28 Şubatın gurbetçilere iyiliği!
28 Şubat'a gelmeden önce ki serüvenini de iyi bilmek lazım. O süreç döneminde nasıl bir sonuç çıktığı ve daha sonra Avrupa'lı Türkleri nasıl etkilediğini de bilmek lazım.
Türklerin Avrupa'ya göçü, Mağriplilerden çok farklıydı. Afrika Avrupa'nın sömürgesi altındaydı. Bu sömürge sonucunda mesela Fransa hem dilini hem sistemini bu ülkelere zorunlu kıldı. Fas, Cezayir, Tunus gibi ülkelerde Fransızca bilmeyen kalmamıştı. Bu da yetmezmiş gibi bağımsızlık savaşında bazı Araplar kendi ülkelerine karşı savaşmak zorunda kaldılar.
Tabii ondan önce de Almanlara karşı Fransızları savunmuşlardı. Savaşlar sonunda “vatan hainleri” kendilerini Fransa'da buldular. Ardından ekonomik şartlar da eklendi. Bu Arapların hiçbir zaman geriye dönüş projesi olmadı.
Ama Türkler öyle değildi. İlk göç Anadolu'dan ve kırsal kesimden geldi. Genelde eğitimsiz insanlar “bir traktör” parası biriktirip geri döneceklerdi. Bu yüzden suya sabuna karışmadılar, uzun vadeli projelere gerek duymadılar. Ardından siyasi göçmenler geldi. 12 Eylül darbesinden sonra ülkücüler ve solculardan Avrupa'ya sığındı.
Bu dönemde ülkücüler iş hayatına atılırken, solcular burada da siyaset yapmaya devam etti. Siyasi partilere, sendikalara üye olarak Türkiye karşıtı kulis yapmaya başladılar ve hala devam ediyorlar. Muhafazakâr kesim ise bir türlü istediği ekonomik rahatı yakalayamadı.
Türkiye krizden kurtulamayınca dönüşü erteledikçe erteledi. Bunun üzerine eşler ve çocuklar da Avrupa yollarına düştü. Yeni çocuklar doğdu, torunlar eve neşe kattı. Her yıl izine gidildi ama hala gereken para birikmedi.
Ancak muhafazakâr kesimin bir hayali vardı. Türkiye'de İslam devleti kurulacak ve herkes geri dönecekti. Bunun için de Erbakan Hoca, Türkiye Cumhuriyetinin ilgilenmediği Avrupalı Türkleri teşkilatlandırmaya başladı. Nerede bir Türk varsa orada Muhakkak Milli Görüş Teşkilatları, mümkünse de bir cami açılmasını istiyordu.

Bu sayede Tüm Avrupa'da Camiler açıldı, ardından diğer teşkilatlar da meydanı Milli Görüşe bırakmamak içim atılımlar yaptı. 1990'lı yıllarda özellikle de 1994 yılında Refah Partisi'nin başarısı heyecan yaratıyordu.


İnsanlar dini söylemler etrafında toplanıyor ve harıl harıl çalışıyordu. Her seçimde muhakkak Türkiye'ye gidiliyor ve Refah'ın kazanması için çaba sarf ediliyordu. O dönemde Avrupa Konseyinde olan Abdullah Gül her geldiğinde halkın içine karışıyor, sürekli camileri ziyaret ediyordu. Diğer partilerin milletvekilleri ise pek camilere uğramıyordu. İşte tam o dönemde “Yeşil Sermaye” diye bir şey çıktı ortaya.
Tabiri caizse bir bakkal açan önüne Holding tabelası asıp soluğu Avrupa'da ki camilerde alıyordu. %40 kar payı vaadi ile para toplamaya başladılar. Artık camiler kendilerine bir finans kaynağı bulmuştu. Tüm programlara sponsorlar hazırdı artık, böyle olunca da camiler tedbir almayı akıllarına bile getirmediler. Her sene camilerde kar payları dağıtılmaya başlanınca ikna olmayanlar bile para yatırmaya başladı. Helal para kazandıklarını düşünenler bu sefer daha çok kazanmak için hem kar paylarını hisseye çeviriyor hem de milyonlarca krediler çekerek hisse alıyordu.
Bu işe akıl erdirmeyen bir tek burada yıllarca ticaret yapıp hiçbir şekilde %40 kara ulaşamayan iş adamları oldu. Ama onlar da “kıskandıkları(!)” için para yatırmıyorlardı.
İşin aslı sonradan ortaya çıktı. Sistem belliydi: Yeni para yatıran eski para yatıranın karını ödüyordu. Para yatmaya devam ettikçe de sorun olmuyordu.
Ve sonunda beklenen oldu Refah Partisi iktidar oldu. Ancak işler istendiği gibi gitmedi. Ekonomik alanda düzelmeler olsa da siyasi alanda, laiklik konusunda baskılar devam etti.
Ve tabii 28 Şubat olayları yaşandı. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığını biliyoruz. Bu olayda da İlahi adaletin tecellisi olduğunu düşünüyorum. Müslümanlara bir uyarı, kendine gelme ihtarı olarak ta yorumlayabiliriz. İnsanlar ihlas yerine çıkarı tercih etmeye başladı. Helal para kazanmak için faizli krediyi caiz gördü.
Ve art arda Holdingler iflas etmeye başladı. Kimileri becerisizliklerinden, kimileri bilerek kilit vurdu kapılarına. Bilmem hatırlıyor musunuz ünlü bir holdingin yöneticisi “Amerika'da ki şirketimiz için aldığımız Müdür CİA ajanı çıktı” demişti. 28 Şubatçılar bu holdinglere de el attı mı? Özellikle iflas ettirildiler mi?
Haliyle de Holdingler iflas etmeye başlayınca herkes parasını geri çekmeye kalkıştı. Ama ortada ne para vardı ne pul ne de kayda değer bir şirket. Ne yuvalar yıkıldı, ne dramlar yaşandı. Milyonlarca kredi çekenler battı, çoluğunun çocuğunun rızgından kesenlerin kursağında kaldı.
Eğer 28 Şubat olmasaydı belki de insanlar daha büyük kazanmak için daha büyük risklere girecek, daha büyük dramlar yaşanacaktı. Şimdi hala birçok insan bir de avukatlara para kaptırarak kaybolan milyonlarını kurtarmaya çalışıyorlar. Sonuçta 28 Şubat tüm bunlara son vermiş ve yatırım yapmak isteyenleri garanti altına almak için düzenlemeler getirmiştir. Her ne kadar onarlın niyeti farklı olsa da Müslümanlar için yol göstermişlerdi.
Elbet demokrasiye yapılan bu müdahale kötü sonuçları olmuştur ama bu yönünü de unutmamak gerek.
Gerçi o dönemde bu holdinglere yol açanlar da büyük vebal altındalar. Bilerek ya da bilmeyerek kötü bir işe vesile oldular. Üstelik bu “darbeden” sonra insanlar dini birlik, dini söylem etrafında toplanma dönemi de bitti.
İslami devlet bir hayal oldu, artık kimse inanmıyor. Ama Türkiye'ye dönmek için hala kolay yoldan para kazanma hayalleri bitmedi. İnsanlar hala dönmek istiyor ama aylık kolay yoldan belirli bir meblağ gelirse, bunu garantiye alırsa dönecekler.
Fatih Karakaya - Haber 7
karakaya.fatih@gmail.com
http://www.twitter.com/fkarakaya