Kadın Cinayetleri
Bilmem farkında mısınız?
Kadınlardaki çalışma oranımız arttıkça, kadın cinayetlerindeki oran da yükseliyor.
Yani kadınlarımıza gösterilen tek ve büyük bir hedef, onların çalışarak, kendi ayakları üzerinde durup, daha mutlu olacaklarına dair batılı ve batıcı görüş, bizde de amaç haline geldikçe, cinayetlerin de sayısında aynen batıdaki gibi artış oluyor.
Şöyle de diyebiliriz:
Kadınların “anne” olmak gibi yüce bir makamı boşaltması oranında, cinayetler çoğalıyor.
Boşuna mı demişler, “tabiat boşluk kabul etmez” diye.
Zarafet ve merhamet timsali gerçek anneler yetişmeyince, gerçek annelerin yeri dolmayınca, o makamın ehli olan anneler makamına oturmayınca, müsvedde anneler gelip, o makama kurulup, oturuyorlar.
Uzaktan bakınca o makamda gerçekten bir anne oturuyor sanıyoruz.
Oysa ehil olan, yani gerçek anne olması gereken kadınlar fabrikalara, bürolara, ajanslara, bankalara, atölyelere, tarlalara, en önemlisi de sokaklara ve kitle ulaşım araçlarına istiflenince annelik makamı boşaldı.
Eli işte, aklı kreşte olan kimyası bozulmuş; kadınlığı, anneliği, komşuluğu, nezahatı, nezaketi, inceliği, muhabbeti, fedakârlığı, diğerkâmlığı elinden alınmış kadınlar ortalığa döküldüler.
Böyle olunca anne merhametiyle, sevgisiyle ve ninnisiyle yetişmemiş kaba-saba, yontulmamış, bir terbiye çemberinden geçmemiş erkekler de bu kadınların bedenleri üzerinden geçinmeye, onların zayıflıkları üzerinden bin bir türlü hileler düşünüp uygulamaya başladılar, daha olmadı onları öldürmeyi seçtiler;
Namusumu kirlettin ..!
Sen beni nasıl terk edersin?
Bu saate kadar neredesin?
Çocuğumu sana vermem..!
Kiminle mesajlaşıyorsun?
Demek, iş arkadaşınla yemeğe çıktın?
Senden anne mi olur, evladımıza bakamıyorsun..!
Sen misin beni evimden uzaklaştıran?... Gibi diyalogların muhatabı olan kadınların öldürülmesi tavan yaptı.
Evden anne gidince evlerimiz otele döndü. Ne komşuluk, ne akrabalık, ne büyükleri ziyaret, ne mahalle kültürü ve ne de birbirimize saygımız kaldı..!
Ben bunları söyleyince bazı çalışan hanımlar arıyor ya da mesaj atıyorlar: “Bizi dört duvar arasına mı kapatmak istiyorsunuz, çalışmayalım mı?“
Hayır efendim, hayır.
Çalışmayın demiyorum, şunları demek istiyorum:
Birincisi: Bütün bir hayatınız boyunca önceliği anneliğe verin; onu iyi öğrenin, iyi kavrayın, hazırlık yapın, mümkünse eğitimini alın, ev ekonomisini ve evinizde iktisat etmeyi öğrenin, evin sadece kadını değil her şeyi olun, nitekim “baba evin direği” denmiştir, ama anne evin her şeyidir, sadece birkaç direkle bir bina ayakta kalsa bile yuva olmaz, evi yuva yapan annedir.
İkincisi: Fıtratınıza uymayan, sizi annelik dışındaki çocuksu heveslere yönelten, anneliği ikinci plana iten, sizi erkeklerle kas yarışına sokan hiçbir diploma için, kariyer denen o ne idüğü belirsiz hayal için yıllarınızı harcamayın. Zira sizin için çocuğunuzdan daha kıymetli, ondan daha kalıcı, ondan daha büyük bir diploma ve daha büyük bir kariyer ve eser olamaz.
Bu büyük ve kalıcı eserinizi onarıp, yetiştirmek, emeğinizi ona harcamak varken, onu sizin kokunuz, merhametiniz, sevginiz ve şefkatinizle uzaktan-yakından alakası olmayan bakıcılara, kreşlere verip çocuk büyüttüğünüzü sanmayın.
Sizin anneliğinizin merhamet ve şefkatinden mahrum büyümüş bu çocuklardan biri, bir gün sizin hemcinslerinizden birini katlederse, bunun vebalini bu dünyada vicdan azabı olarak, hakiki dünyada da daha yakıcı bir ceza olarak çekersiniz.
Üçüncüsü: Evet, ekonomik olarak zaruri ihtiyacınız yoksa çalışmayın.
Eğer herhangi bir diplomaya sahipseniz bu diplomanıza verdiğiniz emeğin karşılığını neden para, eşya, araç-gereç ve kariyer olarak düşünüyorsunuz da, o bilgilerinizi çocuğunuzdan esirgiyorsunuz?
Sizin evladınız, sizin bu dünyaya bırakacağınız en değerli hazine, en değerli eserinizi mükemmelleştirmek için değil de, maddi zenginliği ona tercih ediyorsunuz?
Maddi zenginliğinizin, anne kokusuyla yetişmemiş çocuğunuzu kurtaracağını mı; onu daha çok paralı okullarda okutmak için, daha çok para harcamanız gerektiğini mi sanıyorsunuz?
Ne büyük gaflet..!
Ne büyük yanılgı..!
