Faruk Aksoy
Faruk Aksoy
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Halit Çavuş öldü…

GİRİŞ 06.05.2022 GÜNCELLEME 07.05.2022 YAZARLAR

Lozan Mübadelesinden sonra Anadolu’daki Rumlar ve Batı Trakya’daki Türkler karşılıklı olarak yer değiştirdiler, anavatanlarına döndüler. Anavatan, diyorum, çünkü hangi coğrafyanın kime vatan, hatta “anavatan” olduğuna Lozan’da karar verildi, Ege’nin karşısı mavi, bu tarafı kırmızı denildi.

Benim nüfusta kayıtlı olduğum Sakarya/Karasu/Paralı Köyü de eski bir Rum köyüdür.

Bizden önceki hemşerilerimiz o toprakları ekmişler biçmişler, değirmen yapıp un öğütmüşler, koyunlardan, keçilerden, ineklerden süt sağmışlar, yün eğirmişler, kiliselerinde aryalar söylemişler, Tanrı’ya dua etmişler, aşık olup çimenlere uzanmışlar, dere içlerini kahkahalarıyla şenlendirmişler.

Hepsine selam olsun…

Dedim ya savaş bitmiş, topraklar pay edilmiş, herkes obasına, yuvasına çekilmiş, bizim Rumlar Yunanistan’a dönmüş, yerleşim planı çerçevesinde Batı Trakya’dan gelen bir grup muhacire de bizim köy gösterilmiş, buraya yerleşin, burada oturun, denilmiş.

İstememişler…

Bizler “ova tarımı” yapıyoruz, buğday ekiyoruz, mısır ekiyoruz, bize düz ve sulak ovalar lazım, burası ormanların arasında bir yer, bizim için uygun değil, demişler.

Haklılar tabi…

Devrin yetkilileri, o zaman sizi Sakarya Nehri’nin kenarına yerleştirelim, orası istediğiniz gibi bir yer, ova tarımı yaparsınız, diyerek sorunu çözmüşler.

Şimdi bugün Sakarya’dan kuzeye doğru giderken geçtiğiniz Söğütlü, Batı Trakya’dan gelen o muhacirlerin kurduğu bir ilçedir.

Dönelim bize, bizim hikayemize…

Bunlar olurken, tarih herkesin arkına rızkı kadar su akıtırken, Yemen’de ve Sarıkamış’ta kayıtlı olarak “otuz neferini” kaybetmiş bir halkın yaşlıları, çocukları, kadınları düşmüşler yollara, Ardeşen’den, Hemşin’den batıya doğru günlerce, aylarca süren yolculukların ardından dağılmışlar Anadolu’ya.

Bizim kol Sakarya’ya gelmiş, önce Derviş Muhammet gelmiş…

Bu Derviş Muhammet dedemin amcasının oğlu, esir düşmüş Ruslara, Sibirya’da kalmış, sonra o kamptan kaçmış, Türkmen köylerinde saklanmış, bir yıl yol yürümüş Kars’a ulaşmış, ben kendisini gördüm, çocuktum, amcamlarla, babamlarla,  yani yeğenleriyle camiye giderdi, onlara hikayeler anlatırdı, yanlış hatırlamıyorsam bu hikayelerin bir kısmı da teybe kaydedilmişti, sanırım büyük pişmanlıkları vardı,  çok namaz kılardı, çok ağlardı, arılarla uğraşırdı, balcıydı,  böyle bir adamdı.

Bizimkilerin göç yolunu Muhammet dede açmış, onunla birlikte benim dedem Dervişoğlu Ahmet de gelmiş ve…

Ve Rumların boşalttığı, muhacirlerin beğenmediği o köye, daha sonra adını Paralı olarak koydukları şu andaki köyümüze yerleşmiş.

Dedemin dört oğlu bir kızı olmuş, erken vefat etmiş, en küçükleri de babam…

Babam iki, iki buçuk yaşındaymış babası öldüğünde, hiç tanımıyor babasını, beş yetim çocuk ve babaannem kalakalmışlar öylece, yanlarında onlara kol kanat geren bir tek Derviş Muhammet…

Ömrünün son vakitlerinde bile cebinden çıkarıp herkese gösterdiği çakısıyla Sibirya buzullarını parçalayan, bir kıt’ayı ortadan ikiye ayıran, canlı neslinin yaşamadığı dağları yalınayak aşıp ocağına ulaşan bir Derviş Muhammet…Hepsi bu, bu kadar işte…

Ya çok hüzünlendim, çok ağlıyorum şimdi, yazıyorum ama bana sorun nasıl yazıyorum, gözlerimden boncuk boncuk yaşlar akıyor.

Böyleyim işte, o heybetli insanların doğurduğu bir asabiyetim ben, olmuyor eğilemiyorum dünyanın önünde, Ahmet’ten, Muhammet’ten, İbrahim’den, Musa’dan, Halit’ten, Ömer’e bir iz var alnımda, dudağımı patlatan, belimi bıçaklayan, dizlerimi kurutan, göğsümü parçalayan bir kalın kaburga…

İki kişi kalmışlardı, dedemin son iki yetimiydi onlar…

Halit Çavuş öldü…

Önce bir şey anlamadım, uzun zamandır inzivaya çekilmişti, kimseyle görüşmüyordu, Halit Çavuş ölünce ne olurdu mesela, ne eksilirdi, bunu kavrayamadım ilk önce, taze yaprakların süslediğini muazzam bir bahar günü amcamın mezarına toprak attım, biraz ağladım ama tam olarak ne olduğunu anlayamadım.

Şimdi anlıyorum…

Kendimi tutamıyorum, çok ağlıyorum, o delikanlı kumaşını, o adamlığını hiç kirletmeden asil bir sessizlik olarak taşıyan amcamın yokluğunu şimdi anlıyorum.

Ne çok şey hatırlıyorum ki ağlıyorum, ağlıyorum…

Köyün suyunu getiren mühendisin adını alnıma yapıştıran, bana Faruk, diyen…

Daha yedi yaşında bir çocukken elimden tutup yağlı güreş meydanlarını dolaştıran, beni Kırkpınar sevdalısı yapan…

Şımarıklık iyi bir şey değil, delikanlı ol, diyen…

İnsan soyuna sülalesine, gelmişine geçmişine laf söyletmez, dedikten sonra saatlerce susan…

Önemli olan can sağlığı, soğan ekmek ye ama hakkın olanı ye, diyen…

Bir de…

Bu alemde hiç kimse Derviş İbrahim’e yan bakamazdı, deden gerçek bir kraldı ama ben hak ettiğinde onu da tokatladım, derken alaycı alaycı gülen güzel amcam Halit Çavuş öldü.

Tertemiz bir vakitte, tertemiz bir ölümle, tertemiz gözyaşları bıraktı bana.

Halit Çavuş öldü…

Bunlar yukarıdan aşağıya yetim, aşağıdan yukarıya zengin insanlardı, babaları yoktu ama evlatları çoktu.

Şimdi bir babam kaldı, o yetimlerin sonuncusu bir babam, sonra sıra bende, hazırım.

Yaşadıkça, insanları tanıdıkça, seni daha iyi anlıyorum amca.

Dediğin gibi, acıksak da ağzımızda kürdan olacak, kimseye belli etmeyeceğiz amca.

Uzun, upuzun bir Fatiha okuyorum sana, önünde saygıyla, hürmetle eğiliyorum amca.

Bana koyduğun ad gibi, ayıra ayıra…Doğruyla yanlışı, haklıyla haksızı ayıra ayıra, böyle devam edeceğim amca…

Ruhun şad, mekanın cennet olsun amca…

YORUMLAR 6 TÜMÜ
  • İbrahim asik 3 yıl önce Şikayet Et
    Dedenin hayatı artık yazılı belgeye döndü torunların torunları okusun cok sagolasin pasam ellerine saglik
    Cevapla
  • Hasan aksoy 3 yıl önce Şikayet Et
    Teşekkür Faruk kardeşim
    Cevapla
  • .... 3 yıl önce Şikayet Et
    Allah rahmet etsin mekanı cennet olsun inşallah.
    Cevapla
  • Ahmet sarman 3 yıl önce Şikayet Et
    Faruk bey sizinle kısa da olsa konuşmak isterim tel de sizi seviyor ve dua ediyoru..
    Cevapla
  • Ali BOZKURT 3 yıl önce Şikayet Et
    Kabri nur ruhu şad mekanı cennet olsun...
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle