Faruk Aksoy
Faruk Aksoy
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Bu yazıya inanmayın…

GİRİŞ 22.04.2022 GÜNCELLEME 25.04.2022 YAZARLAR

En son ne zaman yalan söylediniz, hatırlıyor musunuz?

Küçük, büyük, pembe, mor ya da yeşil, bilemiyorum, yalan sizde hangi renkse, hangi tonu karşılıyorsa artık.

En son ne zaman yalan söyleyerek mutlu oldunuz ya da olmadınız, bunu hatırlıyor musunuz?

Burası bir mahkeme salonu değil elbet, bir sorgu seansında değiliz.

Zaten böyle bir şey sorulur mu, bilemiyorum, fakat her şeyin ve herkesin dışında bir yüzleşmeye ihtiyacınız yok mu?

Benim var…

En azından benim var, diyeyim de buluttan bir cesaret yayılsın ortalığa.

Üzgünüm, gerçekten çok üzgünüm ama kabul etmesek de hepimiz birer yalancıyız.

Ya geçmişin, ya geleceğin yalancısı…

Olmuşu yok saymayı, olacağı var saymakla kundaklamaya çalışıyoruz, iki zaman arasında yaktığımız sigaranın dumanını karşımızdakinin yüzüne baka baka bir geçmişe, bir geleceğe üflüyoruz.

Umuyoruz ki duman sarartmasın taze yeşili, dumandan bir halka oluşmasın, sır faş olmasın.

Ama oluyor…

Oyuncaklara inanırım ben, çok dürüst şeylerdir oyuncaklar; fakat çocuklar içindir bu.

Belki de kendi oyuncağımı kendim yaparak büyüdüğümden böyle düşünüyorumdur.

Çamurdan, ahşaptan arabalar yaptım, biz yaptık, bütün çocuklar yaptık, ellerimizi kille, toprakla yıkayan bütün çocuklar çamurdan oyuncaklar yaptık.

Sarı çamurdan traktörler, taksiler, kamyonlar yapıp sonra onları güneşte kurutup oynadık, sonra da o oyuncaklara ne olduğunu merak etmedik, bir kenarda ufalanıp gittiler, biz büyüdük ve unuttuk onları.

Onların hiçbiri gerçek değildi…

Zaman değişince gerçek değişti, biz de kendi kendimizi kandırdığımızı anladık böylece.

Artık bunun değişmez bir yazgı olduğunu kabul ediyorum, yalan herkes için olmasa da itiraf edecek cesareti olan insanın kaderidir, diyorum.

Yalan, kökleşmeye, sabitleşmeye karar verilmemiş esnekliktir, diyorum.

Yer değiştirme ihtimalini saklı tutma, uçarken konma, konarken düşme halini örtme çabasıdır, diyorum.

Yalan, insan ruhuna köprüler kuran, tüneller açan, barajlarında biriken kirli suyun temizlenmesine fırsat veren büyük bir mühendislik başarısıdır, diyorum.

Ruh bilimcilerin bu konuda ne dediğini bilmiyorum, ilgimi de çekmiyor zaten.

Gündelik hayatın içinde yaşadığım şeyler bana yetiyor, ciltler dolusu araştırmalardan daha çok aydınlatıcı olabiliyor bazen.

Bence…

İnsan mutlu oluyorsa, gerekçesini kendine izah edebiliyorsa, bir yaşama hevesi devşiriyorsa şu yalan dünyadan,  yalan söylemelidir.

Doğrusu yapacak fazla bir şeyi de yoktur zaten.

Daha içe, içeriye girmek, neyin neden olduğuna bakmak lazım.

Yaşamak, tatlı hazlar veren acı bir yolculuk, hepsi bu, bu kadar işte…Onun için takıla takıla yürüyoruz, düşe kalka, sürtüne sürtüne…

Gövdemiz soyuluyor, derimiz kanıyor, tırnaklarımız sökülüyor, gırtlağımızı gagalayan bir kuş ensemize yuva yapıyor.

Ne bileyim ya…

Hiçbir şey bizden yana değilmiş gibi geliyor, bari kendi kendimizden yana olsaydık, diye de hayıflanıyor insan.

Artık inanmaya başlıyorsunuz ya, inanıyorsunuz ya...

Bu çamurdan yapılmış, güneşte kurutulmuş bahtı, taht edinmemeye söz veriyorsunuz ya...

Sonra ıslak bir mezar kazılıyor ya…

Dünyadan gittiğine inandığınız bir gövdeyi maalesef yine dünyaya gömüyorsunuz ya…

Hani kolunuzu kanadınızı indiriyorsunuz ya…

Bir yalana hak veriyorsunuz ya…

Bence iyi ediyorsunuz.

Gövdesi olmayan yetim bir ruhu sevindiriyorsunuz…

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL