Sorun Yılmaz Özdil mi zihniyet mi?
Dördüncü yılın sömestr tatilinde rahmetli babam' ın bizim köy camii' nin Medresesinde yaptığı bir düzenleme sonucunda köyümüzün bütün öğrencileri ilkokulu Medresede okuduk.
Köyümüzün, eli testere ve keser tutan birkaç kişisi köy imamı olan babamın tarifine göre bizim için duvar boyunca upuzun tahtalardan masalar ve oturaklar yaptırmıştı. Bütün ilkokul öğrencileri, birden beşe kadar hepimiz o tek odalı Medrese/sınıfımızda ilkokulu okuduk.
Değirmenli köyden kendi köyümüze geldiğimizde adı İlhami Öztürk olan öğretmenimiz de hazırdı. Daha ilk günlerden birinde, İlhami Hoca sınıfımıza şöyle bir soru sormuştu : “insanla hayvan arasındaki fark, nedir” ? saatlerce ter döktük ama, bir türlü doğru cevabı verememiştik. Sonunda hocamız doğru cevabın akıl olduğunu söylemişti de bir yığın saçma sapan; kuyruk, boynuz gibi de gülünç cevaplardan bizi kurtarmıştı.
İnsanla hayvanın en önemli farkı bana kalırsa ahlaktır. Belki ahlakı tamamlayan diğer bir özellik te empati yeteneğidir. Çünkü, aklı olmadığını bildiğimiz hayvanların bir çoğu iyi bir eğitimden geçtikten sonra insan kadar ciddi ve şaşırtıcı beceriler sergiliyorlar.
Oysa, kimi insanların tam da doğal olarak insanca davranmasını beklediğimiz sırada hayvandan daha aşağı derekeye düşmesi şaşırtıcı oluyor.
Bu nokta da karşımıza şöyle bir soru dikiliyor : “hayvandan aşağı derekeye düşen fert olarak insan mı yoksa, bu bir zihniyet meselesi midir” ?
Yani A zihniyetteki tüm insanlar hayvandan aşağı mıdır da B zihniyetin mensupları üstün insanlardır yoksa, her iki zihniyetten hem üstün hem de aşağı insan çıkabilir mi ? sorusunu da sormak gerekecek. Sanırım her zihniyetten her türde insanın çıkabileceğini söylemek en doğrusu ama bazı zihniyetlerin içinden daha fazla sayıda hayvandan aşağı insan çıktığını da kabul etmemiz gerekecek.
Bu durumda zihniyetin kışkırtıcılığını, insanı eğitip melekleştirmek yerine onu şeytanla ortak hareket edecek hale getirdiğini bilmemiz gerekiyor.
Böylece “ilk taşı atanın” şeytan olduğunu, ikincisinin de kardeşini katleden Kabil olarak ete kemiğe büründüğünü görüyoruz ve hayvandan aşağı özelliklerin de bu zihniyet içinden çıktığını artık rahatça söyleyebiliriz.
Bu zihniyet, dünya hayatının en iyisine kendilerinin layık olduğunu düşünüyor. Diğer insanların birer Goyim yani hayvan olduğunu düşünüyor. Diğer insanların kendilerine hizmet etmek için yaratıldığını, tıpkı hayvanlar gibi yük taşımak, sırtına binilmek ve tüm ağır işleri kendilerinin yerine onların yapması için var olduklarına inanıyorlar.
Diğer insanlar, kendileri gibi düşünmüyor, kendileri gibi giyinmiyor, kendileri gibi gezmiyorlarsa en ağır şekilde cezalandırılmaları gerekir.
Bir zamanlar ABD'nin Neocon Başkanlarından George W. Bush ne demişti “ya bizdensin ya da bizden değilsen teröristsin”.
Bu zihniyet için yeryüzünde iki insan vardır; biri siyah, biri beyaz. Beyaz kendileri, kendi zihniyetinde olanlardır. Siyah ise diğerleridir. Kendileri efendi, diğerleri köledir, marabadır, uşaktır.
Birinci dünya savaşından sonra yani emperyalizmin ağırlık merkezinin İngiltere'den ABD'ye kaymasından sonra yavaş yavaş bizim ülkemizde ve coğrafyamızda da görülmeye başladı bu zihniyet.
Şimdilerde; Çankaya'dan, Bakırköy'den, Ataşehir' den, Beşiktaş'tan ve Akdeniz, Ege sahillerinden koşup CHP'nin yelkenlerini şişiren bu zihniyeti sanırım en iyi Lenin resmetmişti.
Ne demişti October devriminin lideri bunlar, bu batının köksüz aydın (!) ve liberalleri için : Komünizm'in faydalı salakları.
Salaklar, çünkü bunlar, bu coğrafyada Osmanlı'nın ardından, İngilizlerin itmesi ile birinci meclisi kapattırıp, ikinci meclis doğrultusunda inkâra, kan'a ve zulme dayalı ulusalcı-ırkçı bir rejim kurmakla kendilerini zihniyet olarak başarılı, erişilmez sanıyorlar.
Bu coğrafya'yı çok fazla sahiplendiler.
Onların Çavuşesku'ya, Enver Hoca'ya, Stalin'e, Enver Sedat'a, Hafız Esed' e hayranlıkları ve bağlılıkları kendilerini Soma'nın kömür işçisinden koparmakla kalmadı onların tüm bağlarını, Anadolu insanın' dan da büsbütün kopardı.
Yenilmiş bir şuurdan, yenmeğe, alt etmeye istekli bir şuur çıkmadı, takatsiz, aşırı kompleksli, özentili ve renksiz bir “okur, yazar takımı” çıktı ortaya.
Bu takım yeniden ayağa kalkmayı, yeniden büyük olmayı denemeyi bile göze alamayacak kadar köle ruhlu oldu.
Öyle ki ülke içinden denemeyi düşünenleri dahi düşman görüp;
“ iyi oldu öldüler, AK PARTİ' ye oy verdikleri için onlara müstahak oldu” diyecek kadar sahiplerine bağlandılar, Anadolu'yu ve Anadoluluğu sahiplerine sattılar.
Bu cenah bir tek defa olsun, Anadolu toraklarında bir yoksulun, bir köylünün, bir kimsesizin, bir yetimin gözlerinin içine bakmadı, bakamadı.
Eğer bakabilmiş olsaydı bugün biz hepimiz aynı dili konuşuyor olacaktık. Belki görüşlerimiz farklı, bakış açılarımız değişik ama aynı yöne bakıyor olacaktık.
“Devlet beslemeli” zenginlikleri, devrim fırsatçılığında fötr şapka satarak saltanat kuran iş birlikçi baronlarla samimiyetleri, Mr. Merlot'larla şişesi sekiz bin euro olan kırmızı Petrus Şarabın süslediği Masa etrafındaki dostlukları ile adamlar gelip bizimle aynı atmosferde elbette buluşamazlar.
Biz de bekliyoruz ki yetmiş altı milyon birlikte ağlayalım, birlikte acılarımızı bölüşelim.
Öğretmenim İlhami Öztürk ile birkaç yıl önce telefonla görüştük, kendisi İzmir'de yaşıyor. Şimdi arayıp yeniden bana aynı soruyu elbette sormaz ama, eğer soracak olursa cevabım hazır: İnsanla hayvan arasındaki en büyük fark ahlak'tır.
Zaten iki cihanın Efendisi' de güzel ahlak'ı tamamlamak için gönderildiğini söylemiyor mu?
https://twitter.com/fermankaracam
facebook.com/ferman.karacam
-
Bekir z. Çelik 10 yıl önce Şikayet Etsorun zihniyet. Yılmaz Özdil bu zihniyetin bilinçaltındakilerinin dışa vurumudur. Aslında hemen hepsi böyle düşünüyor. Yılmaz Özdil'in farkı açıkca söylemesidir. Yılmaz Özdil gibi düşündüklerinin bir ispatı da Yılmaz Özdil'e en ufak bir eleştiri tepki vermemeleri. Yanlarında çalıştırmaya devam etmeleri. Yılmaz Özdil yüz karası onlar da yüz karasıBeğen Toplam 3 beğeni