Fatih Bayhan
Fatih Bayhan
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Reklamlar bizi nereye götürür?

GİRİŞ 15.04.2010 GÜNCELLEME 15.04.2010 YAZARLAR

Sanırım tam olarak şöyleydi; “Eğer suyunuzu rahat içebiliyorsanız gelişmemiş, sanayisi zayıf bir ülkesiniz. Yok, suyu arıtmayla içiyorsanız gelişmiş bir ülke olarak adlandırılıyorsunuz”…  

Doğal olanın sanayide gerilik anlamına gelmesi pek ayıpsanacak bir durum değil. Hele insanların yeniden naturel ve organik gıdaya yöneldiği bir dönemde bilakis zenginlik olarak algılanıyor.  

Sanayi devriminden sonra Avrupa ve Asya’da başlayan işçi hareketleri sadece “emek” ve “hak”  kavramını öncelemiyor, bunu beraberinde “yaşama hakkı” izliyordu. Tarım dönemini geride bıraktığına inanan, ancak gıdanın en temel ihtiyaç olduğunu fark ettiğinde tarımı sanayiyle buluşturan Avrupa, sadece toprağı değil, insanların yaşama dair tercihlerini de büyük oranda değiştirmişti.

***

2000’li yılların bilişim teknolojileri bakımından bir devrim yaşattığı su götürmez bir gerçek. Ancak 2010 yılına gelindiğinde bu devrimin insanlar üzerinde tarım ve sanayi devriminden sonra yaşanan travmadan daha büyük bir travmaya neden olduğu görülüyor.

Evet, insanlar artık “amansız hastalık”lardan toplu ölümler yaşamıyor, tifo, verem gibi salgın hastalıklarla baş edileli çok oldu. Ancak modern insan obezitenin oluşturduğu sağlıksız bünye ve elektro manyetikanın yaydığı dalgaların etkisiyle de “kanser” gibi bir hastalığın pençesinde savaş veriyor.  

İnternetle birlikte artık hayatımızın vazgeçilmezi haline gelen bilgisayarların ve iletişim imkanları dolayısıyla cep telefonsuz bir hayatı artık düşünülmez kılan bir gerçekle yüz yüzeyiz.  

Her geçen gün artan iletişim imkanları bize hayatı kolaylaştırırken, aslında hayatımızı da aynı oranda sağlıksızlaştırıyor.  

*** 

Artık bir gerçeği daha kabul etmemiz gerekiyor. O da şu ki; bireysel iletişim imkanları kolaylaştıkça toplumsal iletişim zayıflıyor, modern insan gittikçe daha bencil, daha egoist ve bireysel bir şekle giriyor. Bunu insanlığın geleceği açısından bir “sosyal tehdit” gibi algılamak gerektiğini düşünüyorum. 

Teknolojinin hayatımıza kazandırdıklarıyla, hayatımızdan götürdüklerini artık konuşmanın vakti geldi. Size bir Anadolu çiftçisinden bahsetmeliyim. Tarlasından yetiştirdiği ürünle hayatını geçindiren bu çiftçiye bir gün bir iletişim şirketinden eli çantalı adamlar gelir ve ona şöyle bir teklif götürürler: “Arazine verici koyacağız, sana aylık olarakta 15 bin dolar ödeme yapacağız. Kabul edermisin… 

”Çiftçi Bey Amca hesabı bilmez olur mu, ayda  15 bin dolar yılda 180 bin dolar eder. Bu rakam sadece bir yıl bile Çiftçinin kasasına girse tarlanın tümünden alacağı en az 10 yıllık ürün karına bedel. Siz olsanız ne yaparsınız? Çiftçide onu yapar, imzalar evrakları ve arazisine vericiler yerleştirilir. Çiftçi bey amca, olur “Vericilerin kiracısı Mehmet Bey” ve çiftçilik önce ünvandan silinir, sonra tarladan… 

*** 

Üretimi yok eden, ancak ekonomik karı  önceleyen bu hayat anlayışı çiftçinin tarlasını nasıl yok ettiyse bu iletişim “sapkınlığı” da dünyayı yok edecek.  

