Fatih Bayhan
Fatih Bayhan
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Tarihçileri konuşmaya davet ediyorum!

GİRİŞ 16.08.2009 GÜNCELLEME 16.08.2009 YAZARLAR

Ülke gündeminde “açılım” var; dün birisi Ankara’da, diğeri Adalar'da gündemi farklı olsa da iki toplantı yapıldı. Ankara’daki toplantıda STK temsilcileri ve İçişleri Bakanı vardı, Adalar’daki toplantı ise sayın  Başbakan’ın başkanlığında; cemaat vakıfları, bazı sivil toplum kuruluşları ve Adalar Vakfı ile gerçekleşti.

Devlet, atacağı “açılım” için herkesimi dinliyor, görüş alıyordu.

Henüz ortaya çıkmış bir çerçeve görünmüyor. Ancak gerek Doğu açılımı ve gerekse azınlık hakları konusunda kamuoyumuz öteden beridir öne çıkan bazı başlıkları biliyor.

O halde hükümetin siyasi riski göze alarak attığı “ezber bozan” tarzını parti tüzüğünde belirttiği “kırmızı çizgiler” çerçevesinde değerlendirirsek; “etnik, bölgesel ve dini milliyetçiliği” aşmadan oluşturacağı hareket alanı oldukça önem kazanmıştır.

***

Şunu kabul etmek gerekiyor ki; 2002’de oluşan siyasi irade ile Türkiye’nin koalisyon ve askeri idareler döneminde atılamayan, ertelenen, es geçilen bir çok sorun; konuşulmanın ötesinde çözüme kavuşturulmuştur.

1970’li yıllarda toplumsal kutuplaşmanın simgeleşen bir çok olayı, konusu ve ismiyle ilgili de çözümleyici adımlar bu dönemde atılmıştır.

Kişi hak ve hürriyetleri bağlamında bu adımlar sevindirici olmuştur.

Bu adımların “muhafazakar” bir parti iktidarında olması da ayrıca düşündürücüdür. Bu sosyal gerçek bir kez daha gösteriyor ki Türkiye’deki; toplumsal ilerleme, açılım, değişim hamleleri “muhafazakar” olarak kendini tanımlayan siyaset eliyle yapılmıştır.

Aksi takdirde Nazım Hikmet’in vatandaşlığa kabulünü hangi “sol” iktidar bu kadar sessiz, tepkisiz gerçekleştirebilir miydi?

Ben şahsen bu “sessizliği” sadece siyasete olan güvenle değil, Türk toplumunun yaşadığı değişim ve olgunlaşmayla da izah ediyorum.

O halde 30 yılı aşan bir süredir ötelenen, 1980 askeri döneminin oluşturduğu sosyal boşluğu gerekçe göstererek baş gösteren teröründe bu değişim döneminde sona erdirilmeye çalışılmasına şaşırmak gerekiyor.

***

Altı çizilmesi gereken bir başka nokta ise; Devlet dediğimiz mekanizmanın devirler ve dönemlerce geçirdiği değişimdir. “kral devlet” anlayışından, “modern devlet” anlayışına geçeli çok uzun olmadı. Kral devlet; bir kişiye ait kin, nefret, sevgi, husumet gibi insani vasıfların devlet eliyle temerküz etmesiyle sonuçlanıyordu. Kral, her ne kadar bir kanun, nizam olduğu varsayılsa da; “asıl kanun”du.

Demokrasi anlayışıyla baş gösteren seçim sistemi, sadece halkın varsıl gücünü artırmadı. Bilakis “devlet aygıtı”nın da elini güçlendirdi.

19. yüzyıl, devletin sosyal güvenlik görevini öne çıkartıyordu. Savaş yüzyılı olmasının bunda payı vardır. 20. Yüzyıl, devletin güvenlikle beraber; sosyal, kültürel, ekonomik bir görevler de yükledi. Kişi hakları yerine; ticaret hukukuyla; alacaklı, borçlu hakları.

Davalı durumda; Davacı, davalı hakları oluştu. Evet, uluslararası ilişkiler, devletlerarası ilişkiler de gelişti. Doğru, bireysel hak konusunda 20. yüzyıl, 18 ve 19. yüzyıla göre birkaç gömlek yukarıdaydı. Ancak bugün geldiğimiz noktadan bakarsak dil, kültür, gelenek, yöresel farklılıklar bu denli önemli bir yer edinmiyordu.

