Erdoğan, İhsanoğlu ve Yeni Dönem
Fakat ben, çok olağanüstü bir durum olmazsa AK-PARTİ adayının Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olduğunu düşünüyorum, bu sebeple de önce kendisi ve ailesi için daha sonra ülkemiz ve tüm İslam âlemi için hayırlı olmasını diliyorum.
Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması hem Türkiye hem de dünyanın egemenleri ve mazlumları için sıradan bir yöneticilik olmadığını, olmayacağını hepimiz biliyoruz.
Bu bilgi kimimizi umutlu ve sevinçli, kimimizi de huzursuz ediyor.
Sevinç duyanlar tedbirde kusur edebilirler ama huzursuz olanlar tedbirlerini mutlaka almışlardır ve alacaklardır.
Sevinçlilerin de en az rahatsız ve huzursuz olanlar kadar tedbirli, dikkatli olmaları gereken bir dönemden geçiyoruz.
Bu süreç sanıldığı gibi bir süreç değildir ve olmayacaktır.
Huzursuzların ilk adımı, Ekmeleddin İhsanoğlu üzerinde, yıllarca birbirine karşıt gösterilen iki farklı görüşü yani CHP ve MHP’yi buluşturmak şeklinde gerçekleşti.
Karşıt gösterilen, diyorum, çünkü bu iki siyasi parti 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra karşıt olmuşlardır.
Hâlbuki İttihat ve Terakki’den itibaren ‘60 darbesine kadar bu iki siyasi görüş zaten aynı zihniyettir.
Askeri ve yargı bürokrasisinde Kurucu ve Derin bir kadro olarak Türkiye’yi birlikte yönetmişlerdir.
Daha sonra ‘60 darbesiyle birlikte ulusalcı sağcı – ulusalcı solcu olarak su yüzüne çıksalar da temelde zihniyet olarak farksızdırlar.
Bu sebeple muhafazakâr ve mütedeyyin kesime karşı CHP-MHP buluşmasını geçici bir beraberlik olarak görmemek lazım.
İlerideki günlerde bu iki partinin birlikte hareket ettiklerine daha çok şahit olacağız.
Çünkü rejimin, özellikle hassas olduğu, mütedeyyin Kürt ve Türklerin yeniden tarihi beraberliği, Türkiye ve Dünya üzerinde söz sahibi olan egemenlerin rahatsız olması, huzursuz olması anlamına geliyor.
Zira bu birliktelik, çevirdikleri tarihin çarkının kolunu asla ellerinden bırakmak istemeyen küresel güçleri zor durumda bırakıyor, çark bir anda durduruluyor, Kürt-Türk kardeşliği, birlikteliği Türkiye’yi neredeyse İsrail’le komşu olacak konuma getiriyor.
Bunun küresel aktörler için ne anlam ifade ettiğini; Akdeniz’de Kürt petrolü yüklü tankerleri kovaladıklarında gördük ve görüyoruz.
Bu sebeple Ekmeleddin İhsanoğlu hiç şüpheniz olmasın küresel güçlerin iyi organize edilmiş, üzerinde milimetrik hesaplarla çalışılmış bir projesidir.
Bazı iyi niyetli arkadaşların İhsanoğlu konusuna; “bakın CHP’de artık muhafazakar adaya mecbur oldu, bu iyi bir gelişmedir..” penceresinden bakmalarını kesinlikle anlamıyorum.
Tersine bu, kötü bir gelişmedir çünkü yeni dönemde artık cepheden ve rengini göstererek saldırmak yok.
İçeriden ve “dost” görünerek saldırmak var.
Yani bize bizi saldırtacaklar.
Bunu da ancak ve sadece içeriden bulacakları elverişli aktörlerle yapacaklar.
Bu elverişli, uygun aday ise şimdilik Ekmeleddin İhsanoğlu’dur.
Çünkü Ekmeleddin İhsanoğlu ve onun gibi şahıslar ya Emperyalizmin, Sömürgeciliğin karşısına direkt çıkıp savaşmış, bu savaşın ne anlama geldiğini bilmeyen kimselerdir, ya da sömürgeci zihniyet bu gibileri tamamen pasifize etmiş, şahsiyetlerini törpülemiştir.
Hani, üniversitelerde çok sık rastladığımız bir şeydir; adam doktorasını yaparken kişiliği örselenir, sesini çıkarmaz, “hele bir profesör olayım da”, der.
Doçentliğinde daha ileri derecede şahsiyeti ayaklar altına alınır, gene sesini çıkarmaz, “biraz daha sabredeyim, şurada profesör olmama az kaldı”, der ve nihayet profesör olur, ama artık yaş 60’a gelmiş elde avuçta, kişilik mişilik de kalmamıştır.
İşte içimizde ki bu ve benzeri kimseler kullanılmaya, çarpıştırmaya, vuruşturmaya en elverişli kimselerdir.
Osmanlı Coğrafyasında son zamanlarda giderek daha fazla akmaya başlayan kan, hiç şüpheniz olmasın bir şeylerin habercisidir.
Ve yine Atalarımızın Göl yerinden su eksik olmaz dediği yerden, yani Türkiye’den Türk-Kürt birlikteliği ve kardeşliği, Recep Tayyip Erdoğan ve mütedeyyin kesimin öncülüğünde başlatılan bu “miladi” yürüyüş inşallah devam edecektir.
Yeni dönem; Osmanlı Coğrafyasında bir uyanış, bir silkeleniş ve bir diriliş dönemidir.
Bu yeni dönem uzun ve karmaşık bir geçiş dönemi, yeniden tarihin sahnesine çıkma ve var olma dönemidir.
Büyük bir millet olduğunu hatırlama, varlığını ispat etme ve inşallah ayağa kalkma dönemidir; zorlu, kanlı, çalkantılı, muhataralı ve sabırla inançla, imanla, direnmeyle aşmamız gereken bir dönemdir.
Aynı zamanda yeni dönem; Osmanlı Coğrafyasını parselleyip tüm madenlerini ve zenginliklerini ABD, RUSYA ve AB gibilerin halklarına peşkeş çeken ve BM gibi adil olmayan örgütlerle kurallaşan çağdaş Firavuni sistemin sallanması anlamına da geliyor.
Bu yeni dönemin en belirgin özelliği ha, tıpkı Suriye’de Esed’e büyüttürüp, beslettirip Irak topraklarını kana bulayan, Türkiye’ye kafa tutan IŞİT gibi bir örgüt olmuş ha, sizin yürüyüşünüzü engelleyen bir şahıs olmuş, ne fark eder?
Sonuçta IŞİT gibi örgütleri de, cemaatleri de bir tek şahıs yönetiyor.
Önemli olan o şahsın şahsiyeti değil mi?
Not: Bu yazıda, tüm şahsiyetli akademisyenlere, en küçük bir telkin ve tehdide boyun eğmeden emeği ve kişiliği ile akademik kariyerini elde edenlere hiçbir sözüm yoktur ve olamaz.
Tersine, her darbe döneminde özellikle 28 Şubat’ta üzerlerindeki baskılara direnerek kişiliklerini koruyanları bu vesile ile saygıyla anıyorum.
Ferman Karaçam
https://twitter.com/fermankaracam
facebook.com/ferman.karacam