Aleviler özelinde Türkiye'nin eski yüzü - 10
02 TEMMUZ 1993 Sivas Olayları
Sivas şehri, gerek tarihi geçmişi, gerek bu yaşadığı facia ile Alevilerle Sünniler için fay hattının kırık kaldığı bir şehirdir.
Bu haliyle provokatörlerin derin mühendislik hesapları için uygun bir ev sahipliği yapmıştır.
Sivas, hep hüzünle andığım bir şehirdir.
Acaba bunun sebebi çocukluğumda trenle gelip geçerken “… Sivas ellerinde sazım çalınır…” türküsünü yaşadığım bir şehir olduğu için midir, bilemem.
Ama Sivas ve Erzincan benim hüzünlenerek hatırladığım şehirlerimdir…
İlk kez Sivas’a, yıllar önce, Temel Karamollaoğlu’nun Belediye Başkanlığı sırasında gitmiştim. Başkan, Sivas’ta bir hafta kadar sürecek “Eğitim” konulu bir sempozyum düzenlemişti ve bizi, Sivas’ın kaplıcalarında misafir etmişti.
O sıralar İslam-İlim ve Sanat-Kadın ve Aile-Gülçocuk dergilerinin koordinatörü ve İslam Dergisinin Yazı İşleri Müdürü olarak çalışıyordum.
Başkan bize Sivas’ı gezdirirken, Alevilerin yoğun yaşadığı Ali Baba Mahallesinde yaptığı hizmetleri de göstermişti.
Hatırladığım kadarı ile kütüphanesi olan, gençlerin spor da yapabildiği şirin bir kültür merkezi de vardı yaptırdığı yeni hizmet binaları arasında.
Sivas’ın bu can yakıcı, yürek dağlayıcı olayları, “Pir Sultan Abdal Şenlikleri” vesilesiyle yazar Aziz Nesin ve çoğu Alevi olan çok sayıda yazar, çizer, tiyatrocu, oyuncu, yapımcı, ses sanatçısı kişilerin Sivas’a gelmesiyle birlikte tezgâhlandı.
1 Temmuz günü Sivas Kültür Merkezinde sabahtan akşama kadar etkinlikler sürerken aynı gün; sağcı kesim, Aziz Nesin’in daha önce din karşıtı konuşma ve tavırlarından hareketle Sivas halkına bu durumu hatırlatan bildiriler dağıtarak, Pir Sultan Abdal Şenlikleri adı altında yapılan bu etkinlikleri protesto ettiler.
Ayrıca o dönem gündemde olan Salman Rüşti adlı İngiltere de yaşayan Hint kökenli bir İslam düşmanını da hatırlatıp, Aziz Nesin’le özdeşleştirerek toplumun galeyana gelmesini sağladılar ve ne yazık ki gene ertesi günkü cuma’yı; cuma gününü, kötü emelleri için kullandılar, daha doğrusu bizim zavallı insanımıza kullandırdılar.
Sık sık tekrarladığım gibi, burada bir daha hatırlatmak isterim ki; hangi olay olursa olsun ve “görünen” sebebi kim ya da kimler olursa olsun esas failler başkadır.
Aradan geçen yıllar bu söylediğimi kanıtlamıştır.
Alevi-Sünni, Kürt-Türk, sağcı-solcu insanlar bu olaylarda kullanılmışlar ve böylece Türkiye’yi istedikleri “kıvama” getirmiş ya da istedikleri “kıvamda” tutmuşlardır.
2 Ağustos Cuma 1993 günü cuma namazı çıkışı artık her şey hazırdı ve kalabalıklar, Alevi sanatçıların kaldığı Madımak Oteline yönlendirildi.
Ben aslında olayları anlatırken o sırada iktidarda kimin, kimlerin hangi görüş sahiplerinin olduğuna pek fazla değinmedim.
Çünkü iktidarda hangi görüş olursa olsun, Kurt Kuzuyu yiyecekse , suyu bulandırıp bulandırmaması, kurdu hiç ilgilendirmiyor.
Kurt için veya onu kullananlar için bu böyle olmuş sürekli.
Yalnız bu olaylara özgü önemli bulduğumdan dolayı kendi kendime hep sormuşumdur: iktidarda DYP-SHP koalisyonu vardı.
Demirel Başbakan, Erdal İnönü Başbakan yardımcısı idi, aceba başbakan yardımcısı Sivas’ın merkezinde, bir otel önünde toplanmış kalabalığın dağılmasını sağlayamaz mıydı?
Hiçbir şey yapamaz ise otelin çevresi yirmi-otuz tank ile kuşatılıp kalabalıkla otel arasında bir sütre oluşturulup otelin içindekiler boşaltılamaz ya da korunamazlar mıydı?
Ne bileyim, başka sorular da var ama mesele bu değil zaten.
Mesele kurdun kuzuyu yiyecek olmasıdır ve yemiştir.
Galeyana gelen kalabalık otele giremeyince oteli ateşe verdi, 35 kişi dumandan boğularak veya yanarak feci şekilde can verdi.
50 kadar kişi de yaralandı ve Alevilerle Sünnilerin yüreklerine öylesine bir acı koyuldu ki, bu acı Kerbelayı unutturmasın, yürekleri dağlayarak haykırsın: “ sende o evlat acısı, bende bu kuyruk acısı varken biz dost olamayız”. Desin.
