Erdoğan'ın aklındaki başbakan adayı kim?
Allah izin verirse üç gün sonra yaklaşık bir asırlık cumhuriyet tarihimizin ilk cumhurbaşkanını kendi ellerimizle halk olarak, biz seçeceğiz.
Öncelikle bizlere bu günleri gösteren; bizi, gerçek kimliklerini karanlık kapılar ardındaki karanlık çekmecelere kilitleyip, karşımıza sahte kimliklerle çıkan, sahtekârlardan kurtardığı için RABBIMIZA sonsuzca hamd ediyoruz.
Ve bu yetkiyi bize vermek için her türlü baskıya göğüs geren Sayın Başbakan’a ve onun çalışma arkadaşlarına teşekkür ediyoruz.
Eminim ki, bu halkın torunları da bizler gibi minnetle, şükranla ve dualarla hatırlayacaktır bu kadroları.
Hiçbir emek boşuna olmamıştır.
Hakk’ın ve halkın iradesi için alınteri akıtanların bu emekleri de karşılıksız olmayacaktır.
Uzun yıllardır siyaseti yakından izleyen sade bir vatandaş olarak, 11 Cumhurbaşkanından 6 tanesinin hangi badirelerden sonra köşke çıktıklarını bizzat yaşadım, gördüm.
Bunlardan;
6 Nisan 1973’te Fahri Korutürk,
9 Kasım 1982’de Kenan Evren,
9 Kasım 1989’da Turgut Özal,
16 Mayıs 1993’te Süleyman Demirel,
16 Mayıs 2000’de A. Necdet Sezer,
28 Ağustos 2007’de Abdullah Gül.
Diğerleri; M. Kemal, İsmet İnönü, Celal Bayar, Cemal Gürsel ve Cevdet Sunay’ın da nasıl cumhurbaşkanı olduklarını kitaplardan okuduk ve yaşayanlardan dinledik.
Hele son Cumhurbaşkanımız, Sayın Abdullah Gül'ün Meclis tarafından seçilmesi sırasında, ortaya bir 367 komedisi çıkardılar ki Tarihinde Türkiye, o dönemdeki gibi hiçbir dönemde öylesine trajikomik bir duruma düşürülmemişti.
Daha önce cumhurbaşkanlarını seçerken uyguladıkları bütün kuralları çiğnedi, inkâr ettiler.
Ama siz işin İlahi Tecelli tarafına bakın ki, çıkardıkları her engel Recep Tayyip Erdoğan adında bir lideri basamak basamak büyüttü ve bugün iki-iki buçuk milyon insanı bir araya toplayan, çevre ülkelerde bile büyük mitingler yapacak hale getiren bir lider konumuna oturttu.
Sanırım Üstat Sezai Karakoç'un da; "Yenilgi Yenilgi Büyüyen Bir Zafer Vardır... "dediği bu olmalıdır.
Ülkemizdeki askeri bürokrasi kendini başbakanlara değil, cumhurbaşkanlarına bağlı hissettikleri için, o makama gelecek cumhurbaşkanlarını da kendileri belirlediler.
Askerler, ya fiilen darbe yapıp cumhurbaşkanı oldular ya da kimi istiyorlarsa onu cumhurbaşkanı yaptırdılar.
Halkı hiçe sayan bu musibetler zincirinin ilk halkasını rahmetli Turgut Özal örseledi ve yıprattı, Tayyip Erdoğan da tamamen koparıp attı.
İnşallah üç gün sonra halkımız kendi içinden, kendi arzu ve isteğiyle, çelikten örülecek yeni yönetim zincirinin ilk halkasına kendi adamını oturtarak, tarihi mücadelesinde Devlet-Millet kaynaşmasının fiili adımını da atacaktır.
Şu anda yaşayanlar olarak bizler, bu milletin sekteye uğratılmış, adeta bir fetret sürecinden geçip ayağa kalktığı bir diriliş sürecine, tanıklık ediyoruz.
Bu sürecin bitiminde hepimizin en çok merak ettiği şey:
Ya sonrası?
Elbette, güçlü bir liderliğin ardından ortaya çıkacak boşluk doğal olarak, hepimizi kaygılandırıyor.
Başbakanın dün akşamki televizyon konuşmaları da dâhil olmak üzere hemen hepsini dikkatle izledim.
Mitinglerinde, bu konu ile ilgili olabilecek parça parça konuşma ve detayları puzzle'daki yerlerine koymaya çalıştım.
Bunlardan çok daha önemli, çok daha fazla bilgi verici nitelikte olan teşkilat yapılanmasını gözden geçirdim.
Belki çoğu kimse fark edemiyor ama AK PARTİ Teşkilatları da yukarıdaki yapılanmaya, hepimizin üzerinde konuştuğumuz geçişlere paralel olarak yeniden ele alınıyor.
Gençlerin önü açılıyor, yeni dinamikleri taşıyacak özellikte teşkilatın alt yapısından gelen farklı ve geniş ufuklu partililere görevler veriliyor.
Bana kalırsa taşların yerine oturduğu ve her şeyin netleştiği yeni bir sürece giriyoruz.
Yeni süreç Erdoğan’dan sonra boşluk oluşturacak bir süreç değil, tam tersine, Erdoğan’ın mevcut boşlukları da doldurduğu bir süreç olacak.
Yasalar açısından da buna engel bir durum söz konusu değil.
Yani şöyle de diyebiliriz;
Erdoğan seçildiğinde Köşk-Başbakanlık arasındaki kalın çizgi ortadan kalkacak: Erdoğan devletin sembolik olarak ortaya koyduğu, köşkün içindeki kişiyi faal hale getirip icra ile buluşturacak ki zaten bunu da şu cümleleri ile açıkça ifade ediyor:” Bakanlar Kurulu diyelim haftada bir defa toplanıyorsa Cumhurbaşkanı da bu toplantılara ayda bir defa katılacak..”
Ayrıca mitinglerde de halka hitap ederken sürekli şunu dile getiriyor:”…ben sizlerin bu hizmetlerinizin takipçisi olacağım…”
Böylece icranın en yetkin elemanları olan Bakanlara ve o Bakanların başındaki Başbakana şimdiden çok açık bir biçimde ve hem de dışarıdan değil,içeriden biri olarak; "… Ben icra konusunda yetkilerimi kullanırım, bunu kimseye bırakmam…” demiş oluyor.
Bu durumda Başbakanlık konusu, ANAP’ta ki gibi kesintiye uğrayıp sonradan eklemlenmeye çalışırken dağılan bir yapı olmaktan çıkarılmış olacak, AK-PARTİ ’de devam eden bir süreç olacak.
Şöyle de düşünebilirsiniz;
Tayyip Erdoğan 1984 yılında Beyoğlu İlçe Başkanı,
1985 yılında İstanbul İl Başkanı,
1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı,
2003’de Milletvekili ve Başbakan,
2014’de Cumhurbaşkanı…
Başbakan'ın anlattıklarından benim anladıklarım budur.
Bu durumda liderlik ve parti hiçbir değişime ve değişikliğe uğramadan devam ediyor.
Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildikten sonra parti olağanüstü kongreye gidecek.
Partiyi kongreye götürecek isim, çok büyük bir ihtimalle, Ahmet Davutoğlu.
Davutoğlu seçime kadar yani 9 aylık bir süre Başbakan olacak ve partiyi seçime götürecek.
Partiyi seçimlere götürecek teşkilatlara yukarıdan aşağıya doğru göz gezdirdiğimde benim sezgi, bilgi ve tecrübelerimin ibresi Numan Bey'i gösteriyor.
Muhtemelen seçimden sonraki yeni Başbakanımız Numan Kurtulmuş olacak.
Burada çok önemli ve kritik bir noktaya daha parmak basmamız gerekiyor; eğer partiyi seçime götürecek şahıs, beklenenden daha büyük bir başarı gösterirse, bu ibrenin yönü değişebilir, zira Tayyip Erdoğan halk karşısındaki başarıya ve performansa çok değer veriyor.
https://twitter.com/fermankaracam
facebook.com/ferman.karacam