Bataklığı Görelim Artık
20. yüzyılın ortalarında, yirmi bir yıl ara ile yaşanan iki dünya savaşında yüz milyondan fazla insan öldü.
Bizim kaybımız ise her iki savaşta bir milyondan çok daha fazladır.
Bu kadar canımızın kaybı sözün bittiği yerdir.
Şehitlerimize olan borcumuzu asla ödeyemeyiz.
Onların, ebedi dünyada en yüksek mertebelere sahip olmalarına dair kesin inancımız, bizim en büyük tesellimizdir.
Bizim bu kesin inancımız sayesindedir ki, hiçbir zaman yeis içine düşmedik ve gerekli olduğunda savaşlardan da geri durmadık.
Ne var ki savaşlar her zaman sadece insan ölümleri ile sonuçlanmıyor; her alanda büyük acılar, yıkımlar, göçler, açlık ve sefaletlere sebep oluyor.
Savaşların fazla dillendirilmeyen en büyük yıkımlarından biri de hiç şüphesiz, bilgi üretiminin tamamen veya kısmen ortadan kalkmasıdır.
İki dünya savaşının bizi etkileyen en büyük yıkımı ne yazık ki, bilgi üretiminin geleneksel akışının tamamen kesilmiş olması, bilgiye ulaşılacak kütüphane ve kitapların önemli bir kısmının yakılması, geriye kalan bir kısmının da bugün, kütüphanelerine bakınca anlıyoruz ki, Batılı devletlerin ve Amerika’nın eline geçmiş olmasıdır.
Geleneksel bilgi kaynaklarımızın, ülkemizin içinde kalan tek tük eserlerinin de, harf inkılâbı ile birlikte yakılıp ortadan kaldırılmış olması ise kıyamete kadar bu milletin iyileşmeyecek en büyük yarası ve dinmeyecek sızısıdır.
Bu yarayı daha da derinleştiren; Cumhuriyet’in ilk yıllarında, ‘Batılılaşacağız’ inadı ile, savaş bitkini ve yorgunu bu fakir halkın vergilerinden toplanan paralarla binlerce batı kaynaklı, olur-olmaz tercümelerin yapılıp, kitapların basılmış olmasıdır.
Özellikle Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanı olduğunda basılan bu kitaplardan beklenen batılı bir kültür atılımı ve toplumsal bir dönüşüm olmadı.
Fakat hem çok ciddi bir yara aldık, hem de geleneksel olanları da kaybettik.
Böylece doğal olarak çölleştik.
Kurulan tüm üniversiteler ise seksen yıl boyunca bilgi üretmek yerine laikliğin muhafazasına ve heykelciliğin ilerlemesine kafa yordular, enerjilerinin tamamını kılık-kıyafet ve ırkçılık konusunda uzmanlaşmak için harcadılar.
Son yıllarda yapılan bir takım gayretli atılımlar ise henüz meyvesini veremedi.
Bu sebeple bilgi, kültür, sanat ve ilimden beklenen köklü ve derin atılımların toplumu dönüştürücü gücüne ne yazık ki hala tanık olamadık.
Daha kötüsü, sosyal medyanın tanımlanamayan alafranga ve soysuz bir virüs gibi güçlü aile yapımızı ve sosyal dokumuzu tahrip ederek ilerliyor olmasıdır.
Daha da kötüsü; politik kesimlerin, sosyal medya üzerinden birbirlerine karşı bilenerek pervasız, edepsiz ve ahlaksız bir şekilde yüklenerek, bir parça kenarda köşede hasbelkader kalmış olan bilginin, kültürün, sanatın ve ilmin üzerini tamamen örtüp, görünmez ve duyulmaz hale getirmesidir.
Yaşları bakımından kemâl makamına ermiş koca koca akademisyenlerin ve sözüm ona ilim insanlarının twitter üzerinden karşı cepheye en bayağı kelimelerle saldırması artık kanıksanır olmuştur.
Toplumsal magazinleşmenin ve seviyesizliğin en çirkin örneklerini vererek insana olan saygısızlığın ve ahlaki yozlaşmanın giderek tüm bünyemizi sarmasına sebep oluyoruz.
Gazeteler, televizyonlar, haber siteleri, sözüm ona kültür ve sanat siteleri ve bunlarda konuşanlar, yazanlar… Hepimiz daha iyi bir sebep bularak karşı tarafa saldırmanın, karşı tarafın bir hatasını, kusurunu bulup abartarak veya tamamen yalan ve uydurma bir hatayı gerçekmiş gibi cilalayarak sunmanın peşine düştük.
Hakkı, hakikati, kültürü, ilmi, edebi, ahlakı, sevgiyi, saygıyı, sanatı, bilgiyi ezip geçiyor magazin ve kendi ellerimizle ürettiğimiz çirkin politika ortamı.
Bu zeminde yürümemiz mümkün değil.
