Başörtülü ilk rektörümüz ve ötesi
Türkiye'de bir zamanlar Üniversite kapılarında başörtülü kızların döktükleri gözyaşları sel oldu aktı, ikna odalarında, koridorlarda, merdivenlerde, anfilerde, meydanlarda genç kızların örtülerinden tutulup yerlere atıldı.
Gözdağı verildi, tehdit edildi, sınıflarda aşağılandı, hatta sınıflardan kovuldular.
Sonra AK PARTİ geldi ve adım adım azınlıkların ibadet yerlerine, vakıflarına, hanımların başörtülerine, okullardaki çocuklarımızın giyim kuşamına varıncaya dek dizi dizi özgürlük getirdi.
Şimdi ise başörtüsü takan bir rektör hanımın, örtüsündeki samimiyeti ve neleri o örtüye sararak sakladığını tartışıyoruz.
Trajedi dedikleri şey de budur işte. Eminim Corneille ve Racine gibi dram ustaları yaşasaydı oldukça dramatik olan bu halimizden ilginç oyunlar çıkarırlardı.
Peki, neden böyle olduk?
Bunun bir tek cevabı var: Gafil aldandık ve bu gafletimizin bedelini ağır bir biçimde ödetiyorlar, ödetecekler.
Rektör Hanımın örtünmesinin ardından konuyu hemen hemen bütün gazeteler birinci sayfadan fotoğraflı olarak," Türkiye'nin ilk Başörtülü Rektörü" şeklinde başlıklarla gördüler fakat, tek bir gazete, bu konuyu manşetin üstüne taşıdı o da, Zaman Gazetesi'ydi.
Ertesi gün AK Parti Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten, Dicle Üniversitesi'nde yani Rektör Ayşegül Jale Saraç'ın iki dönemdir rektörü olduğu Üniversite'de yapılan yolsuzluklar ve usulsüzlükleri maddeler halinde sayıp döktü ve bunun ardından da yorumlar başladı.
Dün de bazı yayın organlarından YÖK'ün, Rektör Hanım hakkında soruşturma başlattığını öğrendik.
Bu konu ile alakalı yazanların hemen hepsi genelde ilk akla gelenleri sıralıyor oysa, bana kalırsa bu mesele çok daha derin ve önemli bir yaranın üstünü kapatıp saklamanın adımıdır.
Önce ilk akla gelenlerden yani herkesin dile getirdiklerinden başlarsak, Paralel Yapı kendisine karşı hükümet tarafından başlatılan" temizlik harekâtını" dikkate alarak Başbakanı zor durumda bırakmak için onu ve hükümeti başörtüsü ile vurmak istiyor.
Hepimizin ilk aklına gelen bu görüşü yabana atmıyorum ama mesele bu kadarla sınırlı değildir.
İkincisi; Üniversite'de yapılan yolsuzluklar ve usulsüzlüklerin üstünü örtmek için Rektör Hanım ustaca bir atraksiyonla başörtüsünü kullanmıştır.
Bu da bir ihtimal olmakla birlikte koca koca Profesörlerin ve hele hele paralel yapının has adamlarından olduğu bilinen Rektörlük sekreterinin yani konuyu ilk duyuran kişinin bu kadar basit, herkesin aklına gelebilecek sebeplerden dolayı bu yönteme başvurduğunu sanmıyorum.
Akla gelen üçüncü şey ise; kamuda başörtüsünün serbest oluşunun üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen Rektör'ün beklemesinin, hemen kapanmamasının önemli sebebinin ve ya sebeplerinin olabileceği ama bu sebeplerin neler olacağını kestiremediklerini... Söyleyenlerin olmasıdır.
İşte ben, bu üçüncü şıkkın bir kısmına katılıyorum.
Çünkü konu aslında çok karmaşık değil.
Sayın Vekil Cuma İçten‘in yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını bir tarafa bırakır ve bu konuya Üniversitelerdeki hal-i pür melalimizden bakarsak -ki öyle bakmalıyız- olay ciddi ve üzerinde durulması gereken boyutlardadır.
Zira bu hanımefendi kendi iradesi ile kapansaydı, kapanmayı dört gözle bekleyen, içi, bunun için yanıp tutuşan biri olsaydı ,kamuda başörtüsü serbest olduğunda ve hele hele TBMM'ye başörtülü vekillerin girmesinin hemen akabinde kapanabilirdi, aradan bunca zaman geçmesi elbette kuşku uyandırıyor.
Yani Rektör'ün şahsi ve iradî davranışından çok, son olaylarla birlikte bakınca işin içinde planlı, organize ve dışarıdan bir yönlendirme olduğu kanaati ağır basmaktadır.
Peki, Rektörün kapanması "paralel" bir telkinle, planlı olduysa, buradaki amaç nedir? İşte asıl soru budur ve bu sorunun cevabı bizi gerçek sonuca götürecektir.
O günleri yaşayanlar hatırlar,1970'lerde üç ana gençlik grubu vardı; Akıncılar, Ülkücüler ve Solcular.
