Ferman Karaçam
Ferman Karaçam
HABER7 YAZARI

Feyzigiller ve Uzun Bir Hikâye

GİRİŞ 13.05.2014 GÜNCELLEME 13.05.2014 YAZARLAR

Vakti zamanında bir memleketi yöneten ve yaşadığı dönemde kendi ülkesinin dışında da tanınıp bilinen meşhur bir Kral'ın üç erkek evladı varmış.

Büyük oğul, o zamanlara değin yaşayan kimselerin şahit olmadığı kadar, gaddar biriymiş.

Rengârenk ipek sırmalı, kırmızı pelerinli elbisesini giyip, kara miğferini takıp, kapkara atına atladığında herkesin yüreği ağzına gelirmiş; acaba bu defa nerede, kimlerin canını yakacak diye, insanlar dipten dibe saklanırmış.

Büyük oğul ise kılıcını kuşanıp siyah atını mahmuzladığında hangi köye, hangi kasabaya gideceğini hiç kimselere söylemezmiş.

Yanına aldığı yüzlerce adamı ile birlikte istediği kasabaya, beldeye veya köye gidermiş, yakıp yıkar, talan eder dönermiş.

Onun gittiği yerde insanlar canını kurtarmak için parasını, pulunu, toprağını, malını, mülkünü verirmiş.

İlk zamanlar kral babanın canı çok sıkılır, oğlunun bu yaptıklarını pek hazmedemez, arada onu uyarırmış ama, zaman ilerledikçe kral yaşlanmış ve büyük oğul onu da pek dinlememiş, eşsiz benzersiz zulümlerine devam etmiş.

Aslında bir süre sonra kralın da bu durumdan içten içe memnun olduğu fark edilmiş fakat, kral bu memnuniyetini maiyetiyle paylaşmamış.

Çünkü memleket gayet güzel idare ediliyor, vergiler toplanıyor, kral ailesi ve tüm yakınları da servetine servet katıyormuş.

Halk korkusundan çoğu kez sokağa çıkamıyor, büyük Oğul'u kral babasına şikâyet etmek ise akıllarından bile geçmiyormuş.

İkinci Oğul'a gelince; o da büyüğünün tam tersi, hımbıl mı, hımbıl, korkak mı, korkak birisiymiş.

Bazen büyük oğul saraydan çıkıp vurgunlara gidince onu da yanına alırmış ama o, bir fırsatını bulur, kaçıp saraya gelirmiş.

Ne ava gidebilirmiş, ne at binebilirmiş hatta üstünü başını bile doğru dürüst giyemez, öyle partallarla ortalıkta dolaşırmış.

Saray dışında çoğu kimse onu pek tanımaz, tanıyanlar da saygı göstermezmiş. Bu durum hem Kral'ı, hem de Kral'ın meclisini kara kara düşündürüyormuş.

Sonunda meclis toplanmış ve şöyle bir karar almış: bu kadar silik bir kişilik kral oğluna yakışmıyor, belki kendisi bunun farkında değil ama biz, kralın yakınları olarak buna daha fazla tahammül edemeyiz.

En iyisi büyük oğlanın giydiği ve Ün'ü tüm memlekete yayılan kırmızı pelerinli elbiseyi buna giydirelim böylece, herkes onu büyük ağabeyi sanıp saygı gösterir.

Ve bunu uygulamışlar. Gerçekten de saray dışına çıktığında insanlar ondan korkuyor, önünde saygıyla eğilip tir tir titriyorlarmış.

Bu çözümden hem kral, hem de kralın meclisindeki aristokratlar çok memnun olmuşlar.

Hatta ikinci oğulun bile yavaş yavaş hoşuna gitmiş, o da ağabeyinin kılıcının gölgesinde yaşayarak hem, daha çok mal mülk edinmiş, hem de mutlu olmuş.

Hatta zaman zaman saray dışına çıktığında kırmızı pelerinli elbisesine sımsıkı sarılarak, millete nutuk falan da çekiyormuş.

Üçüncü oğula gelince: bu oğul ağabeylerinin hiçbirine benzemezmiş; ne kimsenin canını acıtacak bir şey yapıyor, ne de ikinci oğul gibi beceriksiz ve tembelmiş.

Sık sık halkın içine giriyor, onlarla konuşuyormuş.

Herkes onu kralın üçüncü oğlu olarak tanıyor ve saygıda kusur etmiyor hatta, seviyorlarmış.

Bu durumu en çok büyük oğul kabullenemiyor, küçük kardeşinin halkla bu kadar iç içe olmasını hem yadırgıyor hem de, krallıklarına yakıştıramıyormuş.

Ama her şeye rağmen küçük oğulun onurlu duruşu ile halktan kazandığı saygınlık, artmaya devam ediyormuş.

Derken bir gün yaşlı kral hastalanmış ve ağızsız dilsiz, yatağa düşmüş.

Bunun üzerine derhal meclis toplanmış ve yeni kralın kim olacağını tartışmaya başlamış. Ortanca oğul üzerine kimse pek fikir beyan etmemiş.

Ya birinci ya da üçüncü oğul üzerine uzun tartışmalar yapılmış, sonunda, aristokratlardan ve kralın yakınlarından oluşan meclis büyük Oğul'u kral seçmişler.

Ertesi gün saray meydanında mahşeri bir kalabalık toplanmış ve kralı ilan etmişler.

Etmişler ama halkın içinden bir homurdanmadır başlamış ve bir anda halk yeni kralın etrafını sarıp uzun yıllardır içlerinde tuttukları öfkeyi kusmuş, büyük Oğul'un kendi kılıcıyla kellesini almışlar ve küçük Oğul'u kral ilan etmişler.

Fakat bütün bu olanlardan büyük ağabeyin kırmızı pelerini ve kılıçları sayesinde adam yerine konulan ortanca oğulun haberi olmamış.

Ortalıkta olup bitenlere aval aval bakınırken Halk birden üzerinde o meşhur kırmızı pelerini fark edince, ortanca oğula da iyi bir dayak atmışlar ve o gün, bu gün bir daha o elbiseyi kendisine giydirememişler, böylece; onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.

Size gelince Sayın Feyzioğlu; bu hikâyeyi " iyi " okumanızı öneririm çünkü, hala, kendinizi " ağabeyinizin " kılıçları gölgesinde sanıyor ve kırmızı pelerinli elbisenizle ayak altında avanak avanak dolaşıyorsunuz.

Ferman Karaçam

fermankaracam@gmail.com

fermankaracam@twitter.com

https://twitter.com/fermankaracam

facebook.com/ferman.karacam

YORUMLAR 1
  • Hüseyin Çelik 10 yıl önce Şikayet Et
    Anlayana... Anlayana sivrisinek saz.. Elinize sağlık Ferman bey..
    Cevapla