Bedel Ödemek
Benim için çok acı ve unutulmaz olan bir hatıramı yazacağım ama önce, bir kaç tespit yapmama müsade edin.
Zaman zaman çeşitli ortamlarda gençlerle karşılaşıyoruz.
Sıhhi sebeplerden dolayı, her çağrıldığım yere gidemesem de, kimi zaman onların topluca bulunduğu yerlere gidip kendileri ile sohbet etme imkânı buluyorum.
Böylece; gençlerle, fikir alış verişinde bulunma, sohbet etme, onların düşüncelerinden faydalanma ve tecrübelerimizi paylaşma fırsatı bulmuş oluyoruz.
Bugünün gençlerini etkileyen, onların dünya görüşlerini yaşamalarına engel olan veya bir şekilde zorlayan çok değişik ve bizim tanımadığımız etkenler var.
Bunları genel olarak şöyle sıralayabiliriz:
1- Aşırı iletiye maruz kalan genç zihinlerin dağılması, bir noktaya odaklanamaması.
2- Yoksul ve genelde kırsal kökenli ebeveynlerin, nice zorluklarla çocuklarına sunduğu refah ve gençlerin, bu refaha bedel ödemeden sahip olmaları sonucu, farkındalık bilinçlerinin gelişememesi.
3- Sosyal Medyanın; örnek şahsiyetler üzerindeki, yıpratma ve karalaması sonucunda gençlerin, model insanlara olan güveninin sarsılarak sonuçta, kendi içlerine kapanması.
4- Kapitalizmin; tüm ilke, değer, ideal ve ideolojiler üzerinde kurduğu baskıyla birlikte bütün değerlerin üstünü kapatarak kendisinin tek hakim olduğunu kabul ettirmesi, teorik olarak değilse bile, pratikte bunu başarması yani, sözde olmasa dahi özde kapitalist gibi yaşanıyor olması.
5- Gençlerin, Sosyal Medyaya olan ilgileri, onları; bir yandan ailelerinden, yakınlarından koparıp, diğer yandan evrensel birer dünya vatandaşı konumuna getirerek, sosyal yapıyı ve aileyi darmadağın etmesi yeni ve savaşılması gereken evrensel bir sorun olarak karşımıza çıkmış olması.
Beş maddede toparlayabildiğim problem/sorun veya gerçeklik karşısında biz yetişkinler, tüm dünyada gençleri kazanma çabası gösteriyoruz.
Neler yapabilirizi konuşuyoruz.
Bu çerçevede; geçenlerde, bir ortamda ben de, gençlere, yaşadığım ve o gün, bugündür unutamadığım ve bedel ödemenin nasıl bir şey olduğunu, geçmişte bizim kuşakların hangi bedelleri ödediklerine örnek olarak anlattım.
Gençler için çok faydalı olduğunu gördüm.
Hatta bir gencin : “ İşte bedel ödemek budur” dediği bu tecrübenin ve farkındalığın daha geniş çevrelerce algılanması için bu hatıramı yazmak istedim.
Erzurum Üniversitesinde öğrenciyim, ‘70’li yılların ortalarıdır yanlış hatırlamıyorsam.
O yıllarda Türkiye’de ortalama 20 genç insan öldürülüyor.
Hemen hemen Türkiye’nin her şehrinde caddeler ve sokaklar farklı
görüşteki gençler tarafından taksim edilerek paylaşılmıştı.
İstanbul’da ablam ve akrabalarım olduğu için sömestr tatilinde trenle Erzurum’dan İstanbul’a geldim.
Haydarpaşa’dan otobüsle gelip, Karacaahmet civarında bir durakta indim ve Üsküdar’da oturan ablamın evine doğru yürümeye başladım.
Çiçekçi semtinde bir sokaktan geçiyordum, etrafta gençler vardı ama, bilmiyordum, meğer orası solcu gençlerin “kurtarılmış” bölgesiymiş.
Ansızın etrafım 20-25 kişilik bir gurup tarafından sarıldı.
Siyaha boyanmış askeri bir parka giymiştim, parkanın sol cebinde, genelde dikkat ettiğim halde unuttuğum, Milli Gazete var ve gazetenin başlığı dışarıdan görünecek şekildeymiş.
Farketmişler ve bir anda etrafımı sarıp kollarımı arkadan birbirine kavuşturarak sımsıkı tuttular.
Önümde heybetli bir genç durdu ve cebimdeki gazeteyi küfrederek çıkardı.
O sırada etrafımdakiler tekmelerle, yumruklarla dört bir yanımdan vurmaya başladılar.
Önümde duran pos bıyıklı, bir seksen-doksan boylarında, uzunca bir parka giymiş olanı bağırdı : “ Ulan siz faşistler daha akıllanmadınız mı, buralarda dolanıyorsunuz hala, keşif mi yapıyorsun, sayımızı mı öğreneceksin yoksa ulan .? “
Ve emir verdi, herkes vurmayı bıraktı.
Bana da, gözlerimi açmamı emretti bağırarak.
Gözlerimi zar zor açtım, ama en çok omuzlarım ve bacaklarım ağrıyordu hatta bacaklarımın hali kalmamıştı, bütün kemiklerimin kırıldığını sanmıştım.
Keşke kırılsaymış, kırılsaymış da, beterin beterini yaşamasaymışım.
Önümdeki heybetli genç, cebimden çıkardığı gazeteyi, gözlerimin içine içine bakarak, ufak ufak parçalar halinde yırtmaya ve yere düşen parçaları ayaklarıyla çiğnemeye başlamıştı.
İşte beterin beteri buydu.
İşte, yer yarılsa, yerin dibine girebilsem, dediğim an, o andı.
Çünkü, cebimden çıkarılan gazete Milli Gazeteydi ve gazetenin manşetinin hemen altında bir ayet meali yazılıydı.
O yıllarda, yirmili yaşlarda bir genç olarak , bunun nasıl bir anlam ifade ettiğini anlamak için bunu yaşayan, o an orada, o muameleye tabi tutulandan başkası olamaz.
Artık hiç bir yerim, hiçbir yanım acımıyor, sadece yüreğim yanıyordu.
Yüreğimin derinlerine bırakılan bir kor kütlesi bütün vücudumu dağlıyordu.
Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum, vuruyordular, dövüyordular ama ben, duymuyordum.
Nihayet bıraktılar.
Kanlı ve boş bir çuval gibi kaldırımlara yığıldım.
Ne kadar orada, öylece kaldığımı bilmiyorum.
Kıştı, hava soğuktu, hırpalanmıştım, üstüm, başım açılmıştı, yırtılmıştı, üşümüştüm ve şiddetle titriyordum.
Sanırım onların içinden fırsat bulan, veya mahalleden, etraftan olayı gören biriydi, geldi, kolumdan tutup kaldırdı ve bana şunları söyledi: “Gel arkadaş, ben seni biraz uzağa götüreyim, kendine gelince bir doktora falan git.
Bunlar hırsını alamamışsa gelir, seni yeniden döver, öldürürler.
Kendileri ne Marks okurlar, ne Lenin okurlar ama, fakir, gariban çocuklarını öldürmeye gelince kimse bunlarla yarışamaz....”.
Belli ki, halime acıyan biriydi ve beni biraz oradan uzaklaştırıp bıraktı.
Şimdi; “Bedel ödemek” deyince, hiç unutamadığım, insanın bedeninden ziyade değerlerine düşmanlık edilerek, kahredildiği bu acı hatıramı, yukarıda dediğim gibi, gençler için belki bir farkındalık oluşturur ümidiyle yazdım.
Ferman Karaçam - Haber 7
fermankaracam@gmail.com
fermankaracam@twitter.com
twitter.com/fermankaracam
facebook.com/fermankaracam
-
Konyalı, 5 yıl önce Şikayet EtDaha da kötüsü vardı muhterem hatırlasınız. Bir zamanlar anlı şanlı gazetelerimiz vardı Kuran-ı Kerim-i Ramazan ayında günde bir cüz vererek 30 günde tamamlayan, ancak o cüzler gazetelerin arasında olduğundan gösterilecek hassasiyeti siz düşünün. Çok zulümler yapıldı memleketteBeğen Toplam 1 beğeni
-
Kenan 5 yıl önce Şikayet EtHarfi med üçtür.vav,ya,Elif.Benim adımda bu kadar kısaBeğen Toplam 1 beğeni
-
Kenan 5 yıl önce Şikayet EtHem Mücahit hemde yiğit 68 kuşağının bir neferi sana selam olsun ,bugünün gençliğine bu hikaye değil yaşanmışlık gerçekler bir ibret levhası olarak armağan olsun,günümüzün mücahitlikten müteahhitliğe tenzil olanların kulağına küpe olsun.İyi ki varsın Ferman Hocam,Berhüdar olun.Beğen Toplam 1 beğeni
-
Emine 5 yıl önce Şikayet EtBence bu kadar kısa olmamali. Siz diğer hatıraları da anlatın.Ben bildiğim halde hakikati hatırlatan bir etki yapıyor.Hic bilmeyenler için müthiş bir yol gösterici olur.Beğen Toplam 1 beğeni
-
İsa Şeker 5 yıl önce Şikayet EtEvet Üstadım insanlık o yıllarda nelerle karşılaşmadıki ;bu tür olayları Erzurum da çok yaşadık biliyorsun,size büyük geçmiş olsun inşaAllah günahlarınıza keffaret olur,selam ve duâ ile kardeşim benim. AmiiinnBeğen Toplam 1 beğeni