Bu kadar kirletilmiş ve pislik sürülerek kayganlaştırılmış zemin insani bir zemin de değil.
Tüm insani ve ahlâki değerleri tamamen kaybetmemizin artık işten bile sayılamayacağı bir noktaya geldik.
Hangi politikacı, hangi yazar, hangi sanatçı, hangi bilim insanı kendi işlerindeki bilgi ve beceri ile değil de, karşı tarafa daha derin kuyular kazma konusunda mahirse, bu kişiler el üstünde tutuluyor.
İnsanın ruhu, yüreği ve beyni bu kadar ağır bir şekilde hırpalanmayı kaldıramaz, kaldıramıyoruz.
Ve gitgide daha da savruluyoruz.
Bütün bir toplum olarak magazinin, çirkin politikanın ve sosyal medyanın esiri olduk.
Kavramlar anlamını ve ruhunu giderek kaybediyor.
Mesela, ‘Sanat nedir, sanatçı kimdir?’in cevabı iyice flulaşır, nihayetinde de kararır oldu.
En çok alkışı en çok soyunana, edepsizce konuşana ve toplumun değer yargılarına saldırana vuruyor bu toplum.
‘Siyaset nedir, siyasetçi kimdir?’in cevabı, anlamını kaybediyor.
Çünkü, on binlerce insan, kendi ayaklarını bastığı toprakları vatan yapanlara küfreden kişiyi çılgınca alkışlıyor.
Tarihi, geçmişi, ahlâkı, hayâyı fütursuzca silip, süpüren, insafsızca çiğneyen on binler, yüz binler, milyonlar artık hiçbir kurala sığmayacak bir kartopu gibi büyüyor, bir çığ gibi ülkemizin üstüne çullanıyor.
Bizler de, sosyal medyada günlerce o sahnede edepsizlik yapan bir ya da iki kişiyi konuşuyor, onları ‘tweet’lerle yerden yere vuruyoruz, sonra da karşıdan gelen salvolara cevap yetiştirip, sözüm ona büyük bir cihat yapmanın gölgesine sığınıp, rahatlıyoruz..!
Hâlbuki esas olarak o sahnedeki edepsizleri alkışlayan yüzbinleri görmemiz lazım.
Bu yüzbinleri üreten yapıyı görelim; okulları, öğretmenleri, dizileri, filmleri, sinemaları, tiyatroları, yazılan kitapların içeriğini, oyun sitelerini, çocuk eğitim ve oyun videolarını, çocuk çizgi romanlarını, fragmanları, müzikleri, jingleları, sosyal medyadaki yabancı haber kanallarını, bedeni bizim olan fakat kafası doları verenler için çalışan medya kanallarını, okullardaki yardımcı ders kitaplarını..!
Bu bataklığı görelim artık.
Bu bataklığı görecek, “gerçekten denetleyecek” ve bu ülkeye, bu coğrafyaya, bu medeniyete özgü değerlerimizi gün ışığına çıkarıp, tüm okullarda müfredata yansıtacak müstakil bir kültür bakanlığı kurulsun artık..!
Sinek avlamayı bırakıp, şu halimize bakarak, kendimize soralım:
Sahi biz, böyle yalın ayak, nereye gidiyoruz?
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/FermanKaracam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
-
1071 2 yıl önce Şikayet EtALLAHÜ TEALA rahmet eylesin, Muhsin Yazıcıoğlu " Bizim tarlayı sürmüşler " diyordu !..Beğen Toplam 3 beğeni
-
Sahipsiz Ülkem 2 yıl önce Şikayet EtKiliseleri ayağa kaldıran değil bizi biz yapan değerleri ayağa kaldıran bir kültür bakanlığı istiyoruz !..Beğen Toplam 9 beğeni
-
Doğrucu Davud 2 yıl önce Şikayet EtEvet madem sanat dedik o halde rahmetli Necib Fazıl'ın dediği gibi " Durun kalabalıklar bu sokak çıkmaz sokak " yine ondan " Oluklar çift birinden NUR akar birinden kir " yani emperyalizm bir ülkeye musallat olduğu zaman o ülkedeki ayrık otlarını bulup onları tarlayı onlarla doldurmağa çalışıyor, mesela osmanlıyı yıkmak için Türk olmayan milletleri, mezhebleri ve mevki makam hırsı olanları müttefik edinerek, daha açık olarak işbirlikçi olarak kullanıyorlar, bizim için iç tehlike budur !..Beğen Toplam 9 beğeni
-
Refik Yılmaz 2 yıl önce Şikayet Etkaleminize kuvvet. yaraya parmak basmışsınız. Allah, Devlet büyüklerimize daha fazla basiret ve feraset verip hayırlı işlerinde yardım etsinBeğen Toplam 8 beğeni
-
Selim 2 yıl önce Şikayet EtEywallah. Yaralarımıza dokundunuz teşekkür ederiz.Beğen Toplam 10 beğeni