Türk sporu için “yenilenme” fırsatı
Paris 2024 Yaz Olimpiyat Oyunlarının sona ermesiyle birlikte Türk sporunda federasyonların seçim süreci de resmi olarak başlamış oldu.
11 Ağustos itibariyle Türkiye’de Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren spor federasyonları (kış sporları hariç) yasal olarak 3 ay içerisinde genel kurula giderek seçim yapmak zorundalar.
Önceki yazımda olimpiyat oyunlarının bizim açımızdan nasıl geçtiğini daha doğrusu “geçemediğini” anlatmaya çalışmıştım. Maalesef Türkiye, tam 40 yıl sonra olimpiyat oyunlarını altın madalya alamadan kapatmıştı. Muhakkak ki, bunun bir yaptırım süreci olacaktır. Konuyla ilgili olarak ilk değerlendirmeyi yapan Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’ın, “Herkesin ders çıkarması gerekiyor. Bunun içinde federasyonlar da var. Bizim de tabii ki özeleştiri yapmamız gerekiyor” ifadelerini kullanması dikkat çekiciydi. Sayın Bakan’ın açıklamalarının satır aralarında da önemli vurguları vardı. “Biz, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak spor federasyonlarımıza en üst düzey imkanları sunduk. Sağladığımız bu imkanlar, dünyanın pek çok ülkesinde yok. Bunu sadece biz değil uluslararası tüm spor kamuoyu söylüyor. Buna rağmen, bu imkanları doğru ve verimli kullanmayan federasyonlar bunun hesabını verecektir.” Sözleri oldukça anlamlıydı. Bakan Bey’in devletin “imkan sağlamasına” vurgusu ve” hesap soracağız” ifadeleri bana göre tüm sürecin özeti.
Şunu özellikle belirtmekte fayda var. Türkiye Cumhuriyeti özellikle de Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde amatör sporlara tarihinde olmadığı kadar destek sağlamıştır. Bunu gerek federasyonlara ödenen bütçelerde gerekse sporcu sayıları ile tesis yatırımlarında net bir şekilde görebiliriz. Sadece 2002 yılında 278 bin 47 olan sporcu sayısının 2003 yılı ekim ayı itibariyle 14 milyon 552 bin 704'e, kulüp sayısının ise 6 bin 35'ten 24 bin 425'e ulaşması bile bunun bariz örneklerindendir.
Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından Ekim 2022 itibarıyla 61 bağımsız spor federasyonuna 166 milyon 465 bin lira mali destek sağlanırken Spor Toto Teşkilat Başkanlığı vasıtasıyla ise 61 bağımsız spor federasyonuna 2021 yılında 459 milyon 200 bin lira, 2022 yılında 881 milyon 392 bin lira destek aktarıldı. 2023 ve içinde bulunduğumu 2024 yıllarında ise bu rakamlar daha da arttı.
Yüzme Bilmeyen Kalmasın Projesi kapsamında 7 yaşını aşmış 7 milyondan fazla kişiye yüzme öğretildi. 2018’den beri yürütülen Yetenek Taraması ve Spora Yönlendirme Projesi ile İlkokul 3. sınıf çağındaki çocuklar tamamen bilime dayalı yöntemlerle spora yatkınlıkları belirlenerek bir spor branşına yönlendiriliyor. Bugüne dek yaklaşık 3,5 milyon çocuk yetenek taraması uygulamasına tabi tutuldu.
Türkiye’nin 25 şehrinde hizmet veren Türkiye olimpiyat hazırlık merkezlerinde (TOHM) şu an 1352 sporcunun faaliyetlerine devam ediyor.
2002’de 28 olan sporcu eğitim merkezi sayısı ise bugün 58 ve toplamda 1314 sporcu öğrenci bu merkezlerde eğitim almaya devam ediyor.
Bunlarla birlikte, devletimiz “ödül yönetmeliği” uygulaması ise başta olimpiyat oyunları olmak üzere Avrupa ve dünya şampiyonlarında dereceye giren sporcular, antrenörler ve kulüpleri 2 bin adete kadar cumhuriyet altını ile ödüllendirmektedir. Bunların tüm detaylarına açık kaynaklardan dileyen herkes ulaşabilir.
Hal böyleyken üstelik Cumhuriyetimizin 100. Yılı olan Türkiye Yüzyılı’nda, üstelik Cumhurbaşkanımız Türkiye Yüzyılını gençliğin yüzyılı ilan etmişken olimpiyatları altın madalya kazanamadan kapatmış olmamız gerçekten büyük hayal kırıklığı.
Şimdi önümüzdeki 3 aylık süreç içerisinde Türkiye’de faaliyet gösteren 60 spor federasyonu için şapkayı önüne koyup düşünme zamanı. Eğer Türk sporunun geleceğini kurtarmak istiyorlarsa her türlü eleştiriyi kabul edip gereken tüm dersleri çıkarmalılar. Başarısız olan federasyonlar, başkanları ve yönetimleri umarım bu süreçte gerekli özeleştirileri yaparlar. 85 milyonu aşkın nüfusu ile Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip ülkelerden biri olan Türkiye’nin olimpiyat oyunlarında faaliyet gösteren olimpik branşların yarısına sporcu gönderememesi kabul edilebilir bir durum değil. Katılım sağlayabildiğimiz branşlardan ise sadece 5’inin madalya kazanabilmiş olması ise ayrı bir tartışma konusu.
