Ekrem Kızıltaş
Ekrem Kızıltaş
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Hava kurşun gibi ağırdı…

GİRİŞ 28.02.2012 GÜNCELLEME 28.02.2012 YAZARLAR

Post-modern askeri darbe, Gerekli bir hareket, fitne, büyük bir hata, tsunami, balans ayarı… daha neler denilmedi 28 Şubat Süreci için.

Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON) Başkanı Mustafa Koca, sürecin ekonomimize doğrudan ve dolaylı zararlarını 300 milyar dolar olarak zikretmiş. 300 milyar dolar, dile kolay. TUSKON Başkanı Rızanur Meral de benzer şeyler söylemiş ve ‘ülkemizdeki milli gelirin Avrupa ülkelerinden düşük kalmasının sebepleri arasında 28 Şubat’ın müstesna bir yeri olduğunu’ kaydetmiş.

Görünürde ideolojik bir hareket gibi gözüken 28 Şubat sürecinin, ülkemiz için ciddi bir ekonomik yıkım olduğuna dair başka açıklamalar da var. Eksik olan, sürecin önemli aktörlerinin konuşmuyor oluşları: Ne ‘bin yıl’ dan bahsedebiliyor ve ne de özür dileyebiliyorlar.

Devletin parasını yüzde 50 ile alıp, yüzde 120 ile tekrar devlete satarak ticaret ve sanayi yapmalarına mani olan(!) hükümeti göndermek için oluşturulan ‘Beşli Çete’de yer alan işveren kuruluşları mesela.

Yüzde 100’e yakın enflasyonun olduğu bir dönemde, temsil ettikleri işçilere hayal ettiklerinin bir misli fazla zam veren bir hükümeti göndermek için aynı çeteye katılmış olan bazı işçi sendikalarını da unutmayalım. Onlar da sessiz…

 ‘28 Şubat süreci tam olarak ne idi; neler yaşanmıştı/yaşamıştınız o zamanlar?’ sorusunun cevabını kolaylıkla verebilmek mümkün olmaz çoğu zaman. Bu, yaşananların çokluğu ve karmaşıklığı yanında, olup bitenlerin bazılarını hala içimize sindiremiyor olmamızdandır muhtemelen.

Millete ait olduğu zannedilen her kurum, Millete karşı cephe almıştı sanki… Öylesine tuhaf bir durum.

O dönemi layıkıyla anlatabilmek için roman ve şiirlerde kullanılan metaforlara başvurmak gerek belki de.

‘28 Şubat sürecinde hava kurşun gibi ağırdı’, iyi gider mesela.

Hava hakikaten kurşun gibi ağırdı o zamanlar.

Yüzlerinde sinsi mi sinsi bir gülümseme; kendileri gibi düşünmediklerine inandıkları insanlara olabildiğince müstekreh bir ifade ile tepeden bakarak, melanetlerini ardı ardına işleyen bir güruh söz konusuydu.

Milyonların değil kendilerinin hakkıydı var olan her şey; kalanlar, onlardan artanla idare etmek, dahası bu kadarına bile teşekkür etmek mecburiyetinde idiler.

İnsanların nasıl inanacaklarına, nasıl yaşayacaklarına onlar karar verebilirlerdi ancak. Dolayısıyla nasıl düşünüleceğinden başlayıp, hangi tür kılık kıyafet giyileceğine; nerelerden alışveriş edileceğinden, hangi kitap ve gazetelerin okunacağına kadar vaziyet etmeye başlamışlardı.

En kahramandı onlar, en vatansever; her şeyi herkesten çok daha iyi bilen.

Öyle düşünüyor ve kendilerini hakikaten de öyle zannediyorlardı muhtemelen. Zamanın medyası da kendilerine çanak tutmakta olduğundan, zulme maruz kalanlar arasında böyle düşünmeye başlayanlar vardı. Stockholm Sendromu gibi bir durum yani.

Şükür ki bin yıl filan sürmedi. Ortaya çıkışından birkaç sene sonra, sürecin önemli isimlerinin yönetim kurullarında yer aldıkları bankalar birbiri ardına batmaya başlayıp, bütün derdin aslında ‘malı götürmek’ olduğu ortaya çıktığında, ‘28 Şubat’ bitmişti zaten. 15. yıldönümünde de, mahkemelerce soruşturma konusu yapıldığına şahit oluyoruz.

Ekrem Kızıltaş / Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com

YORUMLAR 1
  • sadi keleşoğlu 13 yıl önce Şikayet Et
    yorulmuş!!. Yolunu değişen ve geç kalınmışlık hissi yaşayan, pişmanlık duyguları ağır basan, nostaljik yaklaşımlar.
    Cevapla