Paşam'a
Bir kuş misali, daldan dala kondun, ardından da uçtun Ben de eyvallah diyorum.
Sibel Eraslan (Abla) daha seni tanımadan o coşkuyu tattırmıştı. Benim yaşlarımda. Sıkı, kaliteli, yaşına başına bakılmayacak kadar entelektüel birisi gelecek diyordu. Gerçek Hayat için çok iyi şeyler yapacaktık. Tek sorun ısınmak ve ortama ayak uydurmaktı. Ne ısınman zor oldu ne de ayak uydurman. Her şey bir çırpıda gelişti.
Bir akşam üstüydü. O kırçıl palton ve kasketinle kapıdan girdin. Allah’ın selamıyla başlayan dostluğumuz hep yüksek dozda devam etti. Sana ikram ettiğim bir bardak “bayat” çayı kıstas aldın hep. Ne mutlu! Gerçek Hayat’ta ilk karşılaştığın adam olan beni dost eyledin.
Fakat dünya üzerindeki dostluğumuz dün gece (08. 06. 2009) tek taraflı olarak bitti Paşam. Fatih Mutlu’nun, “Abi Faruk
Başımız sağolsun” mesajıyla her şey allak bullak oldu. Sen son bir yıldaki sessizliğine çok daha derin bir sessizlik kattın.
Grup Koridor’un “Senin o gözlerin varya
”sı, karşılıklı tek sigara atışmalarımız, Gerçek Hayat’ın okur pikniği, foto romanını yazdığımız cumhuriyet mitingi, Ertuğrul Sağlam’ın Beşiktaş’ın başına geçmesiyle ağlarcasına sevincimiz, bizim camianın ağabeylerini dergide yazdırman, eski açık anıların ve beni internet haberciliğine sürüklemen
Aklıma ilk bunlar geldi. Ortak yaşadığımız ama aklıma gelmeyen, gelse de buraya dökemediğim o kadar şey var ki. Zaten hepsi sen varken de bir anı değimliydi. Şimdi önünde saygıyla eğildiğim, sadece benim özelimde kalan tatlı hatıralar oldular.
Koca göbekli, hin bakışlı, dik duruşlu Paşam. Bugün seni toprağa verdik. Acımızı içimize attık ama sana koşanları gördükçe “gurumuzdan” ağladık. 26 yaşında Türkiye’nin en saygın dergilerinden birine yazı işleri müdür olmak buymuş demek. Akşam hastanenin bahçesinde, öğlen cenaze namazında ve en son seni ebedi istirahatgahına yerleştirdiğimiz bence “Bu Yaka”nın en güzel manzaralı kabristanında kimler yoktu ki. Saymaya da gerek yok. Sen listeni yapmışsındır zaten. Böyle coşku ile uğurlanmak, inan her Müslüman’ın dünyayı verip de alamayacağı bir şeydir.
Muhsin Başkan’ın cenazesi üzerine yaptığımız görüşmede, “adam gibi adam işte böyle gider” demiştin ya, “son adam” olarak sen de öyle gittin.
Sana hasta gözüyle bakmamak için çok sıkıntı verdim kendime. Çünkü böyle istiyordun. Her şeyi içine attığın gibi bu melun hastalığı da aynı yere tıktın. Gün be gün erimene rağmen hep pozitif enerji sattın bize. Ne mutlu bana ki seni ilk defa bir radyo programına konuk etmek bana nasip oldu. O programı dinleyen dinlemeyen kim varsa, “Bir daha yayınlar mısın?” diye arıyor. Daha onlar sormadan Esra Elönü aradı zaten. "Ne zaman girelim" diye. Bir kere de girer on kere de. Her 8 Haziran’da önce Yasinleri okur sonra oturur senin “Ne Dersin”i dinleriz
Paşam bilirim uzun yazıları sevmezsin. Zaten bende de yazacak hal kalmadı. Rabbim seni alırken bize de “sensizlik” imtihanını verdi. Alnımızın akıyla bu imtihanı vermekten başka bir yol yok.
Sen dünya üzerindeki son hakkını kullandın. Toprağın, gönlün ve sevenlerin kadar bol olsun.
Hep Paşam dediğin Paşan
Not: Bu yazıyı can arkadaşım Ömer Faruk Yücel'in vefatı üzerine, onu toprağa verdiğimiz gün olan 9 Haziran'da Gerçek Hayat dergisi için kaleme aldım ve derginin bu haftaki sayısında da yayımlandı... Faruk kardeşim için içimden geçenlerin dergide yer almasına fırsat veren Ali Adakoğlu ağabey ile derginin editöryal kadrosuna teşekkür ederim.
Ersin Çelik - Haber 7
ersin.celik@haber7.com
-
Mimiga 16 yıl önce Şikayet Et.. Başınız sağolsun.Beğen
-
Mimiga 16 yıl önce Şikayet EtOnsuz yorgun ve bezgin sürüklenip gidiyorum.. Tattığım mutluluklar bile beni avutacak yerde ölümünün acısını daha fazla artırıyor.Biz her şeyde birbirimizin yarısı idik. şimdi ben onun payını çalar gibi oluyorum...her işte onun ikinci yarısı olmaya o kadar alışmıştım ki artık şimdi yarım bir varlık gibiyim..(Monteigne Denemeler) 96'da okuduğum bu kitap,bir kaç yıl öncesinde kaybettiğim dostumu, diğer yanımı yazmıştı. Biliyorum,önce giden ben olsaydım o da hep bu satırları anımsardı. Zamanla alışacaksın diyenler haklıydı. Onu çok çok özlemeye alıştım.Beğen