Burada şunu vurgulamadan geçemeyeceğim. Bugüne kadar olimpiyatlarda kazanılan 111 madalya sadece 10 farklı federasyondan geldi. Bunlar, güreş, halter, tekvando, boks, judo, okçuluk, karate, atıcılık, atletizm ve jimnastik. Bu federasyonların içerisinde güreşi ayrı bir yere koymamız lazım. Ülkemize ilk olimpiyat madalyası ve ilk altın madalyayı da kazandıran güreş toplam madalya sayısının 69’unu yüzde 70’inden fazlasını kazandırarak bu alanda madalya deposu konumundadır. Son olimpiyatlarda da kazandığımız 8 madalyanın 2’sini yani 4’te 1’ini yine güreşten kazandığımızı hatırlatmak isterim.
Türk futbolunda şiddet sarmalından ne zaman çıkacağız?
Türk futbolunda gün geçmiyor ki yeni bir skandal, yeni bir kriz patlak vermesin. Yüz yılda bir yaşanması muhtemelen olayların birçoğunun geçtiğimiz yıla sığdığını unutmaya çalışırken Göztepe – Fenerbahçe maçında Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç’a saha içinde yapılan saldırı gündemi biranda değiştirdi. Sebebi ne olursa olsun bir kulüp başkanının saldırıya uğraması asla kabul edilebilir bir durum değil.
Ali Koç’un sahaya inmesi, kendi taraftarlarının olduğu tribüne gitmesi vs. bunlar tartışılabilir, TFF de Fenerbahçe kulübü de zaten gerekli açıklamaları yapıyor ama bunların hiçbirisi şiddeti mazur göstermez. Eğer Türk futbolunun marka değeri için bir şeyler yapılacaksa ve geçmiş dönemlerde yaşanan skandallar tekrarlanmasın isteniyorsa herkes aklıselimle hareket etmek zorunda. Yaşanan skandalla ilgili olarak da başta saldırıyı gerçekleştiren şahıs olmak üzere sorumlular mutlaka yargı önünde hesap vermeli. Süreç şeffaf bir şekilde yürütülerek kamuoyu doğru bir şekilde bilgilendirilmeli. Bununla birlikte uzun yıllardır hasretini çektiğimiz İzmir futbolu ve seyircisine yönelik suçlamalar konusunda da herkes dikkatli olmalı. Göztepe Kulübü ile taraftarının misafirperverliği ve birkaç kendini bilmez yüzünden sorgulanmamalı.
Hacıosmanoğlu’ndan Diyarbakır jesti
TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun göreve gelmesiyle oluşan normalleşme ve bahar havasının sürmesi herkesin faydasına olacaktır. Sayın Hacıosmanoğlu’nun Amedspor – İstanbulspor maçı için Diyarbakır’a gitmesi orada maçı taraftarlarla birlikte izlemesi, şehri dolaşması Şehit Emniyet Müdürümüz Gaffar Okkan’dan sonra futbol anlamında belki de Diyarbakır halkı için yapılmış en önemli jestlerden biri oldu.
Unutmayalım ki Türk futbolundaki en ufak bir normalleşme Türk sporunun ve gençliği için çok kıymetli bir hamle olacaktır. Aksi ise ülkemizdeki huzur ortamına nifak sokmak isteyen ihanet çetelerinin ekmeğine yağ sürmekten başka hiçbir işe yaramayacaktır.
-
Sefa 3 ay önce Şikayet EtKanun olması lazım kanun camii dernek yasasıyla futbol ve spor yönetilemez federasyon ve klup başkanları koltuklara yapışıp kalıyor...Beğen Toplam 1 beğeni
-
hızıroğlu 3 ay önce Şikayet EtFB seyircisi deplasman maçlarında stada neden alınmaz veya geç alınır? neden seyirci üzerine biber gazı sıkılır? bunlar terörist ise alın içeri. Yani açık konuşmak gerekirse maalesef bu ülkede FB nin rakiplerinden çok düşmanları var. Her an yeni bir olay potansiyeli var. Herkes pusuda fırsat kolluyor. Her branşta ülkemizi başarıyla temsil eden bir spor kulübü bunları hak etmiyor vesselamBeğen Toplam 2 beğeni
-
Sas 3 ay önce Şikayet EtKoç sürekli birşeyleri kaşıyor ben bişey yapmadım deyip masumları oynuyorBeğen Toplam 4 beğeni
-
A dayı 3 ay önce Şikayet EtDiyarbakırın ismi neden Amed oldu. PKK Amed eyaleti diyor. Burada dürüstlük yok ihanet var. Tabiki deplasmandaki seyirci de böyle düşünüp değişik tepki gösterecek. Belki de şiddet olacak. Bura da iyi niyet yok.Beğen Toplam 4 beğeni
-
Misafir 3 ay önce Şikayet EtSöylenecek çok şey var ama hak adaletBeğen Toplam 1 beğeni