Muhafazakar estetik’e giriş!
Cumhurbaşkanlığı genel sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen tam da zamanında güzel bir tartışma başlattı. Tartışmayı yine bazı medya tersten okuma gayretine girmeye kalkışsa da İsen’in tarzı ve sözlerini yaslandırdığı ritüel onun “dar alan”a hapsedilmesine engel oldu.
Zaman Gazetesinden Nuriye Akman yine o çetrefilli sorularıyla bu özel konu için sayın İsen’le söyleşi yapmış, sorularda, cevaplarda gayet iyi ve etkileyici. Ama benim için en önemlisi sayın İsen’in sözlerinin bu söyleşiyle kazandığı derinlik. Hal böyle olunca bize de bu tartışmada, belkide bu değerli katkıya bir nebze olsun katkıyla karşılık vermek düştü.
Önce tartışmaya neden olan sözü hatırlayalım…
Diyor ki Sayın Prof. İsen, "Muhafazakar kesimin nasıl bir demokrasi anlayışı varsa muhafazakar estetik ve muhafazakar sanat normlarını ve yapısını oluşturmak gibi bir yükümlülük içindeyiz"… Sözün aslında eğilip bükülecek bir tarafı yok. Biraz eleştiri, özeleştiri birazda durum tespiti var. Ama iktidarda “muhafazakar demokrat” kimliğini öne çıkartan bir siyasi parti olunca bu sözler ülkedeki siyasi atmosferin bir parçası gibi algılatılmak istendi. İsen'i eleştirenler "sanatı devlet eliyle muhafazakarlaştırma projesi" üretmekle suçladılar ama, bu sözler sanatın devlet eliyle muhafazakarlaştırılmasını değil, sosyolojik ve siyasal fotoğrafın kültürel alanla ilişkisi üzerine yapılmış önemli bir uyarıydı.
Sayın İsen’in tespiti olarak baktığımız bu özeleştiri, estetik ve sanatla “muhafazakar toplumun” ilişkisini bir kez daha masaya yatırıyor.
Estetik ve sanat kavramı yan yana gelince camianın önemli ismi Mehmet Şevket Eygi’yi anmamak olmaz. Eygi, yıllardır hiç bıkıp usanmadan müslümanların giyim ve yaşayış tarzından, söz ve hitaplarına, ev ve sosyal hayatına kadar bir bütün olarak sert, ama yol gösterici eleştirilerde bulunan bir isim. Camia, başörtü meselesini ilk kez onun yazılarıyla bir “estetik biçim” olarak algılamaya başlamıştır.
Sayın İsen gibi bir ismin Eygi ile bu noktada buluşmaları da önemlidir ve sonuçları bakımından da etkilidir.
Ancak en çarpıcı tespit şu cümlede vücut buluyor…; “Muhafazakar camianın sanat ve estetikle ilişkisi, ekonomik kalkınmışlıklarıyla paralel gitmiyor…”
Bu tespit muhafazakar camianın yaşadığı kültürel geriliğin, yahut “köy” anlayışının bir ürünü.Bu anlamda bakarsanız, iş ve sosyal statü olarak “şehirleşen” insanımız, kültür ve medeniyet düzeyini yukarıya çıkartamamıştır. Bu yüzden lüks semtlerde oturmaya başlasa da, evin içinde sürdürmeye çalıştığı hayat tarzı “şehirleşememiş”, bu onun söz ve giyimiyle de paralel gitmiş.
Estetik, güzel üstünde düşünme sanatı... güzel olanı aramak, duyumsamak şeklinde açıklanıyor.
Peki Muhafazakar camia Maslow'un ihtiyaç teorisine göre henüz sanatı, estetiği arayacak düzeyde mi değil?
Bunu biraz daha derinden irdelemek gerektiğine inanıyorum.
Toptancı yahut kithc yaklaşımlar meselenin net bir biçimde izahını mümkün kılmaz. Genel olarak bakarsak Türkiye, toplum olarak Maslow’un ihtiyaç teorisine göre yeni yeni bir sınıf atlamıştır. Yani toplumun geneli bakımından da farklı bir durum olmadığını düşünenlerdenim.
Ama özelde; bir kültür ve medeniyet iddiasında olan insanların ekonomik refahlarıyla inanç ve medeniyet anlayışlarını hayatlarının her yanına yansıtma biçiminin paralel gitmesi gerektiğine inanıyorum. Tabiî ki bunun duvara değerli bir tablo asmakla, yahut el dokuma halıyı evin girişine sermekle basite indirgenmeyecek kadar önemli bir tavır olduğunu düşünüyorum.
Evet, şu ana dek “değişim” hayat tarzının “kullanılan eşyalar” kısmına yansımış; ev, araba, gömlek, kravat değişmiş ancak bu bir medeniyet anlayışının derin izlerinden yoksun bir görüntü vermiştir.
Bu görüntüyü Maslow’un ihtiyaç teorisi özetliyor.
Henüz muhafazakar camia bir üst sıralamaya geçememiştir. Geçmesi gerektiğini ifade etmek başka şey, zaten Sayın İsen’in eleştirisi de bu yönde. Buna katılmamak imkansız.
Bugüne dek siyasette bir tarz ve üslup geliştiren muhafazakar anlayış, siyasette başarılı olmuş, ancak medeniyet dilini hayatın diğer alanlarına yansıtamamıştır. Bunun dönemsel üslup ve ihtiyaçlarla bağlantılı olduğunu ifade etmekte yanlış olmaz.
Geçtiğimiz dönem muhafazakar camia “mücahitler” yetiştirmeyi amaç edinmişti. Dolayısıyla “en iyi konuşan hatip/hatibe”, “en çok fedakarlık yapan, çalışan ferd” önem kazanmış ve gerçekten camia bu alanda bir çok önemli isimler çıkartmıştır.
Aynı dönemde güçlü bir ressam, başarılı bir tiyatrocu, yahut sinema oyuncusu, dünyaca kabul edilmiş başarılı bir roman yazarı veya yönetmen çıkartamamıştır. Bu hem siyasal ve sosyal hedefler bakımından hemde ekonomik gerçeklikler bakımından öncelikleri değildi.
Bugün artık bu eksiklikler konuşulmaya başlandıysa bunun ihtiyaç olmasındandır. O halde yine Maslow’a gelip, “şimdi bu bir ihtiyaçtır” demenin vakti.
Sayın İsen, iyiki bu tartışmayı başlatarak camiaya “sınıf” atlaması yönünde ciddi bir yol göstermiştir.
Fatih Bayhan – haber7
-
kamil hisarlı 13 yıl önce Şikayet EtMarifet, ittifak, SANAT. Bize lazım olan bu üç ana başlıktan özellikle sanat konusunda zayıf olduğumuz kanaatindeyim. fakat <sıkıntı sefahatin muallimidir> kaidesi fehvasınca sıkıntıdan mülhem, sefahate kayan sanatın bizde de gelişmesi beklenilmemelidir. bizdeki sanat çıkış noktası ve hizmet ettiği maksat yönünden farklı olmalıdır (bu farkın farklıyız diye bağırması gerekmez zaten bu sanatın metodu olamaz, sanata yakışan bir üslupla bu fark kendini göstermelidir. bu fark küçük ekleme, çıkarma ve değiştirme gibi ustaca müdahaleler ile de olabilir.) bazı araçlarda benzerlik olması elbette mümkündür. fakat henüz ne araç ne de amaç noktasında sanatta yeterli yol alabilmiş değiliz. bu konuda yapılacak çok iş var, ehil ve deha insanlara ihtiyaç var.Beğen
-
faran 13 yıl önce Şikayet Etgeçiş dönemi için. ...biraz da egemenlere,halkın avamına,geneline yumuşak ,şirin görünmek için kullanılan bir kavram olan muhafazakar demokratlık yarın öbür gün 'homojen bir müslüman siyaset anlayışının' kaçanılmaz olarak gündeme geleceği zaman yüzünüzü kızartmasın,şimdiden ayarlı kullanalım kavramları,ülkenin yarınları bugünler gibi olmayacaktır...!Beğen
-
faran 13 yıl önce Şikayet Etmuhafazakar demokrasi. nesebi gayri sahih bir türedidir! yumurtasız omlet gibi bişeydir,garabettir! avrupa bile demokrasiyi bir geçiş/arayış olarak tanımlarken kraldan fazla hamaset yapmanız akla yüktür..ha,muhafazakardan kast müslüman zihin değilse ona bişey demem ama gayrisi Allah a iftira olur!çok ciddiyim.Beğen