Ancak sonrasında akademik hayata atılan ve İktisat Profesörü olan Mahir Kaynak, özellikle 90 sonrası önemli bir isim haline geldi.

İstihbarat konusundaki yetkinliğini İktisat Profesörlüğü ile perçinledikten sonra, gelişmelerin ekonomik veçhesini de çok iyi anlama ve böylelikle esas mesele hakkında daha rahat analizler yapma imkanına kavuşmuştu.

Önemli gelişmeler olduğunda medyanın başvurduğu birkaç isimden birisi oldu uzun süre. Kitaplar, makaleler yazdı, TV programlarına katıldı, program yaptı… Her ne olursa olsun, olup bitenle uğraşmak yerine, bunların kime ya da kimlere yarayacağı sorusunu sorarak başladığı analizleri ile, bizlerin de sorular sormaya başlamamızda büyük katkıları oldu.

Türkiye’nin mutlaka büyüyeceğine, gelişeceğine ve konjonktürün de buna uygun olduğuna inanır ve hep bunu söylerdi. Buna giden yolda neyi nasıl yapacağımızın önemli olduğunun altını çizer ve ülke içindeki bütün aktörlerin dikkatini bu noktaya çekmeye çalışırdı.

Mahir Kaynak’ın bir dönem Refah Partisi saflarında siyasete girmiş ya da girecek olması, şaşırtıcı bir şey gibiydi. Ancak o gelişmelerin yönünü tahmin ediyor ve sahte olanların yerini gerçek olana bırakmasının kesin olduğunu anlıyordu.

Genel ve Yerel seçimlerin beraber yapıldığı 1999’da, neticeleri yorumlamak için Kanal 7’de konuk olduğumuz seçim gecesini hiç unutamam. Fazilet Partisi’nin yüzde 16 oy aldığı aşağı yukarı netleşince, ciddi şekilde üzülmüştü Mahir Bey. Fazilet Partisi’nin yüzde 25, hiç değilse yüzde 20 oy almasını bekliyor, daha doğrusu istiyordu çünkü.

90’lı yıllarda Bağcılar Belediyesi Ramazan Çadırı İrfan Sofrası programlarından birisinde, panel yöneticisi olarak, Osmanlı konusunda konuşturmak maksadıyla azıcık da kızdıracak sorular sormuştum.  Adeta kükremiş ve şunları söylemişti: “Osmanlı mı dedin, nereniz Osmanlı ki sizin?.. Ecdadınız Fatih Sultan Mehmet Han, Patrikhane’yi muhafaza etti ve kendisinden sonrakilerin de kullanabileceği bir manivela haline getirdi. Şimdi Osmanlı’nın torunu olduğunu iddia edenler, durumdan nasıl faydalanabilecekleri üzerine kafa yormak yerine, nerdeyse bir kaşık suda boğacaksınız adamı.”

Bursa’da beraber olduğumuz bir panelden sonra MGV’li gençlerin çiğ köfte davetini kendisine ilettiğimde rahatlıkla kabul etti. İstanbul’a otobüsle döneceğini öğrenince de. Beraber dönmeyi teklif ettik. Yolda, güvenlik açısından kaygısız olmasının sebebini sorunca şunları söylemişti: “Bu alemin bir kuralı vardır. Birisine bir şey yapan, kendisine de benzerinin yapılmasını davet etmiş olur.” 

Bazen ikimiz, bazen başka arkadaşlarla beraber yolculuklarımız oldu. İstanbul’dan Bursa’ya, İnegöl’e, Ankara’ya… Bolu Tüneli’nden ikimizin de ilk geçişi beraber olmuş; giderken ve gelirken de tünelden yavaş geçerek, tadını çıkarmıştık kendimize göre. Yol ne kadar güzel ve ne kadar uzun olursa olsun, kesinlikle mümkün olduğu kadar yavaş gerçekleşirdi Mahir Kaynak’la yapılan yolculuklar. Çünkü yapılan sohbetlerin tadına doyum olmazdı.

O günlerden aklımda kalan en hoş cümle ise, ‘seninle her yere giderim’ sözü idi…

Söylediklerine katılın ya da katılmayın, farklı ve kendinden emin bir çizgisi vardı Mahir Kaynak’ın. Görünenle oyalanmayıp, gelişmelerin arkasında olanları işaret eden tavrı ile de, kısır tartışmalarla vakit kaybetmek yerine, şaşırtıcı bir şekilde gerçeklere temas etmeyi tercih eder; her zaman ‘kitabın ortasından’ konuşurdu.

Bütün gayretini insanımızın ülke gerçekleri ile ilgili farkındalığını artırma faaliyetine teksif etmiş olan Mahir Kaynak’a Cenab-ı Hakk’tan rahmet niyaz ediyor, ailesine ve yakınlarına sabırlar diliyorum.

Ekrem Kızıltaş – Haber 7

ekremkiziltas@gmail.com