Bu gruplar birbiri ile çatışır galip gelen, hangi mahallede, sokakta, fakültede, muhitte üstün gelmişse orada hâkimiyetini kurardı ve orası o grubun "kurtarılmış bölgesi" olurdu.
O bölgeden,başka bir grubun geçmesi mümkün olamazdı.
Türkiye'de paralel denen yapı işte bu yöntemle çalışıyor, bürokraside "kurtarılmış bölgeler" oluşturuyor ve içine kimseyi asla sızdırmıyor.
Mesela 100 personeli olan bir genel müdürlük elde etmişse 99 kişinin kendilerinden olmasına razı olmuyorlar, hepsini yani yüzüncü kişiyi de alıp o genel müdürlüğü kurtarılmış bölge yapıyorlar.
İşte asıl vahimi bunu üniversitelerde fazlasıyla yapmış olmalarıdır.
Birçok Üniversitede, birçok Fakültede, bölümler ne yazık ki "kurtarılmış" haldedir. Bunu ben kendi çapımda yıllardan beri bağırdım ama kimselere duyuramadım sesimi.
Şimdi asıl mesele bu meseledir, esas planlamalar bunun için yapılmaktadır.
Üniversitelerde ki kurtarılmış bölümleri elde tutmak, dikkatlerin oralara çevrilmesini önlemek için Dicle Üniversitesi ve onun rektörü üzerine dikkatler yoğunlaştırılıp, esas tartışmaları bu yöntemle oraya çekip, hedef saptırıp Türkiye'nin diğer üniversitelerinde hakları gasp edilmiş, kovulmuş öğretim elemanlarının ve yüzlerce insanın seslerinin çıkmasını önlemek.
Eğer gerçekten Paralel Yapı'nın üzerine gidilecekse Türkiye genelinde tüm üniversitelerin, tüm fakültelerin bölüm bölüm, gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Hangi bölümde hangi Bölüm Başkanı hangi asistanı hangi yöntemle almış ve bu alımlarda kimlerin hakkı yenilmiş, kimlerin daha yüksek puanı varken, sınavlardan başarıyla çıkmışken kapılar yüzüne kapanmış ta yerine başarısız olanlar alınmış ve üniversitelerden kaç kişi "paralel" hareket etmeye karşı çıktığı için işten atılmış?
Hangi üniversitelerde doktora ve doçentlik sınavlarında neler yaşanmış... Bütün bunlara daha yakından bakılırsa Rektör Hanım'ın başörtüsünün sebebi ne olursa olsun, sonucu hayırlara vesile olmuş olur.
Bu arada; "benim notum daha yüksekti ama, onlardan olmadığım için beni almadılar, benim yerime başarısız falan kişiyi aldılar" diyenler de susmasın, seslerini asıl şimdi çıkarsınlar, tam zamanıdır.
https://twitter.com/fermankaracam
facebook.com/ferman.karacam
-
ÖMER HÜSEYİNOĞLU 10 yıl önce Şikayet EtNASİBİ OLAN F.GÜLEN TABİLERİNE ALLAH HİDAYET VERSİN. Hem Pkk'yı hem Türk milliyetçiliğini tahrik ederek çatışma çıkarmaya çalışan,Türkiyeyi uluslararası platformda alaşağı etmek için elinden geleni ardına koymayacak bu sinsi yapının şerrinden Allah korusun.Ettikleri beddualar başlarına geçsin.AminBeğen Toplam 2 beğeni
-
ÖMER HÜSEYİNOĞLU 10 yıl önce Şikayet EtPARELELLER İÇİN HUKUK DEMEK. Yine şayet doğruysa Allah'a(cc) isnat ettikleri ve Fetullah Gülen için "Kainatı Hz.Muhammed için yarattım, senin için devam ettiriyorum" meselesine inanıyorlarsa kendileri dışındaki Müslümanlara bu dünyada hayat hakkı tanımadıkları gibi ahireti de haşa tekellerinde görüyorlar demektir.Beğen
-
ÖMER HÜSEYİNOĞLU 10 yıl önce Şikayet EtPARELELLER İÇİN HUKUK DEMEK. Şayet 7 katmandan oluşan piramit yapılanmasına, en üstte Fetullah Gülen katmanı olduğuna ve orada Allah(cc) ile görüştüğüne bu insanlar inanıyorsa Hasan Sabbah ve haşhaşilerden daha kötü bir tehlike ile karşı karşıyayız demektir.Beğen Toplam 1 beğeni
-
NAİL ERDOĞAN 10 yıl önce Şikayet Etacaba. acaba baş örtüsünde samimimi. bunu soruşturma bitince göreceğiniz.bunu kam-lkan olarak kullanıyorsa ilerde belli olur baş örtüsüne devam edip etmeyeceği ilerde görülecek. Başkasını aldatan kendini aldatır. yukardakini hiç aldatamaz .Beğen Toplam 1 beğeni