***

Tarım ve din toplumlarında modern anlamda devlet yoktu. Egemenlik kralın, hükümdarın, dini liderindi. Avrupa ve Amerika devrimleriyle mutlakıyetten meşrutiyete ve cumhuriyete yönelen devlet gücünü toplumsal sözleşmeye dayandırdı. Hukukiliği kabul ederek, bağımsız yargının denetimine izin verdi, meclis iradesini halkın iradesiyle bütünleştirdi. Kutsaldan bireye, vesayetçilikten özerkliğe, merkeziyetçilikten adem-i merkeziyetçiliğe, devletçilikten piyasacılığa, ırkçılıktan çoğulculuğa, gizlilikten şeffaflığa doğru gelişti.

Ve devlet; Faşizmde herşeydi, Anarşizmde hiçbir şey, Sosyalizmde geçici şey, Demokraside bir şey. Demokratik devlet keyfi yasa yapamadı, bozamadı. Muhalefet, iktidar karşısında onun tek güç olmasını önledi. Basın ve sivil toplum egemenliğin kaynağının her zaman halka dayanması için çalıştı.*

Bugün artık devlet, bireysel tüm haklarıyla vatandaşını ayrım yapmaksızın kuşatan bir sistemin adına dönüştü.

***

Bu tanımlamalardan sonra esas vurgulamak istediğim noktaya gelelim. Efendim, Selçuklu, Osmanlı gibi köklü bir devlet geleneğinden geldiğimize göre bugün atılan “açılım” adımları konusunda ben asıl tarihçilerin konuşması gerektiğine inananlardanım.

Bugün yaşadıklarımızın Osmanlı’nın Islahat ve Tanzimat dönemine ziyadesiyle benzediğini düşünüyorum.
Bu fermanlarla, Avrupa’nın Osmanlı iç işlerine karışması önlenmek isteniyordu. Azınlıklara haklar verildi, her fermandan sonra Osmanlı’da sancılar bitmek yerine “Osmancılık" akımının doğmasına yol açmıştı.

Bugün “Kürt sorunu”na çözüm bulurken “Türk sorunu” çıkmasın endişesinin kaynağında bu sosyal gerçek vardır. Ancak tartışmanın bir diğer ucunda MHP’nin olması bu yüzden şaşırtıcı sayılmamalıdır.

Evet, ezberleri bozalım. Ama tarihten alınacak derslerle... Ak Parti’de oluşan “ezberleri bozalım” “siyasi” iradesinin “ders” almak konusunda her kesimi dinleme gayretini bu yüzden önemsiyorum. Ve herkes nasıl konuşuyorsa tarihçilerinde bu konuda bir fikir irad etmelerini bekliyorum.

“Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi tarih…” diyor Mehmet Akif…


Fatih BAYHAN / Haber 7
bayhanfatih@mynet.com
 

 

YORUMLAR 7 TÜMÜ
  • M.Borahan Bilen 16 yıl önce Şikayet Et
    garanti var mı?. peki tarihçiler nereden çağırılacak.devlet ünüversitelrerinden gelipte hükümetin siyasetine karşı tez geliştirseler hemen sürülürler.Bakın Halaçoğlunun ayagını iktidar nasıl kaydırdı..
    Cevapla
  • Serhat AKINCI 16 yıl önce Şikayet Et
    Tanzimat ve Islahat. Bir kere Tanzimat ve Islahat fermanlarının her ikisi de dışarıdan baskıyla hazırlanmış olup; Devlet i Aliyye'nin çküşüne zemin hazırlamıştır.Belli ki yazarımız tarih bilmiyor.Biliyorsa da yanlış biliyor..Hiç Islahat fermanından sonra İstanbul sokaklarında ''bundan sonra gavurlara gavur denilmeyecek'' diye tellalların bağırtıldığını hiç biliyor mu? Biliyorsa bu fermanların ihtiyaçtan değil dış güçlere şirin gözükmek için yapıldığını anlayabiliyor mu?
    Cevapla
  • serdar dişli 16 yıl önce Şikayet Et
    yazarcık. gerçekten seni izlerken gülüyorum artık... kendini ne zannediyosun... kime özenti içerisindesin. senin gibi bir ahmet hakan vardı... onunda şimdi ne olduğunu biliyosun... yakında senide farkederler...
    Cevapla
  • satanist KesenMücahitKedi 16 yıl önce Şikayet Et
    yazar. ben de seni susmaya ve bir daha yazmamaya davet ediyorum
    Cevapla
  • komandara 16 yıl önce Şikayet Et
    Sevgili Yazar... Osmanli zamaninda azinliklar icin yapilan Islahat ve Tanzimat fermanlarindan söz etmissiniz...Ancak sunu bilseydiniz sanirim su andaki durum ile o zaman yapilanlarin hic bir benzerligi olmadigini anlardiniz...Müslüman bir devlette azinliklar gayri müslim olan vatandaslardir..Kürtlerin azinlik olmasi söz konusu olamaz..Simdi birileri der efendim laik devletimiz var..Devletin laik olabilir ama halk laik degil müslümandir...
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle