Atatürk silah arkadaşlarını topladı ve
Türk siyaseti son yıllarda hiç olmadığı kadar darbe tartışmaları içinde yaşıyor. Hangi noktaya baksanız asker-siyaset ilişkisi üzerine bir tartışma görüyorsunuz.
Olası bir darbe tehdidi konusunda siyasetin gerilim yaşaması makul müdür? Ya da askerin attığı her adımı siyasi müdahale olarak mı görmek doğrudur? Bu iki sorunun doğru cevabı da herhalde geçmişin reflekslerinden beslenecektir.
Genç Osman’ı bir sabah darağacında sallandıran Yeniçeriler, halkın belleğinde uzun yıllar derin izler bırakacak asker-siyaset ilişkisinin de fitilini ateşlemiş oldu. Osmanlı darbeleri şehzadelerin değişimiyle sonuçlanıyordu. Ancak buna rağmen her padişah değişimi sonrasında başta ekonomi olmak üzere; devlet idaresinde kısa sürelide olsa “bir gerilim dönemine neden oluyordu.
Osmanlı’nın kudretli padişahı arasında sayılan Sultan II. Hamid, “Ya askerlik hizmetinde görev yapın, ya da devlet idaresinde. İki elbiseden birini tercih edin” diyemedi.
Bunun elbette bazı sebepleri de vardı. Bir defa Osmanlı darbecileri padişahı indiriyor ama yerine geçen padişah yine Osmanlı ailesinden birisi oluyordu. Bazı darbecilerin “padişahlık hayalleri kurduğu” vakidir, lakin hiçbirisi bu hayaline kavuşamamıştır.
***
Yeni Türkiye Cumhuriyeti 1920’de kurulduğunda kurucularının büyük çoğunluğu ve tabiî ki lideri asker kökenliydi. Savaş ve işgal döneminin tabii sonucu olarak 9. Kolordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’da başlayan hareketin başına geçmişti. Yanı başındaki İsmet Paşa da, Kazım Karabekir de, Rauf Orbay da Tabiî ki yaverlerinin tümü de askerdi.
Dönem şartları asker-siyasetçi ayrımının değil, yurdu saran işgallerin tartışıldığı bir dönemdi. Ancak o yıllarda bile Yeni Meclis’in gündeme alıp tartıştığı bir askeri durum vardı. O da Mustafa Kemal Paşa’nın Koruma Müdürü olarak bilinen Topal Osman’ın Meclis’e geliş-gidişiyle ilgiliydi.
Şimdi bu tarihi olayı yeniden hatırlatmakta fayda görüyorum.
Yeni Meclis’te Anadolu’dan gelen kimi çete lideri, kimi halk önderi isimlerle asker kökenli ve halen askerlik hizmetinde bulunan isimler görev yapıyordu. Ancak yurdu saran işgallere rağmen Meclis’in “sivil idaresine” büyük saygı vardı ve hiç kimse belinde silahıyla Meclis kapısından içeri girmez, silahlar, kapıda bulunan görevlilere teslim edilirdi.
Düşünün Ordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa Meclise geliyor, kapıdaki görevliye silahını veriyor, İsmet paşa veriyor
İşte o günlerde bu kurala uymayan bir tek kişi vardı o da Mustafa Kemal Paşa’nın koruması, Giresunlu Topal Osman’dı. Osman belinde silahıyla Meclise gelir, localar arasından geçip, kuliste oturur, bazen de Meclis idari odalarında otururdu.
Bu durum her biri Anadolu’da silah tutan ama Meclis’te görev yürüten milletvekilleri arasında büyük bir tartışmaya neden oldu. “Topal Osman nasıl olur da Meclis’e girerken belindeki silahı kapıdaki görevliye bırakmazdı ”Vekillerin en büyük söylemiyse, “Burası irade-i milliyenin kuvvet bulduğu manevi merkezdir. Sivildir, nasıl olur da bir koruma müdürü bu makama saygı duymaz ”
Vekiller bu duruma o kadar büyük tepki gösterdi ki Mustafa Kemal Paşa tartışma büyümeden Topal Osman’ı uyarmak ve Meclise silahsız gelmesini, hatta Meclis’e girmesini bile engelledi.
***
Yeni Meclis’te yaşanan “asker-sivil” tartışmasının ilk gündemlerinden birisi böylece Topal Osman’ın durumu olmuştu. Ancak kendisi de bir asker olan Mustafa Kemal Atatürk’ün 1922’den sonra silah arkadaşlarını toplayarak yaptığı o meşhur konuşma bugün bile “asker-sivil” tartışmalarına cevap olacak niteliktedir.
Çok ilginçtir ama bugün siyasetin içinde görev alıp, askerin müdahalesini meşru gören ya da gayr-ı meşru görmeyen isimler varken savaş şartlarında kurulan yeni Meclis’te milletvekilleri askerin kararlarıyla Meclis’in kararları arasında kesin ve net bir çizgi çeker, Meclis’in kararını her zaman tüm kararın üzerinde görürdü.
Ancak Meclis’in bu üstünlüğünün çizgilerinde kesinlikle Mustafa Kemal Paşa’nın kararlı tutumunun etkisi vardı. Nitekim hem Türk ordusunda görev yapıp, hem de Meclis’te milletvekili olan silah arkadaşlarını bir akşam toplantıya davet edecektir ve o meşhur konuşmasını yapacaktır.
“Arkadaşlar, her biriniz Türk ordusundaki şanlı görevlerinizde büyük başarılara imza attınız. Yeni bir devletin kurulmasına öncülük ettiniz, şimdi asıl görev bu devleti kurum ve kuruluşlarıyla ilelebet yaşatmaktır. Bu nedenle bir tercih yapacaksınız; ya ordudaki görevinizde kalıp siyasi elbiselerinizi çıkartacaksınız, yahut siyaset elbisesini çıkartıp ordu’daki görevinizde kalacaksınız.”..
Bu tarihi konuşma askerin siyaset üzerindeki vesayet görüntüsünü de ortadan kaldırmayı amaçlayan bir kararı deklare ediyordu. Nitekim Kazım Karabekir Paşa dışında diğer silah arkadaşlarının tümü ordudaki görevlerinden istifa ederek milletvekilliği görevinde karar kıldılar. Sadece birisi, yani Kazım Karabekir Paşa siyaset elbisesini çıkartarak Türk ordusundaki görevine devam etti.
***
Atatürk’ün bu tarihi adımı siyasetinde askerinde kendi sınırları içinde ama devletin bekası için çalışma yapmaları gibi bir zemini sağlamak içindi. O halde “ordu göreve” diye pankart asıp bir de yakasına Atatürk rozeti takanlar acaba kime hizmet ettiğini sanıyor?
Hatırlatmak istedim, herkes bulunduğu alanda hizmet etsin, irade-i milliye her zaman en yüksek makam olsun
Fatih BAYHAN / Haber 7
bayhanfatih@mynet.com
-
kemal durgut 16 yıl önce Şikayet Etataturk'un karari. Butun devlet buyukleri atamizin huzuruna cikip yemin ediyorlar atam izindeyiz diye asker olsun sivil olsun takiyecilik yapiyorlar.ataturku iyi okusunlar ve izinden gitsinler,milleti kandirmasinlar.Beğen