Batı'nın değerler krizi
Başta Kuzey ve Batı Avrupa olmak üzere bütün bir Batı, Medeniyet ve Kültürel olarak ciddi bir "değerler krizi" yaşamaktadır.
Almanya, hem nüfus hem de tarihi geçmişinden gelen özelliklerinden dolayı sözünü ettiğimiz bu değerler krizini güçlü bir şekilde dışa vuran ilk ülkelerden biri olmuştur.
Almanya'nın bize karşı uyguladığı ve ilk bakışta "sorunlu demokrasi" gibi algılanan davranışları, aslında, ciddi bir moral değerler krizinden başka bir şey değildir.
Dipten gelen derin bir kriz dalgasının dışa vurumu zaman zaman siyasi, zaman zaman ekonomik, zaman zaman sosyal veya başka şekillerde olmaktadır.
Hatta bu dışa vurumlar sadece bir ülkede de ortaya çıkmıyor.
Kültür ve Medeniyet olarak Batı diye nitelediğimiz bütün ülkeler farklı bir şekilde ama aynı dipten gelen büyük krizin muhtelif versiyonlarını yaşıyorlar.
Ne yazık ki bazen bizde de görülen ve şimdilik bireysel olarak ortaya çıkan ve çoğumuzun "ahlakî problem" olarak nitelediğimiz davranış bozuklukları Batı'da ki bu krizin, bize de sıçrayan kıvılcımlarıdır.
Bu aslında, bir bakıma , her türlü değeri ayaklarının altına almış ve gözü dönmüş hırsın aklı zorlayan koşusudur.
Çılgınca tüketimin, kahreden tatminsizliğidir.
Hiçbir kutsal ve sınır tanımayan bireyselliğin, bencilliğe dönüşmüş pervasızlığıdır.
Aklın, giderek ağırlaşan baskısına dayanamayan insan ruhunun uyuşturucuya sarılan çaresizliğidir.
Silahı ürettikçe barış diye haykıran, hastalığı ürettikçe ilaç satan, öldürdükçe savaş çıkaran, ezdiklerinin feryadı figanı yükseldikçe müziğin sesini açan batılı insanın, adına çağdaş uygarlık dediği, kan ve gözyaşı üstüne kurduğu ve asla yıkılmaz sandığı kale duvarlarının çatırdamasıdır.
Ve nihayet Batının yalnızlaşmış yaşlı insanı, iddia ettiği eşitlik, özgürlük, demokrasi, insan hakları... gibi tüm değerlerini yitirmiş olarak, genlerinde hep var olan ırkçılığa geri dönüşüdür.
Bu benim iddiam değil;
bilim insanları, Batının ırkçılığı üzerine tonlarca kitap ve makale yazmıştır.
Bunlardan biri de, Pakistan doğumlu ve küçük yaşlardan itibaren Londra'da yaşayan meşhur bilim adamı Ziyaüddin Serdar’ın, Merryl Wyn Davies ve Hintli bilim adamı Ashis Nandy ile birlikte kaleme aldığı ve Batı Irkçılığının Kaynakları adını verdikleri eserdir.
Fatih Bayram'ın çevirisiyle, Yöneliş Yayınlarının Türkçeye kazandırdığı bu eserde, Batı'nın genlerdeki ırkçılık nefis bir şekilde ortaya konmuş:
" Batı, tarih sahnesinde göründüğü Yunan döneminden itibaren, kendi dışındakilere karşı olumsuz, düşmanca bir tutum ve algılama içinde oldu. Yunan döneminde Homeros olsun, Heredote olsun uygar toplumları barbar olarak tanımladılar.
Roma döneminde de aynıyla sürdürülen bu tavır,
'Orta Çağ karanlığı' nda (!) kilisenin de katkılarıyla zenginleştirildi. Karşı taraf daima düşman, barbar, tehlikeli ve olumsuz olarak algılandı.
Yeni Çağ sonrasında ise Batı, sömürgeci serüveninde elde ettiği güç ve imkanlarla, kendi dışındaki toplumlara karşı eski yargılarını muhafaza etmekle birlikte, bu kez yukarıdan bir tavır alışla; onları vahşi, uygarlıktan uzak, evcilleştirilmesi gereken yabaniler olarak görme sürecine girmiştir.
Yeni dönemde, Batılı -beyaz- adamın görevi, bu uygarlık dışı unsurlara Medeniyet götürme olarak görülmüştür.
Batı'nın tüm sömürgeci girişim ve uygulamaları bu söylem etrafında haklılaştırılırken, Batı dışında kalan toplumlar aşağı, yabani, uygarlık dışı olarak tanımlandı. Madem ki vahşi ve uygarlık dışıydılar, öyle ise yok edilmeyi de hak etmişlerdi…"
Ve ne yazık ki yok ediyorlar, etrafa bakın, hiçbir Batılı devletin burnu kanamamışken ( şimdilik), kendileri dışında kalan Afganistan, Bangladeş, Mısır, Irak, Suriye, Filistin, Libya, Yemen... de ayakta duracak hal, devlet denecek yapı bırakmadı , paramparça ettiler.
Batının bugünkü insan hakkı ihlalleri veya demokrasi zaafiyeti gibi gördüğümüz davranışları bir bakıma mezarlıkta ıslık çalan adamın durumuna da benziyor.
Zira Batı, uzun zamandır cilalayıp kabul ettirdiği Medeni Batı Uygarlığı çatısının ağır ağır çökmekte olduğu, Medeniyet değerlerinin tamamen çözülmekte olduğunu hissetmektedir.
Şimdilik Almanya'da, Hollanda'da, Avusturya'da ortaya çıkan ve demokrasi problemi gibi görülen sorunların Aslı budur.
Batı uygarlığı; uluslara böldüğü, silahlandırdığı ve birbirine kırdırdığı toplumlara, cazibe merkezi olarak gösterdiği Paris, Londra, New York, Berlin... gibi kentlerde 'üstün beyaz ırkın' çirkin yüzünü sergileyerek onları dikenli teller arasında açlık ve susuzluğa mahkûm ederek, iddia ettiği tüm insanlık değerlerini yitirdiğini açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Bu ise Batı'nın, yeni dönemdeki, önceki krizlerine tıpa tıp benzeyen son krizidir.
Buradan hareketle, tarihi örnekleri rehber olarak kullanarak, şu sonuca varabiliriz
Batı, her seferinde fabrika ayarlarına yani ırkçılığına döndüğünde dünya yeniden kurulmuştur.
Bugün de, bu belirtiler ortaya çıkmaya başladı;
Batı fabrika ayarlarına dönüyor, dünya yeniden kurulacak.
Ferman Karaçam - Haber 7
-
şimşek yıldız 7 yıl önce Şikayet Etbatıya salya sumuk özenen zavallılara gelsın.Beğen Toplam 1 beğeni
-
Yaren 7 yıl önce Şikayet EtBizdeki batı hayranlarına duyurulur...Beğen Toplam 3 beğeni
-
Bizde degerler krizi 7 yıl önce Şikayet EtBizim degerler krizi mrselesi atlanmiş..Beğen Toplam 1 beğeni