Dolayısıyla bu sözü nedeniyle yadırgayacak halimiz yok..Sezgin Tanrıkulu’ndan söz ediyorum.. Savcı Kiraz’ın şehit edildiği terör eylemi öncesi, teröristlerin savcıyı rehin aldıklarında görüşmek istediği üç kişiden biriydi Tanrıkulu.. Kendilerince güvenilir buluyorlardı. Berkin Elvan’ın nasıl öldürüldüğünün ortaya çıkarılması konusunda canla başla çalıştığını düşünüyorlardı.. Çünkü Tanrıkulu, Berkin daha hastanede yaşam savaşı verirken Okmeydanı’na gelip kapının önünde miting tertipliyordu, öldükten sonra düzenlenen sokak gösterilerine katılmıştı. Hatta bunlardan birinde tartaklandığı bile olmuştu.. Tüm bu tabloya bakarak o mahallede bir güven kazanmış olacak ki, teröristler ismen bildirerek müzakere heyetine katılmasını istediler.. Hatta müzakere taleplerinin (ki buna karşılanabilirliği yüksek basit talepler demek lazım) ilk maddesi buydu.. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın yaptığı açıklamadan anladığımız kadarıyla kendisine ulaşıldığında katılacağını da beyan etmiş.. Ama sonra gelip de müzakere heyetine katılmak şöyle dursun, arandığı vakit telefonlara bile yanıt vermemiş.. İyi ama neden?

•

Diyor ki Tanrıkulu ‘neden gitmediniz?’ sorusuna cevaben.. “Çağlayan olayından haberim olduğu an benim için en önemli şey insan hayatıdır diyerek elimden geleni yapacağımı belirttim. Ancak Başsavcı’nın sözlerinin aksine ben sadece bir avukat değilim ve siyasi bir kimliğe sahibim..” Yani diyor ki mealen Sayın Tanrıkulu; “... benim için insan hayatı elbette önemlidir.. Ama bir yere kadar.. Eğer politik kimliğim söz konusuysa işte orada ‘hoop bir dakika dur bakalım’ derim.. Niye?.. Çünkü insan hayatı iyi güzel de ben bir de CHP Genel Başkan Yardımcısıyım.. Şimdi oluyor mu?..” Abarttığımı düşünüyorsanız toplam sonuca ve bu sonuç neticesinde bir takım sorulara muhatap kalan Tanrıkulu’nun verdiği savunmaya bakmanız yeterli.. ‘Ben bir politikacıyım, benim bir siyasi kimliğim var’ ne demek Allah aşkına?... Hay sizin politik kariyerinize.. Ne vazgeçilmez koltuklarmış bunlar ya hu.. ‘İnsan hayatı mı önemli yoksa CHP’deki pozisyonunuz mu?’ dendiğinde ben en azından Tanrıkulu’nun buna vereceği yanıtı biliyorum.. 

•

Sayın Tanrıkulu’nun sözlerinden ben çıkaracağım dersi çıkardım.. Ancak CHP seçmeninin de dikkatle okuması gerektiğini düşünüyorum bu üç cümlelik twitter mesajlarını.. Zira üstü örtülü olarak deniyor ki orada; “.. Aslında ben geliyordum Çağlayan’a.. Hatta gelmek için de can atıyordum. Hatta ve hatta bunu üzerime düşen bir tarihi sorumluluk olarak görüyordum.. Gel gelelim CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gitmeme izin vermedi..”.. Öyle mi, değil mi?. Buna Sayın Kılıçdaroğlu yanıt versin.. Tanrıkulu’nun Çağlayan’a gitmesine siz mi izin vermediniz Sayın Kılıçdaroğlu?.. Olayı duyduğu an elinden ne geliyorsa yapacağını beyan eden Tanrıkulu’nun sonraki aşamada elini kolunu bağlayan politik pozisyonunu siz mi hatırlattınız?.. 

•

Gelelim Sezgin Bey’in daha evvelki Berkin Elvan olayına verdiği desteğe.. Şimdi anlıyoruz ki Sayın Tanrıkulu karar verirken ve adım atarken (insan hayatı bile söz konusu olduğunda) partili kimliğini ve siyasi pozisyonunu önceliyor. Bu saatten sonra beni aksine kimse inandıramaz.. O vakit sormamız lazım Berkin konusunda yapılan etkinliklere de vicdan sahibi bir insan bir baba gibi mi gittiniz yoksa partili olmanız nedeniyle ve yakanızda altı oklu rozetinizle mi gittiniz?.. 

•

Ve CHP’li Tanrıkulu’ndan bir de ricam var.. Yakasında rozetini taşıdığınız CHP’nin, ‘partili olarak katıldığınız’  Berkin Elvan eylemlerinde yükseltilen bir takım sloganlar karşısındaki gerçek tutumunun ne olduğunu, Okmeydanı’nda toplanmış öfkeli kalabalığa ne zaman anlatmayı düşünüyorsunuz?..  CHP’li olarak gittiğiniz bir DHKP-C eyleminde, mesela 1921 Koçgiri’yi ya da 1937 Dersim Katliamı’nı anlatsanıza bir gün.. Maraş, Sivas, Çorum, Malatya, Gazi gibi trajedilerin tümünde partinizin iktidarda olduğunu mesela.. Kalın sağlıcakla.