Faruk Aksoy
Faruk Aksoy
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Başlıyorum…

GİRİŞ 04.02.2022 GÜNCELLEME 07.02.2022 YAZARLAR

Pek iyi değilim. Sanırım uzun süre böyle olacağım. İyi olmak da istemiyorum. Dünyada ne oluyorsa sorumlusuymuşum gibi hissediyorum. Hayatı gün gün yaşıyorum. Ne kadar verilmişse o kadar. Bana benim yenilgilerimi hatırlatmasın diye ruhumla yaptığım anlaşmayı bozduran fedakarlığı da incitmek istemiyorum.

Kendime bir yol çizdim…

Dante’nin mezar taşında yazılanlar gibi…Yurdumdan kovuldum ve şimdi burada yatıyorum. Ben henüz yatmıyorum, yoldayım. Etrafıma baktım kimse yok. Arkama bakmaya cesaret edemiyorum. Arkama bakmadan yürüyeceğim. Bir şey varmış gibi. Bir rüzgar, bir güneş, bir yaprak, bir dal, bir el. Sırtıma dokunulmadıkça arkama bakmaya cesaretim yok.

Şu mecrada yazı yazmaktan başka elimden hiçbir şey gelmiyor.

Uzun, çok uzun bir yazıya başlıyorum. Bu bir insanlık hikayesidir sevgili okur. Bu bir toprak hikayesidir. Bu insanların insanları kanlarında boğduğu, çocuklarını hançerlediği, göğüslerini parçaladığı vicdansız dünyanın bilmem kaçıncı kez yazılmış hikayesinin son tezahürüdür. Size her hafta bu hikayenin yeni yazılmış bölümünü aktaracağım. Her hafta bununla yaşayacağım, her hafta bunu yazacağım. Sizinle birlikte yazacağım. Belki dünyada ilk olacak. Bir roman her bir bölümü yazıldıktan sonra okuruyla buluşacak. Başlığını da birlikte koyacağız. Bir çocuğun adını koyar gibi. Umarım bu yazma imkanını hep verirler bize.

Ben size, Almanlar yenildiği için yenik sayılanların hikayesini değil, Almanlar yenildiği halde yenilmeyenlerin hikayesini anlatacağım, toprağa yazar gibi yazacağım.

Arkama bakmaya cesaretim olmasa da arkama dokun ey okur…

Başlıyorum…

Elmo, şöminenin önünde yün eğiren karısı Lia’nın başını okşadı. Lia yavaştan gözlerini kaldırdı, Elmo’ya baktı. Geceleri konuşmayı seviyorlardı, gündüz yapılacak işler belliydi, konuşmasalar da olurdu. Elmo saçlarına dokunduğu, gözlerine baktığı karısını özledi. Bunu, bu duyguyu arada hissediyordu. Lia’ya bakıyordu, böyle upuzun. Lia yanında, başucunda, hemen sıcağındaydı ama öyle anlarda bile Lia’yı özlüyordu. Yine özledi, biraz daha baktı. Bu sefer iki eliyle karısının saçlarına dokundu, iki yandan aşağıya doğru parmaklarını indirdi. Lia tebessüm etti, hafiften gözlerini, sonra da yüzünü kaçırdı, bir eliyle de karnındaki bebeğini okşadı. Tekrar gözlerini kaldırdı Elmo’ya baktı. Tebessümü aşan bir gülümseme oturdu ikisinin yüzüne. Elmo çok iyi gülerdi, Elmo gülünce Lia’nın hayreti ve hayranlığı gülümsemesinin önüne geçiyordu. Böyle anları vardı. Yani Elmo gülünce Lia onu sevmekten hayrete düşerdi, onun gülmesine karşılık veremezdi. Lia bir şeye bakarken, böyle her şeyiyle bakarken, o şey dünyanın en önemli şeyi olurken, işte tam o anda Elmo büyülenirdi. Sanki biraz sonra havalanıp Alman Alplerine doğru yükselecek kutsal bir emanete bakar gibi bakıyordu. Bir kere daha bakıştılar. Elmo parmaklarını, kollarını, gülüşünü ve gözlerini sırasıyla şöminenin önünde yün eğiren karısının üstünden çekti. O kadar şefkatliydi ki bir tutam yün şöminenin sıcağına doğru uçuştu. Lia ateşe, Elmo kapıya cevirdi başını.

Kapının kapanmasıyla kilidin sesi aynı anda duyuldu içeriden ve dışarıdan. Lia hamile kaldıktan sonra kapıyı kilitlemeye başladı Elmo. Bir gece bunu konuşmuşlardı. Elmo tarlaya giderken Lia evde kalıyordu. Bazı günler birlikte gittikleri de oluyordu ama daha çok Elmo çekip çeviriyordu işleri. Evet bir gece, dünyada hiç kimsenin ve hiçbir şeyin umurunda olmadığı bir gece Lia, Elmo’’ya dedi ki, bir bebeğimiz olacak ve sen kapıyı kilitlemeye başlayacaksın, hiç unutmadan her gece kapıyı kilitleyeceksin. O an ikisi birden kapıya doğru bakmışlardı. Devasa ahşap kapının çam kızıllığını ilk kez o anda o kadar belirgin olarak fark etmişlerdi. Elmo, yine Lia’nın gözlerine bakmış ve gülmeye başlamıştı. Lia da yine ona hayret etmişti. Sonra Elmo kalkıp kapının önüne gidip baştan aşağıya kapıyı süzdükten sonra Lia’ya doğru dönüp, bunu kastediyorsun, bunu kilitleyeceğimi söylüyorsun, o zaman başlayalım, demişti. Elmo kapının kilidini bir kere çevirdikten sonra tekrar Lia’ya dönüp o anda, tam o anda; böyle yapacağım kilitleyeceğim ama sonra bir bebeğimiz daha olacak ve o zaman kilidi bir kere daha çevireceğim, deyip göstermek için ikinci halkayı da atmıştı. Sonra tekrar Lia’ya bakıp, bir bebeğimiz daha olunca kilidi bir kere daha çevireceğim, işte böyle, diyerek üçüncü evreye, üçüncü boğuma da çevirmişti kilidi. Sonra tekrar kilidi iki kez geri çevirip birinci bebeği için kapıyı birinci kilitli halinde bırakıp Lia’nın yanına gelmişti. O gece büyük bir meseleyi halletmişlerdi.

O gece konuştukları gibi kapıyı dışarıdan bir kez kilitledi. Elmo’nun yüzüne vuran ıslak rüzgar içinden dışına doğru taşan bir ürpertiyle kendine getirdi onu. Mutlu oldu. Derin epey derin bir nefes çekti. Tarlayı dolaşmadan ağıla uğramaya karar verdi. Evin köşesini hızlıca dönüp Elmo’nun önünde oynaşan, ayaklarını koklayıp dizlerine doğru atlamaya çalışan Reks de ortaya çıkınca Elmo manzaranın tamamlandığını anladı. Reks’e de güldü, güzel şeyler söyledi ama Reks’in başını okşamadı. Lia geldi aklına, elini dudaklarına götürdü, elini öptü. Ağılın kapısını açtı, koyunların yemliklerine baktı. Arka taraftaki kepek çuvalını omuzlayıp yemliklerin yanına getirdi. Biraz biraz pay etti boş yemliklere. Sonra tuz serpiştirdi üstüne, eliyle kardı yemi, iyice kardı. Sulara baktı, eksik kovaları doldurdu, ağılın kapısını çekti, tarlaya doğru yürüdü.

Elmo, ormanın başladığı kıyıya kadar indi. Çok güzel bir tarlası vardı Elmo’nun. Üç tarafı ormanlarla çevriliydi. Sadece evinin olduğu yerden aşağıdaki yola doğru bir çıkış vardı. Elmo, tam tepeye yapmıştı evini. Tarlası da sanki evinin basma etekliği gibi aşağıya doğru uzanıyordu. Her mevsim rengi değişen bir eteklikti Elmo’nun tarlası. Evin olduğu yerden öteki tarafa doğru, ters tarafa doğru da bir yamaç iniyordu. Heidelberg’e giden ana yol oradan geçiyordu. Bazen Lia ile evin önüne çıkıp otururlardı. Daha çok geceleri yaparlardı bunu. Etraf o kadar ıssız olurdu ki, birbirlerinden utanırlardı. Issızlığın edebiyle elleri ayakları çekilir, birbirlerine dokunamazlardı bile.