Son günlerdeki televizyon reklamlarına bu kadar dikkatli bakmasaydım bu yazıyı kaleme dökecek sancıyı  çekmezdim. Dikkatle bakınız, televizyon reklamlarının büyük orandaki müşterisi GSM operatörlerinden müteşekkil. Dünya televizyonlarında durum nedir bilmiyorum, ama incelemeye değer. Fakat ülkemizdeki durum şu, Turkcell, Vodafon, Avea ve Türk Telekom reklamları her yeri sarmış durumda. Her birinde ünlü komedyenler rol alıyor. Telekomda Cem Yılmaz, Turkcell’de Şahan Gökbakar, Vodafon’da Şafak Sezer ve Avea’da malum isimler… 

Sürekli “en ucuza bizden konuşursunuz”  üzerine kurgulu bir reklam söylemi…

Halkımız “konuşsun”… Öyle ya, “Çok okuyan mı, çok gezen mi, yoksa çok konuşan mı bilir?”…  

Söylem o kadar ileri gidiyor ki atasözlerimizdeki ruhu ve enerjiyi bile dönüştürme gayreti açıkça sırıtıyor.  

Peki bu kadar sık reklam sonuç  verir mi? Halkımız bu reklamlara prim verir mi?

Maalesef veriyor, küçük bir araştırma yaptım, ülkemizin montajda olsa sanayisinde üretim yapan ve binlerce insan çalıştıran şirketleri var mesela Sabancı, Koç, Vestel hemen ilk akla gelenlerden. Bu şirketlerin 2009 yılı açıklanan resmi net kar oranları şöyle seyrediyor:  

Sabancı  Holding 2009 net karı 1 milyar 258 milyon TL,

Koç  Holding 2009'da 1.4 milyar TL,

Vestel 2009 yılında 166,9 milyon lira net kâr elde ettiği açıklandı. 

Rakamlar yüksek geliyor, üretime katkıları ve ekonomik verilerdeki kıstas kabul edilen ürünlerine bakarsanız fena değil diyorsunuz. Dönüp devlet bankası olan Vakıfbank’a bakıyoruz, Vakıfbank`ın 2009 net karı 1,25 milyar TL. Peki hiç bu rakamları GSM Operatörlerinin aynı yıla ait net karlarıyla kıyaslama yaptınız  mı? Onu da verelim;

Turkcell, 2008 yılında 2,3 milyar TL konsolide net kar,

Gelirleri bakımından dünyanın en büyük şirketi Vodafone'un, 31 Mart 2009 itibariyle sona eren bir yılda net karının, yüzde 37 artarak 9,06 milyar sterlin (14 milyar dolar) olduğunu açıkladı. Şirketin bir önceki yıl net karı 6,6 milyar sterlindi. 

Şirketin aynı dönemde gelirleri ise sterlinin avro karşısında değerinin düşmesi ve gelişmekte olan ülkelerdeki büyümeden ötürü yüzde 16 artarak, 41 milyar sterlin oldu.

Vodafone gelirlerinin, Asya Pasifik ve Orta Doğu'da yüzde 32, Avrupa'da yüzde 14 ve Afrika ile orta Avrupa'da yüzde 11 olmak üzere bütün bölgelerde arttığını bildirdi.

Demek ki dünyanın diğer ülkelerinde de durum pek farklı değil… 

Rakamları uzatmak da mümkün. Şirketleri de. Ama halkımızı konuşturdukça “para kazananlar” bunu sadece burada bırakmıyor, biliyor musunuz kandil ve dini bayramlarda bir gecede çekilen mesaj neredeyse 80 milyonu aşıyor. Nüfusumuza oranlarsanız beşikteki bebek bile mesaj çekiyor… 

*** 

Kimsenin kazancında gözümüz yok tabii, ama kazancını halkı “çok konuşturmak” üzerine kurgulayanlara dikkat çekmek bizim görevimiz…

Unutmadan, ne demiş atalar “  söz gümüşse sükut altındır”… 
 

Fatih BAYHAN / Haber 7
bayhanfatih@mynet.com

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL