‘Kuyudan taşı çıkarmak', zor iş…
Tedavisi bitenleri hapishaneye götürürken, pantolonlarının paçalarındaki şişkinlikler dikkatimizi çekiyor ve o zaman bacaklarına şeker sararak hapishaneye götürdüklerini anlıyoruz. Tahsis edilenin üzerinde şeker kullanarak dayanıklılığı artırmak için buldukları pratik bir yolmuş bu.
Bir delinin kuyuya attığı taşı çıkaramayan kırk akıllı ile ilgili söz herkesçe malumdur.
Hapishanelerdeki açlık grevleri meselesi de biraz böyle bir şey. Kim emir verdi ise iki aya yakın bir süre önce başlayan ve başladığında kimsenin dikkatini çekmeyen olay, açlık grevi yapanların sağlıkları ile ilgili olumsuz gelişmeler belirmesi ve hatta işin belki ölüme kadar gidebilmesi ihtimaline binaen ciddiyet kazanmış durumda.
Açlık grevindeki tutuklu ve mahkumların dile getirdiği üç talepten, anadilde savunma hakkı ile ilgili düzenlemeler nerdeyse bitirilmek üzere. Şimdilik seçmeli de olsa tanınmış durumda olan anadilde eğitim hakkı meselesinin tümüyle halli, uzun bir süreç. Öcalan'ın İmralı'daki tecrit şartları ile ilgili talepler, yetkililerin açıkladığına göre kabul edilebilecek gibi değil.
Mahkumların avukatları ile görüştürülmemesi konusunun, hukuk kuralları ile uyuşup uyuşmadığını sorgulamanın haklı tarafları vardır muhakkak. Ancak, bahsi geçen kişinin binlerce kişinin ölümüne sebep olan bir sürecin baş aktörü olduğu da unutmamak gerekiyor herhalde.
Taleplerin hapishanedeki tutuklu ve mahkumlardan geliyor olması işin vehametini artıran bir husus. Terör örgütü mensubu oldukları için hapishanede bulunan insanları açlık grevi yapmaya zorlayarak bazı amaçlara ulaşmaya çalışan merkez, artık her neresi ise, tabir caizse belden aşağı vurmanın daniskasını yapıyor.
Çünkü kabul edilme şansı olmayan birtakım talepleri, özellikle de çeşitli suçlardan hapishanede bulunan insanlar tarafından dile getirterek bir yere ulaşamayacaklarını, pekala biliyor olmalılar.
Açlık grevi, problemlerin çözümü noktasında atılan ve atılacak adımlardan en azından bazılarının kendi zorlamaları ile gerçekleştiği havası vermeye yönelik.
Grev yapanlarca dile getirilen taleplerin tamamının gerçekleştirilmesi mümkün değil. Dünyanın hiçbir yerinde benzeri görülmemiş bir olayın, Türkiye'de birilerinin kafasındaki gibi mutlu sonla bitme şansı yok yani.
İşin en netameli tarafı, açlık grevine son verilmesi için nasıl bir yol bulunulacağı… Nerdeyse iki aydır açlık grevi yapanların sağlıkları ile ilgili ciddi birtakım sıkıntılar yaşanması ve hatta işin nihayetinde geri dönülmesi mümkün olmayan bazı belirtilerin ortaya çıkması kaçınılmaz.
Açlık grevi yapılması emrini veren ya da verenler her kimler ise, açlık grevinde bulunanların tamamının hayatlarını kaybetmesinin bile onları pek üzmeyeceği açık. Dahası belki de böyle bir şey olursa, memnun olacaklarını bile söyleyebiliriz.
Meselenin medyadaki yansımasının bir yönü ise belki de problemin en ciddi tarafı. Hayatları tehlike altında olan 600 insan söz konusu. Bunların isteklerinin gerçekleştirilmesi de mümkün değil. Ancak, bu durumu çok iyi bilen birileri, olmazlar sanki olabilirmiş gibi, açlık grevlerinin sürmesi için ellerinden geleni yapmayı tercih ediyorlar. Bunun o insanların hayatlarına mal olacağını bilerek hem de…
Kuyuya taşı atan kim olursa olsun; çıkarmaya çalışanlara yardımcı olmadıkları gibi, sadece seyretmekle yetinmeyip bir de mani olmaya çalışanlar var yani…
Oysa o kuyuya birilerinin attığı taşların, mutlaka ama mutlaka çıkarılması lazım…
ekremkiziltas@gmail.com