Algılarla değil, gerçeklerle…
O zamanlarda da yalan haberlerle ilgili tekzipler gerçeği açıklama konusunda maksada kafi gelmediği için, konu yıllarca keçi çalan müftü hikayesi olarak dolaşır dillerde.
Yani müftünün keçisi çalınmış, ama medya sayesinde ‘müftü keçi çaldı’ şeklinde bir algı oluşturulmuştu.
Algı oluşturmak böyle bir şeydir işte.
Yakın dönemde yürütülen algı oluşturma faaliyetlerinin en önemlilerinden birisi de ‘Barış Süreci’ idi. Barışı kesinlikle istemeyen çevreler Oslo görüşmelerinden başlayarak, Türkiye’yi barışa götürmek üzere sürdürülen çalışmaları gözden düşürmek için çok gayret ettiler.
Barış Süreci’nin ancak devlet tarafından verilecek tavizlerle inşa edilebileceği ve bunun da kabul edilemeyecek sonuçlara yol açabileceği şeklindeki algı, gerçeğin üzerini örtmekte kullanıldı. Oysa mesele barışa ulaşabilmekti ve bunun geçerli yolu da normalleşme idi. Normalleşme, yani zaten olması gerekenin oldurulması. Ve AK Parti iktidarı da, elini hatta vücudunu taşın altına koyarak bunu yapmaya çalışıyordu.
Çeşitli sebeplerle sürece karşı olduklarını söyleyenlerin hiç birisi, işin aslına, yani kendi sahip olduklarına Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanların tamamının da sahip olabilmesi konusuna itiraz etmezlerdi mesela. Oysa Barış Süreci’nin hedefi aslında tam da bu. Böyle olduğu için, aslında herkesin taraftar olması beklenirken; sürecin ülkeyi federasyona, bölünmeye ya da toplumun bir kesiminin diğerlerine göre daha da imtiyazlı olduğu bir noktaya doğru götürdüğü gibisinden propagandalar kapladı ortalığı. Buna muhatap olan insanların bir kısmı da maalesef buna inandılar.
Oslo görüşmelerinin ifşa edilmesi, KCK tutuklamaları ve 7 şubat 2012’deki meşhur MİT yetkililerinin ifadeye çağrılması olayı, süreci durdurmaya niyetli olan çevrelerin en önemli adımlarıydı. Tabii bu adımlara paralel olarak medya üzerinden yapılan algı oluşturma çabaları da, sürece karşı olanların en önemli silahlarındandı.
7 Haziran’la ilgili sonuçlarda da, başta Barış süreci olmak üzere, önemli meselelerin gerçeklerinin değil, özellikle medyanın inşa ettiği algıların büyük payı olduğu açık. Her ne kadar ‘elim kırılsaydı da…’ şeklindeki değerlendirmeler henüz ayyuka çıkmamış olsa da, insanların birçoğu, etkisine kapılıp ardından gittikleri algıların gerçeğini kavrıyorlar gün be gün.
Türkiye’nin bir kısım medyasının, gerçekleri eğip-bükme hastalığı günümüzde de devam ediyor.
AK Parti’nin aslında hiç de birilerinin anlattığı gibi olmadığı, CHP’nin kendisi için oy isterken bir yandan da aslında DHP’ye taşeronluk yaptığı netleşti mesela… Bunlar ortaya çıkarken, ‘biz ne yaptık?’ diyenlerin sayısı da artıyor. Seçim öncesi iktidara gelerek her şeyi yoluna koyma vaadinde bulunan bazı partilerin kolayına kaçıp muhalefet olmaya soyunmaları da işin artısı.
Ancak algılarla yüzleşme bir şekilde başlamış olsa da, yeni yeni algıların da devreye girmeye başladığını görüyoruz.
Seçimin kesin mağluplarından olan CHP de, aslında kazandığı şeklinde bir algı inşası peşinde mesela. Bir kısım medya da, ‘her ne kadar oyları ve milletvekili sayısı düşmüş olsa da CHP’nin aslında kazandığı’ tezinin destekçisi.
Patronların baskısı sebebiyle olsa gerek, medya AK Parti ile CHP arasında şartlarını hakim çevrelerin belirleyeceği bir koalisyonu pişirmeye çalışıyor şimdi. Tabii algı inşası marifetiyle…
Hülasa: Algı algıdır, gerçek de gerçek... Birilerinin oluşturmaya çalıştığı algılar, ne kadar yaygın olursa olsun gerçeği yerini tutamazlar. Türkiye’nin geleceği de, birilerinin yaygınlaştırmaya çalıştığı algılara göre değil, gerçeklere göre inşa edilecektir…
Bunun için de nelerin algı ve nelerin gerçek olduğu konusunda kafa yoranlara katkı sağlamak için epeyce gayret göstermek gerek…
Ekrem Kızıltaş – Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com