İşte bu gaflet ve yanılgılar sebebiyledir ki, bugün, toplum olarak acıyla kıvranıyor, öldürülen gencecik kadınlarımızın arkasından ağıtlar yakıyoruz.
Belli ki, o çok paralarla okuyan erkek çocukların, sevgilim dediği kızlarımızı testerelerle kestiğini unutmuşsunuz.
Heyhat..!
Bu yakınmalar, bu çırpınışlar, bu feryatlar ve bu gözyaşları nafile.
Başta aileden sorumlu olan yöneticilerimiz olmak üzere, hepimiz başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmeliyiz; Avrupa metropollerinde işlenen kadın cinayetlerinin bizden daha çok olduğunu istatistiklerle gösteren saçma sapan teselliler yerine, her evlilikte, her nikahta örnek aile olarak gösterilen: Efendimizle (sav) Hatice annemiz, Adem Peygamberle Havva annemiz, Hz. Ali ile Fatıma annemiz arasındaki ülfet ve muhabbet nasıl olmuşsa bunlara kafa yorup, bunları uygulamalıyız, Avrupa birliğinden aldığımız çerez kabilindeki fonlarla sadece onlara benzeriz. Bu fonlarla ailemizi inşaa edip, kadınlarımızı öldürülmekten koruyamayız.
Başkan Erdoğan’ın birkaç defa dile getirdiği gibi, aile konusundaki eksiklikler bir an önce ele alınmalı.
Bugün ne yazık ki diplomasız, bilgisiz, sertifikasız, ehliyetsiz ve tecrübesiz dünyada bir tek meslek var: o da anne ve baba olmak.
Ve böylesine hiçbir ehliyeti, eğitimi olmayan insanlara çocuk sahibi olmak gibi büyük bir sorumluluk verilerek, ülkelerin geleceği teslim ediliyor..!
İşte bunun içindir ki, her gün, bir önceki günden daha fazla kadın cinayeti oluyor.
Kadına yönelik bu menfur cinayetleri durdurmanın bir tek yolu vardır: Kadına asıl kimliğini vermek; ona saygınlığını, anneliğini, hakiki işini, bilgisini ve mesuliyetini yeniden kazandırmak.
Ayrıca daha önce de söyledim, AK PARTİ döneminde özürlü yardımından, bakıcı ve çocuk yardımına, yaşlı maaşından, kreş desteğine kadar yapılan sosyal yardımlar bazı müreffeh batılı ülkelerden daha fazla, fakat çok dağınıktır.
Bunları toparlayıp belli bir “annelik” kursundan geçmiş olduktan sonra evlenen hanımları SGK kapsamına almalıyız ve bir miktar maaş vermeliyiz.
Sözün özü, ağlayıp sızlanmak yerine acil çözümler ve mutlaka “anne merkezli” çözümler üretmeliyiz.
Zira, ayağı altına cennet serilen kadın değildir; hiçbir beklentisi olmadan seven, iffetin, adanmışlığın, fedakârlığın, şefkatin ve merhametin kahramanı olan ve evlatlarına öldürmenin büyük günah olduğunu öğreten, onu ahlaklı olarak eğiten “anne” dir.
Ferman Karaçam - Haber 7
fermankaracam@gmail.com
fermankaracam@twitter.com
twitter.com/fermankaracam
facebook.com/fermankaracam
-
M.g. 2 yıl önce Şikayet EtKelama cesaret edenin fehim kabı kelam edilecek konuya yetmiyorsa kelam ne yapsın? Taşanları toplamaya çalışan sökük lisan la yamalı cümleler ne yapsın? Hakikate dokunan kelam edeyim derken hakkı kabınca daraltana kap ne yapsın?Beğen Toplam 1 beğeni
-
Türkoğlu 2 yıl önce Şikayet EtMükemmel. Mirim Allah razı olsun. Sizin gibi bir kaç insan bu işi üstüne gitmesi , konu üzerine dikkat çekmesi ilgililerin vede ilgileneceklerin dikkatini çekmiş olur. Selam ve dua ile.Beğen Toplam 5 beğeni
-
Ali Sarıkaya 2 yıl önce Şikayet EtMühteşem tesbitlerde bulunmuş yazarımız.Allah razı olsun kendilerin'den.Beğen Toplam 7 beğeni
-
Yasemin M. 2 yıl önce Şikayet EtTespitleriniz önemli ama bence yetersiz. Cumhuriyet sonrası başlatılan kadının eğitilmesi ve çalışma hayatına kazandırılması istenirken anne ve ev hanımı olması maalesef değersizleştirildi. Bu daha sonra İslamcıların arasında ötrüsüyle okuma ve bu toplumda söz sahibi olup varlık mücadelesi için de göz ardı edildi. Hala da erkeklerimiz çalışan kadına daha saygı duyoyor evlenecek erkeklerimiz çaluşan kız istiyorlar. Anneliğin ve ev hanımlarının değersizleştirilmesi hala devam ediyor, tıpkı babalığın değersizleştirilmesi gibiBeğen Toplam 5 beğeni
-
A.b 2 yıl önce Şikayet EtKadınlar hak ettide öldürüldü yani çalışmasın ezilsin dayak yesin ama ses çıkarmasın dinimizde çocukların eğitiminden baba sorumlu anneler çalıştı ilgilenemedi de babalar ne halt ediyordu acaba ömrümde bu kadar sığ bir bakış açısı görmedim yazık birde şair olacaksınızBeğen Toplam 3 beğeni