Anayasal hak; maskesiz ve molotofsuz!..
Ancak gösterilerin çığırından çıkmaması, çıkarılmaması; başkalarının anayasal özgürlüklerinin çiğnenmemesi konusunda her nedense ağzını açmaya bile yanaşmayanların, Hükümet tarafından bu tür olayların yaşanmaması için alınmaya çalışılan tedbirler söz konusu olduğunda feryat figan bağırmaları, hayra alamet bir durum değil...
Birileri, mevcut düzenlemelerde zaten var olan müeyyidelerde, yakın dönemde yaşananlardan alınan derslerle kısmi düzeltmeler yapılmasına aslı astarı olmayan iddialarla engel olmaya çalışmak derdinde. Vaktiyle bu tür gösterilerde hak ve hukuk sınırlarını aşanlara itidal çağrısında bulunmuş olsalardı belki de böylesi düzenlemelere gerek kalmayacağı gerçeğini ise her zamanki gibi görmezden geliyorlar.
İnsanların herhangi bir konudaki taleplerini dile getirebilmek niyetiyle çeşitli toplantı ve gösteriler yapmaları, anayasal bir haktır. Ancak bu anayasal hakkın kullanımı için yapılacak toplantı ve gösterilerin mevcut kanunlara uygun olarak yapılması da, diğer insanların yani kamunun anayasal hakkıdır.
Aynı ülkenin vatandaşı olunduğu halde, ‘anayasal hak’ adı altında bazı hususları dile getirmeye çalışanların bu süreçte diğer insanları ciddi şekilde rahatsız etmeleri, korkutmaları, hatta dehşete düşürmeleri, bilindiği kadarıyla ‘hak arama’ kavramıyla değil, başka ve esas olarak cezai müeyyide gerektiren kavramlarla tanınır.
Hakikaten anayasal haklarını arayan insanların, üzeninde gerektiği kadar çalışılmış bir şekilde bunu dillendirmeleri ve toplum nezdinde davalarını savunabilecek taraftarlar bulmaları gerektiği malum bir husustur. Çünkü eğer demokrasiden bahsediyorsak, söz konusu hakların sağlanabilmesi için Yasama’nın devreye girmesi gerekecektir ve Yasama’yı harekete geçirecek olan da, toplumun talebidir.
Meselenin basit izahını şu şekilde yapabiliriz: Birtakım talepleri olanlar, eğer bunların hakikaten hakları olduğuna inanıyorlarsa, şartlarına riayet ederek, sakin ama kararlı bir şekilde ister; temin edilinceye kadar da çabalarını sürdürürler. Kim tarafından dile getirilirse getirilsin, kamuoyunun haklı olduğuna inandığı taleplerin gerçekleşmesi yönünde tavır alacağından da şüphe duymamak gerekir.
Tabii ki ortada aslında bir talep olmaması ya da söz konusu taleplerin gerçekte istenmiyor oluşu, farklı bir durum. Bu halde anayasal hak kullanımının bir bahane; esas meselenin ise ortalığın karıştırılması olduğu anlaşılır ki, mesele burada çatallaşır.
Her ne sebeple çığırından çıkmış olursa olsun; üç-beş ağaç sebebiyle başladığı söylenen Taksim Gezi Olayları sırasında yaşanan can kayıpları, yaralanmalar, yakıp yıkmalar ve yağma olayları, anayasal bir hakkın kullanımı sınırlarını fersah fersah aşmıştı.
Kobani bahanesiyle düzenlenen gösterilerde de benzer durumlar yaşanmış ve çok sayıda can kaybının yanında, asayişin kalmadığını düşündürecek manzaralara şahit olunmuştu.
İç Güvenlik Paketi ile getirilmesi düşünülen değişiklikler, anayasal haklarını kullandıkları bahanesinin arkasına sığınarak başkalarının özgürlüklerini kısıtlamayı alışkanlık haline getirenlere dur diyebilmek için bir fırsat olarak gözüküyor anlaşıldığı kadarıyla.
Düzenlemenin ülkeyi özgürlükler açısından geri götüreceği, bir polis devleti haline geleceğimiz iddialarında bulunanlar ise daha çok sandıkta yakalama ümidini kaybettikleri iktidarı başka türlü ele geçirebilme ihtimalinin ortadan kalkacak olmasından şikayetçi gibiler.
Anayasal haklarını kullanacak olanların, bu işi kanun dairesinde yani maskesiz, silahsız, molotofsuz yapmalarını temin etmeye çalışılmasından rahatsız olmanın başka bir izahı var mı, bilinmez…
Ekrem Kızıltaş – Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com