini umdukları iktidarı hedef alıyor olmaları.

Konuyla ilgili yazıp çizen ya da konuşanların, söz konusu bakanların tam olarak neler yapmış oldukları için Yüce Divan’a gitmeleri gerektiği ile alakalı herhangi bir fikirlerinin olmaması, işin en ilgi çekici yanlarından. Konuyla ilgili en makul sayılabilecek argümanları da, ‘canım adamlar bakan, herhalde bir şeyler yapmışlardır’ şeklinde.

Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan olarak güvenilir olup olmayacağı tartışması, aktüel konulardan birisi. AYM’nin son zamanlarda aldığı bazı kararlar, aslında kabul etmemesi gerekirken kabul ettiği müracaatlar ve dahası ihsas-ı rey manasına da gelebilecek bazı açıklamalar, tartışmaların ana omurgasını oluşturuyor. İktidar ve muhalefetten bazılarının yapmayı pek sevdikleri, ‘ben olsaydım Yüce Divan’a gider aklanırdım’ şeklindeki açıklamalar, durumun nezaketinin farkında olan ilgili eski bakanları, tabir caizse, gaza getirmek için yetersiz.

Bütün bu harala gürele arasında unutulan konu ise, 17 Aralık’la ilgili imar yolsuzlukları iddiaları ve tabii ki Halk Bankası meselesi.

Halk Bankası’nın Türkiye ile İran arasında bazı Batılı bankaların da yaptığı türden işlemleri sebebiyle hedef alındığı; tam da Genel Müdür’e Makedonya Uluslararası Balkan Üniversitesi ile ilgili paraların ulaştırılmasının sabahında, diğer konular da alelacele işin içine karıştırılarak operasyon yapıldığı tezi, halen bütün ciddiyetini koruyor.

İmar yolsuzlukları ile ilgili iddiaların unutulması, bu tür yolsuzlukların bizzat iddiacılar tarafından yapılıyor olmasının ortaya çıkmış olması ile alakalı. Ancak kısa bir süre önce ABD merkezli bazı odakların hedef aldıkları Halk Bankası’nın operasyona konu edilmesiyle, bankanın gizli kayıtlarına erişilmesi ve muhtemelen bunların dışarıya servis edilmiş olması, özellikle de konunun ısrarlı takipçiliğini ve savunuculuğunu yapanların gündeminde yok…

Oysa detaylarına haklı olarak fazla girilmiyor olsa da, Halk Bankası ile ilgili olup bitenlerin, bu kamu bankasının ve dolayısıyla Türkiye’nin büyük kayıplarına sebep olduğu açık.

17 Aralık’la ilgili dosyaların tamamı için verilen ‘takibata gerek yoktur’ kararları da, esas meselenin Halk Bankası ile ilgili bir operasyon olduğu görüşünü doğrular nitelikte… Yani anlaşılan ‘yorgan gitti’ galiba… Ama yorganın götürülmesine yardım edenler, kavgayı hala bitirmediler…

Ekrem Kızıltaş – Haber 7

ekremkiziltas@gmail.com

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL