Geçmiş ve Gelecek
Cumhuriyet Türkiye'sinin entelektüel geçmişi kendinden öncesini karalama, inkar ve red temeline oturtulmaya çalışıldığı için Türkiye birkaç neslini kaybetti.
Bu kaybedilen nesillerin telafi edilmesi için gösterilen gayretler arasında Üstad Necip Fazıl'ın Büyük Doğu, Sezai Karakoç'un Diriliş, merhum Nurettin Topçu'nun Hareket ekolleri ve siyasi olarak da rahmetli Necmettin Erbakan Hoca'nın Milli Görüş çizgisi ve gayretleri çok önemli rol oynadılar.
Bunların dışında özellikle eğitim alanında ortaya çıkan Gülen hareketi geçmişin inkar ve red politikalarının istismarını çok planlı bir şekilde sinsi ve şeytani bir akıl kullanarak yaptı ve bir nesli heba etti.
Bu akıl elbette yabancı ve oldukça teknik, planlı ve profesyonel bir akıldı.
Anadolu'nun tertemiz çocuklarını alıp, iradelerini iptal ederek birer mankurda dönüştürdü.
Sonuçta bunun yerli bir hareket olmadığı, küresel bir aklın, Osmanlı bakiyesi ülkemizi bir daha büyük Türkiye veya Osmanlı hayali kuramayacak şekilde ufalayıp tamamen bitirme projesi olduğu anlaşıldı.
En büyük kaybımız budur;
ümitlerimizin ve hayallerimizin çalınması.
Türkiye şu anda öncelikle bunun tamirini yapmalı yani gençliği kanatlandıracak hayaller kurdurabilmeli ve ümit aşılayabilmeli.
Bu ise geçmişteki bilgilerin doğru ve tutarlı bir şekilde yeni nesillere açıklıkla anlatılmasıyla mümkün.
Geçmiş, kelimelerin kolay kolay ifade edemeyeceği kadar, gelecek için değerlidir.
Yahya Kemal'in mazideki âti olarak anlatmaya çalıştığı gibi birşeydir geçmiş.
Medeniyeti ile bütünleşmiş bir milleti bir ağaç gibi görürsek; ağacın toprağın altında kalan kısmı yani kökleri geçmişi, toprağın üstündeki dalları ise bugünüdür.
Batıcı kurucu kadro, ağacın toprak altındaki asırlarca kökleşmiş tarafını yok saydı.
Büyük Doğu, Diriliş, Hareket ve Milli Görüş gibi yerli unsurlar bu yok sayışa karşı direndiler, mücadele verdiler ve bu amansız mücadele günümüzde de sürüyor.
Ne var ki bu mücadele henüz Türkiye'yi topyekün kuşatıcı ve geçmişi olanca çıplaklığı ile ortaya koyucu bir etkinlik oluşturamadı.
Gençliğimiz çok yönlü tehditlerin etkisi altında.
Sorumsuzluk, özenti, taklitçilik, sigara, uyuşturucu ve sosyal medyanın olumsuz etkileri gençliğimizi esir almış durumda.
İstisna olanları elbette tenzih ederim ama,
Uyuşuk, neme lazımcı ve geçmişinden habersiz çok ciddi bir kitle Türkiye'nin siyasi geleceğinde önemli rol oynayacaktır.
Bunu hesaba katmalı ve olumsuz sonuçların ortaya çıkmaması için global, etkin ve sorumluluk kazandıran, gençlerimizi özenti ve taklitçilikten uzaklaştıran projeler üzerinde çalışılmalı.
Ağacın toprak altındaki kökleri , üstünden daha geniş bir alanda dal budak salmış ve üstündeki dalları, yaprakları ve meyveleri besliyor ama dal, yaprak ve meyveler ne yazık ki bundan habersiz.
Bizi güçlü ve adil kılacak olan geçmişimizdir.
Dikkat ederseniz düşmanlarımız sürekli olarak bizim geçmişimizle bağımızı koparmaya çalışıyorlar.
Yakın ve uzak tarihimizi yalan yanlış öğrettirmelerinin sebebi bu.
Alfabe değişikliği yaptırmalarının temel sebebi bu.
Kılık kıyafette değişiklikler yaparak çok sert ve acımasız olmalarının sebebi bu.
Geçmişteki kahramanlarımızla bağlarımızı koparıp, sanatçı müsveddesi, iradesizleri örnek şahıs veya kahraman gibi cilalayıp, lanse edip gençlerimizi onlara özendirmelerinin sebebi bu.
İstanbul'un işgal günlerinde Süleyman Nazif'in yaptığı meşhur bir konuşma var.
Bu konuşma Piyer Loti konuşması adıyla meşhur olmuş bir konuşmadır ve Osmanlı'nın yıkılışını bir zelzeleye benzeterek, dünyanın bu bölgesinde çok uzun yıllar savaş ve kargaşanın hakim olacağını söyler.
Çok doğru, dünyanın bir bölgesi birinci dünya savaşından beri savaşlar ve kargaşadan kurtulmadı, sürekli kan akıyor, Müslüman kanı.
Ama bana kalırsa Osmanlı yıkılınca asıl zelzele bizim insanımızın ruhunda yaşandı ve artçıları da hala sürüyor.
En büyük yıkım da budur; özenti, taklitçilik.
Bir türlü kendisi olamama hali.
Mevlâna hazretleri boşuna mı demiş : "taklit her iyiliğin afetidir...”
Ferman Karaçam - Haber 7