Kestirmeden söyleyelim: 1 Kasım akşamı ya Milli olan, yerli olan, bizim olan, bizden olan ve bizimle beraber olan kazanacak; ya da gayri milli olan, yabancı olan, bizimle berabermiş gibi gözükseler de bizden olmayanları sevindirecek bir netice çıkacak…

Bazılarımız pek farkında olmasa da, hiç mübalağa etmeden söylenebilir ki, 1 Kasım seçimleri bu zamana kadar yapılmış seçimlerin en önemlilerinden birisi. Daha doğrusu en önemlisi.

Demokratik hayata geçildikten beri, yapılan her seçimde siyasilerce standart olarak söylenegelen, ’bu seçim, en önemli seçimdir’ sözü ile ifade edilmek istenenden daha farklı bir önem 1 Kasım’ınki.

Önemli. Çünkü bir yanda 13 senelik iktidarı ile Türkiye’yi dünyanın birçok ülkesinin gıpta ettiği ve hatta düpedüz kıskandığı noktalara taşıyan ve bu hizmetini ilk günkü aşkla sürdürmek kararlılığında olan bir parti var. Öbür yanda ise temel argümanları ‘biz tek başına iktidar şansına sahip değiliz, dolayısıyla sandıktan koalisyon çıkmalı’ olan irili ufaklı partiler.

Normalde demokratik bir yarış olması gerekirken; özellikle de ülkemize yönelik hesapları olan dış güçlerin tahrik ve teşvikiyle tırmanan terör olayları, akla hayale gelmeyecek yalanların üst üste konulmasıyla oluşan algı operasyonları ve bazı kesimlerin artık aidiyet sınırlarını bile zorlayıp ihanetle eşdeğer davranışlar gösterdikleri bir süreç yaşıyoruz.

AK Parti, 7 Haziran’ın açık ara birincisi olarak gireceği 1 Kasım’dan büyük ihtimalle iktidar olarak çıkacağı için seçime yönelik olarak vaatlerde değil, her şart altında gerçekleştireceği taahhütlerde bulundu. Yapmayacağını vaat etmemesi, vaat ettiklerini de yapmasıyla tanınan bu partinin karşısında bulunanlar ise, nasıl olsa iktidara gelemeyeceklerini bildikleri ve en iyi ihtimalle koalisyon ortağı olabileceklerini düşündükleri için uçuk vaatlerde bulunma geleneğini 1 Kasım’a yönelik olarak da devam ettirdiler.

AK Parti dışındaki partilerin büyük çoğunluğunun ortak vasıfları sadece uçuk vaatler değil. Bunlar kendilerini ifade edebilecek bir plan ve program yerine, sadece AK Parti’nin karşıtı olma özelliğini öne çıkarmaları ile de tanınıyorlar. Bunun yanında bir başka özellikleri daha var ki, esas düşündürücü olan da, bu. Bu partilerin hemen tamamı, Türkiye’ye kendi menfaatleri açısından bakan ve buna uygun algı operasyonları için uğraşan birtakım dış güç odakları ile beraber hareket ediyorlar.

Dolayısıyla 1 Kasım Seçim sonuçlarının nasıl çıkacağını, sadece bu ülkede yaşayan bizler değil; bizimle beraber bu ülkede yaşadıkları halde pek de bizim gibi olmayanlar başta olmak üzere, bölgemiz ve ülkemizle ilgili karanlık hesapları olan dış mihraklar da heyecanla bekliyorlar. 7 Haziran’da görünüşte tek parti iktidarı çıkmaması yani AK Parti iktidarının devam etmemesi için güç birliği yapmış olanlar, aynı çabaları 1 Kasım için de sürdürüyorlar.

Bu ülkenin gerçek sahipleri ise, fiili gayretleri ve duaları eşliğinde tek parti iktidarını ve bu sayede huzur ve istikranın bundan sonra da devamı için çabalıyorlar. 7 Haziran sonrası yaşananlar dolayısıyla, bundan sonra neler olabileceğinin farkında oldukları için de, dudakları ile beraber yüreklerinin de kıpır kıpır olduğu hissediliyor.

Dışarıdaki beklentiler Türkiye’nin yürüyüşünü durduracak gelişmeler olmasıyla sınırlı değil tabii. Özellikle son senelerde geniş bir ilgi çemberi oluşturulan İslam Alemi’nin çeşitli ülkelerinde ve yine Müslüman toplulukların yaşadığı coğrafyalarda da, AK Parti’nin tek başına iktidara gelebilmesi için dua eden milyonlarca insan var.

1 Kasım akşamı sandıklardan çıkacak neticenin önemi anlatmaya çalıştıklarımızın da ötesinde aslında. Basitçe ifade etmek gerekirse1 Kasım akşamı sandıklardan çıkacak tablo, halimizi ve geleceğimizi ciddi şekilde etkileme potansiyeline sahip.

İleriye doğru yürüyüşümüzü daha sağlıklı bir şekilde sürdürebileceğimiz bir netice de çıkabilir, yürüyüşümüzü yavaşlatacak ve hatta zaman zaman tökezlemelere sebebiyet verebilecek bir netice de…

Umulur ki Cenab-ı Hakk bizlere lütfu ile muamele etsin. Mukallibel Kulüb, yani kalpleri evirip çeviren O’dur çünkü…