Etrafa göz attı, böyle üstünkörü baktı, hani kalan, kuruyan, başaklık bir şeyler var mıdır, diye. Pek bir şey bulamadı. Kartlaşmış birkaç lahana yaprağı kopardı. Elma ağaçlarının altına doğru yürüdü. Yarı çürümüş yarı sararmış çürümeye yüz tutmuş birkaç elmayı da tabak gibi kıvırdığı lahana yapraklarının içine koydu. Elmo ormana doğru baktı, biraz daldı, uzunca baktı. Uzaklardan karga sesleri gelmeye başladı, kargalar birbirlerini gırtlaklarcasına Elmo’ya doğru yaklaştı, çığlık ormandan taştı. Kargalar ormanı bitirdikten sonra Elmo’nun tarlasına inmeye başladı. Binlerce belki on binlerce karga tarlaya kondu, kahverengi toprağın üstüne siyah siyah benekler yapıştı. Elmo, kargaları izledi biraz. Toprağı gagalayanlar, otu çalıyı tırtıklayanlar, sağı solu karıştıranlar, hepsi ama hepsi bir gayretle, bir telaşla bir şeylerin peşinde gibiydi. Elmo eve dönmeye karar verdi, etrafına bakındı, yüzünü hafif bayıra doğru çevirdi, yürümeye başladı. Kargalar Elmo yürüdükçe yavaş yavaş havalandılar. Elindeki lahana yapraklarını ve elmaları kargalara bırakayım, dedi, sonra vazgeçti. Bayırın yarısına gelince topraktan birazı dışarıya fırlamış bir patates gördü Elmo. Eğildi patatesi çıkardı, sonra toprağı biraz daha eşeledi, bir patates daha, bir tane daha, bir tane daha. Bir agosu unutmuşuz, burada kalmış, belki de kargalar çıkardı, tabi ki kargalar çıkardı, bu kadar zamandır dolaşıyorum, bu agosun burada olduğunu görmeme ihtimalim var mı, bunu kargalar buldu, diye geçirdi içinden Elmo. Patateslerin hepsini çıkardı topraktan. Kazağının altını kaldırdı, dişleriyle tuttu, bir kanguru gibi karnının üstüne cep yaptı, patatesleri, elmaları, lahanaları koydu, dişleriyle tuttuğu kazağını bir eliyle çenesinin altına kadar kaldırdı. Elmo lahanaları bırakmaya karar verdi, lahanaları götürmeyeyim, zaten kartlaşmışlar, onlar kalsın, dedi. Lahanaları toprağın üstüne serpiştirdi, lahanalar bir sonraki karga sürüsüne kaldı.

Elmo evin önüne gelince yamacın öteki tarafından, yol tarafın homurtularla geçen tankları gördü. Patatesleri, elmaları kapının önündeki ayakkabılığın üstüne bıraktı, yolun olduğu tarafa doğru yöneldi. Onlarca tank Elmo’nun evinin altından geçen yolda sıralanmışlar ağır ağır gıcırtılarla, boğuk motor sesleriyle yol alıyorlardı. Elmo tanklara baktı, sonra döndü evine baktı. Lia, perdeyi aralamış, Elmo’nun kendisine bakarken gülmemesine sebep olan şeyi anlamaya çalıştı. Elmo da Lia’yı anladı,  gülümsemeye çalıştı, parmaklarını dudaklarına götürdü, parmaklarını öptü ve iki dakika sonra yanına gideceği hamile karısına doğru öptüğü parmaklarını uzaktan uzattı…

YORUMLAR 4
  • Selahattin Çetin 3 yıl önce Şikayet Et
    Sizde romancı kumaşı var anladığım kadarıyla.
    Cevapla
  • CUMBABA 3 yıl önce Şikayet Et
    Devamını bekleriz
    Cevapla
  • Leylagunkaya 3 yıl önce Şikayet Et
    İyi bir yazarsınız, devam edin.
    Cevapla
  • yola aşık yolcu 3 yıl önce Şikayet Et
    Devamını sabırsızlıkla bekleyeceğim, kaleminize ,bileğinize ,dimağınıza ve yüreğinize kuvvet dilerim..
    Cevapla