Derin devlet ve onu kullanan emperyalist zalimler işte böyle acımasız, böyle insanlık dışı ve böylesine iliklerimize kadar işleyen, bitmeyen bir sızı bıraktılar yüreklerimizde.
Aslında Oyun Aynı, Sadece Figüranları Değişmişti
Yüzlerce yıl bu coğrafyada birlikte yaşamış; komşuluk yapmış, omuz omuza vererek düşmana karşı savaşmış, aynı inancı paylaşmış, aynı kıbleye yönelmiş, aynı topraktan bir çınar gibi yükselmiş ağacın dalları olarak boy vermiş, ortak acı ve sevinci paylaşmış bu insanlar niçin birbirini öldürdüler?
Bu soruyu kendilerine sorabildiler mi?
Soramadılar, sormayı akıllarından bile geçirip düşünemediler.
Çünkü onların düşünmesine fırsat vermedi oyun kurucular.
Sadece cumhuriyeti baz alsak bile 46 yıl birbiriyle kardeşçe yaşayanlar neden 1960’lardan 2000’lere kadar birbirinin kanını döktüler?
2 Haziran 1966’da Muğla Ortaca’da başlayan ve bir kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylarla ilk fitil ateşlenmişti.
11 Haziran 1967’de Elbistan’da,
18 Ocak 1968’de Malatya’da,
15 Aralık 1968’de Hekimhan’da,
5 Mart 1971’de Kırıkhan’da,
23 Şubat 1975’de Erzincan’da,
17 Nisan 1978’de Malatya’da,
4 Eylül 1978’de Sivas’da,
22-24 Eylül’de Kahramanmaraş’ta,
28 Mayıs 1980’de Çorum’da meydana gelen toplumsal olaylarda yüzlerce insan öldü ve ocaklar söndü, binlerce iş yeri tahrip edildi, evler ateşe verildi, binlerce araç kullanılamaz hale getirildi.
Kim kazandı?
Bu sorunun cevabı şudur: zemini bizim kanlarımızla sulayarak temelini attılar, hazırlık yaptılar ve Çorum olaylarından üç ay sonra 12 Eylül darbesini yaptırdılar.
Sonucunda “bizim çocuklara” bu darbeyi yaptıran ABD kazandı.
Kaybeden bu vatanın evlatları oldu.
Ders aldık mi peki?
Almadık.
2 Temmuz 1993’de Sivas’da,
5 Temmuz 1993’de Başbağlar’da,
12 Mart 1995’de İstanbul Gazi’de yeniden birbirimize kanımızı döktürdüler.
Bunca yaşanan toplumsal olaylarda kaybettiğimiz canlarımız dışında 1970’lerde günde ortalama 20 genç fidemizi de, sağcı-solcu kavgasında toprağa verdik.
Ayrıca ne yazık ki, bütün bunlara rağmen bu coğrafyada yüzyıllardan beri Alevilerle Sünniler arasında yaşandığı iddia edilen yüzlerce uydurma masal da anlatılmasına sebep oldular.
Nakledilen ve ne Alevilere ne de Sünnilere asırlar sonra bile hala acı ve gözyaşından başka hiçbir faydası olmayan bu kanlı iddiaların taşıyıcıları da ne yazık ki biziz, kendimiziz.
Kendi cehaletimiz yüzünden bir türlü bu Kan Davasını (!) bitiremedik.
Biz bitirmeyince ve bu kanlı masalları dilden dile taşıyınca, intikam duygularımızı körükleyen, bizi birbirimize kırdırmaktan çıkar sağlayanlar da sürekli ellerini oğuşturup fırsat kolladılar ve ilk fırsatta gençlerimizin eline ateşi tutuşturdular.
Bize cumhuriyet’ın kurucu kadrolarından olduğu şeklinde takdim edilen bazıları ve onların ayak izini süren İttihat Terakkinin artıkları da bizim birbirimize olan intikam ateşinin altını sürekli beslediler, hiç bir zaman toplumun birlikte yaşanmasından hazzetmedirler.
Bugün hala en ufak bir fırsatını bulmaya çalışan, Alevilerle Sünnileri birbirine kırdırmak isteyen onlarca kişi, kurum, dernek ve kuruluş var.
Bunların bir kısmı yurt dışında, hatırı sayılır bir kısmı da yurt içindedir.
Bu kışkırtıcı ve fırsat kollayıcı düşmana karşı, bir parça teselli edici olanı ise sayıları az da olsa aklı başında insanımızın Anadolu’da kan akıtılan onlarca Sünni-Alevi kavgasından ders almış olmasıdır.
(Devam Edecek)
Ferman Karaçam / Haber7
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
-
10. Köyün delisi 7 ay önce Şikayet EtMadımak olayı tamamen ordu içindeki amerikan uşaklarının işi. İsteyene detaylarını anlatabilirim. Ferman bey başta olmak üzere.Beğen
-
Srif Sağ 7 ay önce Şikayet EtSivas olaylarında, Arif Sağ'a odaklanmak lazım. İtiraf etmeki baxı şeyleriBeğen Toplam 2 beğeni
-
İzmirli 7 ay önce Şikayet EtFerman ağabey şu Süleymancilarin tarihini de anlatsaniz. Süleyman efendiden sonra bunlar nasıl CHP'li oldular.Beğen Toplam 17 beğeni
-
Şems 7 ay önce Şikayet EtBöyle ayrımcılığa ve bölücülüğe devam ettiğiniz sürece bu devam edecektir. Çünkü oradan besleniyorsunuz.Beğen Toplam 3 beğeni